İlişkilerimizdeki temel sorunlardan biri de şudur ki; karşımızdaki ister ailemizden biri ister sevgilimiz, dostumuz, arkadaşımız olsun birbirimizin düşünce, duygu ve davranışlarımızı yanlış anlamamız yani tam anlamıyla birbirimizi tanımıyor olmamızdır.
Bu sorun, daha çok tartışmalarda, küskünlüklerde kendini gösterir. Karşımızdakiyle ilişkimiz ne kadar uzun sürse de bir tartışmanın ardından “tanıyamamışım” sözünü dedirten, birbirimizi tanıyamamamızın nedeni; aramızda savunucu iletişimin baskın olup açık iletişimin olmamasıdır.
Birçoğumuz sevdiklerimizden, yakınlarımızdan ‘dost kazığı’ diye tabir ettiğimiz bizi hayata küstürecek kadar büyük darbeler almıştır. Aldatılmış, iftiraya uğramış, yanlış anlamalar sonucunda kavga edip asla affetmem dediğimiz kişilerle ilişki kurmuşuzdur. Sürekli bu şekilde ilişki yaşamış olanlar veya çok ağır bir darbe alan bir kişinin bunun sonucunda insanlara karşı olan düşünceleri değişmeye başlar. “İnsanlara güvenilmez” , “birini tanımak gerçekten zordur” gibi düşünceler baskın hale gelip bir inanca dönüştüğünde birey yakınlarından uzaklaştığı gibi yabancılara karşı daha da kapalı ve ürkek olur.
Bunun dışında henüz bahsettiğimiz deneyimleri yaşamadan çocukluktan yeni çıkıp hayata atılan, sosyalleşen gençlere büyüklerinden bu konularda nasihatler verilir:
– Bak kızım (veya oğlum) insanları kolaylıkla tanıyamıyorsun. Harcarlar seni, hemen insanlara güvenme. Hele bu devirde kimin ne olduğunu bilmek zor. Aldatırlar, üzerler seni.
Bu türden nasihatler de kişiyi sosyalleşmesi açısından engeller ve yabancılara karşı çekingen, