Taksim Gezi Parkı’nda Neler Oluyor ve Neden oluyor?

Söylenildiği gibi bu eylem sadece “iki- üç ağaç için” değildi. Bu, daha derinlerde olan birikimlerin sonucunda gerçekleşti. Olayların sonrasında kimileri dedi ki; “Şehitler ölürken neden hükumet protesto edilmedi, Reyhanlı’da olanlardan sonra neden halk meydanlara inmedi? O zaman neredeydiler?”

İki ağaç

Bu günlerde Türkiye önemli ve hassas bir süreçten geçiyor. Taksim Gezi Parkı’nı ve ağaçları korumak amacıyla başlayan eylemler, polisin aniden eylemcilere biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etmesinin ardından farklı bir boyut kazanarak, neredeyse tüm yurtta iktidara yönelik protestolara dönüştü.


[quote]Türkiye, bu protestolar aracılığıyla iktidara, tüm Türkiye’ye ve hatta dünyaya tepkisini göstermiş ve sesini duyurmuştur. Halk, yaptığı protestolarla: “Taksim Gezi Parkı yıkılmasın, ağaçlar kesilmesin, demokrasi istiyoruz, bizi görün, bizi dinleyin, sesimizi duyun…” dedi.[/quote]

Vatandaş hem kendisi, hem gelecek nesiller için kalan bir avuç yeşiline de sahip çıktı. Halk aynı zamanda kendi bedenine, kendi yaşam tarzına, Atası’na, bir süredir türlü bahanelerle iptal edilen ve özgürce kutlayamadığı milli bayramlarına sahip çıktı. Türkiye’de sadece belirli bir kesimin olmadığını, seçimle başa gelmiş olsa bile hiç kimsenin kendi yaşam biçimine karışmasını istemediğini, sadece kendi görevini yapması gerektiğinin mesajını verdi. Halk, daha fazla görmemezlikten gelinmeye dayanamadı. Bu barışçı protestolar aracılığıyla, varlığını ve söyleyecekleri olduğunu gösterdi.

Bu aynı zamanda psikolojik bir patlamaydı. Halk kendisine yapılan yasaklamaları, meydan okumaları, hatta küçümsemeleri, şehidine, Atası’na söylenenleri önceleri sussa da, haysiyet meselesi yaptı. Biriktirdi ve en sonunda patladı. Son kırılma noktası ya da fitili ateşleyen olaysa  halkın Taksim Gezi Parkı ve ağaçları için barışçıl bir şekilde eylem yapmasına rağmen polis tarafından şiddet görmesi oldu. Bunu gören Türk halkı sonunda isyan etti.

Taksim gezi parkı-barış eylemi

Söylenildiği gibi bu eylem sadece “iki- üç ağaç için” değildi. Bu daha derinlerde olan birikimlerin sonucunda gerçekleşti. Olayların sonrasında kimileri dedi ki; “Şehitler ölürken neden hükumet protesto edilmedi, Reyhanlı’da olanlardan sonra neden halk meydanlara inmedi? O zaman neredeydiler?” Halk, o zaman da tepkisini yürüyüşler ya da sadece sosyal medyadaki paylaşımları aracılığıyla dile getirmişti. O tepkiler bu kadar sistemli ve organize bir şekilde, birçok ilde eş zamanlı bir şekilde olmamıştı sadece… Bu kez meydanlara inenlerin sayısı çoktu ve birçok ilde eş zamanlı gösteriler düzenlendi. Halk bir yere kadar sustu, bekledi. En sonunda Taksim Gezi Parkı kararı ve polis müdahalesiyle birlikte patladı. Bu kadar yaşanandan sonra bu süreç içerisinde böyle bir şey yaşanması bekleniyordu aslında. Ama ne zaman ve nasıl olacağı belli değildi sadece… Halk, böylece bazı şeylere en başından yeterince tepki göstermemiş olmasının, daha sonra da tepki göstermeyeceği anlamına gelmediğini herkese gösterdi.

Bana göre, bu yaşananlardan sonra bize düşen; “niye o zaman değildi, niye bundan sonra değildi” demeleri bir yana bırakıp, olan olaylardan sonra sağlıklı ve toplum faydasına olacak şekilde hareket etmeye odaklanmaktır.

Demokratik rejimlerde polis- devlet ve medya ilişkileri nasıl olmalı? Bizde durum nasıl?

Devlet, polis, medya en çok halk için var olmalıdır. Halkı küçümseyen, hor gören, ona boyun eğdirmeye çalışan hükumet, polis ya da medya demokratik bir sistem içinde düşünülemez. Bu eylemlerde polisin, hükumetin, medyanın halka ve olaylara karşı duruşunun kritiği birçok kez yapıldı.

Demokrasi rejiminde hangi parti olursa olsun ve ne kadar çoğunluğu arkasına almış olursa olsun demokrasi, sandıktan çıkanların her istediğini yapabileceği bir rejim değildir.  Halk, gösterdiği tepkilerle bunu iktidara bir kez daha hatırlatmaya çalıştı.

Sosyal medyanın gücü

Tüm bu süreçte halkın gücü, sosyal medyayla birleşti. Sosyal medyanın doğru bir şekilde kullanıldığında insanlara direkt haber alma ve organize olma imkânı verdiği bir kez daha görüldü.

“Kızım, oğlum bilgisayarın ve internetin başından hiç kalkmıyor, dünya umurunda değil…” diyen ebeveynlerin yanıldığı ortaya çıktı. Dünya umurunda değil sandığımız 15-25 yaş arasındaki gençler sosyal medyada fikirlerini, duygularını paylaşarak oradan organize oldu ve Taksim Gezi Parkı’nda buluştu. İnsanlar, direnişler boyunca hiç tanımadıkları ve aynı amaç için meydanlarda, sokaklarda oldukları insanlara sosyal medya aracılığıyla haber ve bilgi sağlamaya çalıştı. Herkes adeta bir muhabir oldu, indi meydanlara ve olanları canlı canlı milyonlarla paylaştı. Medyanın yapamadığını ve başaramadığını gençler başardı. Halk, aynı bir muhabir gibi çalışırken; vatandaşın, doğru bir şekilde anında haber alma hakkını hiçe sayan birçok medyanın iktidar yanlısı olduğu ve Türkiye’de yer yerinden oynarken medyanın bu konuda günlerce hiçbir haber yapmadığı görüldü. Medyayı sadece, ticari bir kapı ve güç merkezi olarak gören medya patronları sadece iktidara yaranmaya çalışarak, halkın sesini duyurmayarak büyük bir kitlenin tepkisini çekti ve eleştiri oklarına hedef oldu. Halk, bu konuda neler düşündüğünü yine sosyal medya aracılığıyla paylaştı. Ve tespit ettiği bu kanalları izlememe kararı aldı. Direnişler boyunca sokaklarda kendilerine kapılarını açan ve açmayan restoranları, otelleri, kafeleri yine sosyal medyada teşhir etti. Halka destek olmayan, o yerlere gitmeme kararı aldı ve onları da protesto etti.

Bu halk ne istiyor?

Halk uygulanan, işleyen bir demokrasi, eşitlik, adalet, hukuk devleti, sağduyu, sesinin dinlenmesini ve kendisine hizmet edilmesini istiyor. Vatandaş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Atatürk’ün ilkelerine bağlı bir şekilde yaşamak, kendisine ve Atası’na dil uzatılmadan barış, huzur içinde ve özgürce yaşamak istiyor. Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biri olarak gerektiğinde, meydanlara çıkarak yapacağı protestolar ve eylemler aracılığıyla sesini duyurmak istiyor, aynı bugünlerde olduğu gibi…

Halk ne istiyor

Bu halk daha fazla alışveriş merkezi ya da otel istemiyor. Halk daha fazla açık ve ağaçlık alan ile daha çok park istiyor. Halk doğanın tahrip edilmesini ve canlıların zarar görmesini istemiyor. Bu halk, kendi kaynaklarının oraya buraya para karşılığında satılmasını istemiyor. Bu halk emrivaki istemiyor. Bu halk bedenine, saçına başına, yediğine içtiğine, kaç çocuk doğuracağına, doğurup doğurmayacağına, ertesi gün hangi ilacı alıp almayacağına karışılmasını istemiyor. Bu halk daha fazla kadına şiddet yapılmasını, çoluğa- çocuğa ve kadınlara tecavüz edilmesini istemiyor. Bu tür suçları işleyenlerin gerekli cezayı görmesini istiyor.

Bu halk daha fazla sağ- sol çatışması, ırkçı- dinci eylemler ve söylemler istemiyor. Bu halk Türk’üyle, Kürt’üyle, Rum’uyla, Alevi’siyle, Müslüman’ıyla, Hristiyan’ıyla, Ermeni’siyle, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Yahudi’siyle… bir arada ve kardeşçe yaşamak istiyor.  Bu halk, siyasilerin başka ülkelerin içişlerine karışması sonucunda kendi güvenliğinin riske girmesini istemiyor. Bu halk tüm komşularıyla barış içinde olmak istiyor. Bu halk daha fazla şehit istemiyor. Bu halk daha fazla işçi ölümü olmasını istemiyor kendi ülkesinde. Bu halk keyfi yasaklamalar istemiyor artık. Bu halk dünyanın en pahalı benzinini ve en pahalı pasaportunu kullanmak istemiyor. Bu halk siyasilerin kendi çıkarlarını korumasını değil halkın çıkarlarını öncelikle korumasını istiyor. Bu halk askerinin, aydınının, gazetecisinin kanıtlanmamış suçlarla yıllarca hapishanelerde yatmasını istemiyor. Bu halk, attığı tweetler nedeniyle kimsenin ceza almasını istemiyor. Bu halk, özgür sanat istiyor.  Halk daha fazla AVM değil, daha fazla kültür merkezi ve tiyatro salonu istiyor.

Halkın Taksim Gezi Parkı Direnişi, bu olayların ve bu isteklerinin sonucunda gerçekleşmiştir. Tüm bu isteklerin, bugünkü Taksim Gezi Parkı eylemlerinde küçük ya da büyük payı vardır.

Taksim Gezi Parkı Direnişi sayesinde neleri gördük ve öğrendik?

 1-      Halk, hem kendi gücünü gördü, hem de bunu herkese gösterdi.

2-      Bu olaylar sayesinde, sosyal medyanın gücünü bir kez daha gördük ve anladık.


3-      Kaybettiğimizi sandığımız birlik ve beraberlik duygularımız hala içimizdeymiş bunu gördük.

4-      Bizi türlü şekillerle ve bahanelerle ayırmaya çalışanlar olsa da, bir arada olabildiğimizi bir arada yürüyebileceğimizi gördük. Her türlü etnik kökenden insan, meydanlarda ve sokaklarda birbirleriyle tam bir dayanışma içindeydi.

5-      Birbirini ezeli rakip olarak gören ve birçok kez kavga etmiş olan takım taraftarları, Gezi Parkı Direnişi ekseninde aynı amaçla yola çıktıklarında, polis müdahalesiyle karşılaşan karşı takımın taraftarlarını korumak için canla başla çaba gösterdi.

6-      Eskiden beri bir arada yaşamış farklı etnik kökenlere sahip halklar olarak bu protestolarda gördük ki, bizim aslında birbirimizle hiçbir sorunumuz yokmuş.

7-      Hangi medya, hangi firmalar halka yakın ya da yakın değil bunu görmüş olduk. Polisin olaylar karşısındaki tavrını gördük. İktidarın tutumunu, tüm Türkiye ile birlikte dünya da gördü.

Bundan sonrasında neler yapılmalı?

Halkın zor bir şekilde, uzun bir süreçte ve ne yazık ki bazı bedeller ödeyerek hatırladığı ve en çok da başkalarına hatırlattığı gücünü tekrar kaybetmemesi gerekir. Halk, bunun şimdi ve bundan sonrasında da bilincinde olmalıdır.

Meydanlarda gösterdiği dayanışma ruhunu, birliği ve beraberliğini ne olursa olsun hiçbir şekilde kaybetmemesi gerekir. Çünkü bu birlik ve dayanışma her şeye ve herkese karşı halkı daha güçlü kılacaktır.

Tüm Türkiye ayağa kalkmışken ve Türkiye’de çok önemli şeyler yaşanırken kendi haber verme yetkisinin bir takım çıkar ilişkileriyle kısıtlanmasına izin veren medyaya bazı yaptırımları halk kendisi göstermelidir. Tüm Türkiye’de Taksim Gezi Parkı boykotları ulusal bir direnişe dönüşmüşken medyanın kafasını kuma gömüp, üç maymunu oynaması bu olaylarla ilgili haber yapmak yerine TV’de yarışmaları, dizileri ve belgeselleri göstermeleri karşısında halk, tespit ettiği bu yanlı medya kanallarını en sevdiği programlar bile yayınlansa kesinlikle izlemeyerek reytinglerini düşürmelidir. Evet, şu an halkın büyük bir kısmı bunu yapıyor ve yapmaya da devam etmelidir. Medya, iktidara güç katmak ve iktidarın varlığını korumak için değil önce halk için var olmalıdır. İktidarlar gelir gider ve değişir ancak halk kalır.

Medya gezi parkı

Taksim Gezi Parkı protestolarında, halk polis tarafından biber gazıyla ve copla saldırıya uğrarken, “ekmek yediği” vatandaşa kapılarını kapatan firmaların, kapılarından içeri bu halk da artık girmemelidir. Vatandaş,  protestolarda bahsi geçen halka kapılarını kapatan uluslararası kahvecilerle, yerel dondurmacılarla, medya patronlarının gazeteleri, TV’leriyle ve diğer şirketleriyle ilişkisini hemen kesmelidir. Bunlar yapılmazsa bu eylemler süresince tek mağdur olan halk olacak ve fatura yine sadece halka kesilmiş olacak. Oysaki olayları bu noktaya getiren halk değildir. Çabuk unutup, eskisi gibi uykuya geçersek aynı zihniyetler bildiğini okumaya ve tutturdukları düzen aynı şekilde işlemeye devam edecektir.

Vatandaş sadece oy veren, iktidara gelen herkese koşulsuz boyun eğen, televizyona ne koyarsan onu izleyen, önüne ne koyarsan onu yiyen bir yığın olmadığının önce kendisi farkındalığında olmalı, sonra da bunu yaptığı seçimlerle ve verdiği oylarla göstermelidir.

Ülkemizde ve özellikle İstanbul’da bir AVM çılgınlığı aldı başını gidiyor. Bu işte büyük paralar döndüğü için bazı kesimlerin de haliyle iştahı kabarıyor. Biz AVM’lere gittiğimiz sürece kalan son tarihi binalarımız ve parklarımız yıkılıp alışveriş merkezlerine dönüştürülmeye devam edecek.

AVM değil park2

Var olan alışveriş merkezlerini, olan bu olaylar ve yaşananlar neticesinde protesto edip, uzun bir süre gitmezsek ve ihtiyaçlarımızı küçük esnaftan alırsak bu direniş boyunca halka destek veren, -bu AVM’ler ve büyük süpermarketler sebebiyle iflasın eşiğine gelmiş- mahalle bakkallarına ve küçük esnafa da biraz nefes aldırmış oluruz. Biz alışveriş merkezlerine koşup, çılgınlar gibi alışveriş yaptıkça bu rant kapısı hep birilerinin iştahını kabartmaya devam edecek, bu unutulmamalıdır.

Yazımı, olayların başlangıç noktası olan Taksim Parkı ve ağaçlarına tekrar getirerek, Nazım Hikmet’in güzel dizeleriyle noktalıyorum. Bu dizeler, sanki bu Taksim Gezi Parkı Direnişi için yazılmışçasına, her şeyi çok güzel özetliyor.

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine,


Bu hasret bizim…”


Figen Karaaslan
İstanbul’da doğdu ve İzmir’de büyüdü… Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği, Yakındoğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunu. İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra reklam ajanslarında, birçok büyük firma için reklam kampanyaları hazırladı, reklam ve metin yazarlığı yaptı. Bir bilişim firmasında Editörlük yapıyor. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğü için seviyor. Bu sebeple fırsat buldukça bir seyyah gibi yolculuk yaparak; gördüklerini ve yaşadıklarını kendi sitesi; Seyyahca'da (www.seyyahca.com) yazarak, insanlarla paylaşmaktan keyif alıyor. Modern dans ve Latin danslarının yanı sıra Psikoloji ve Yaşam Koçluğu eğitimlerine katıldı. Almış olduğu bilgileri, şimdi diğer insanlarla paylaşıyor ve Yaşam Koçluğu eğitimleri veriyor. Doğada olmayı, tarihi yerleri gezmeyi, yolculuk yapmayı, okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı, denizi, dansı ve dil öğrenmeyi seviyor. Hayatın, paylaşarak güzelleşeceğini ve anlam kazanacağını düşünüyor.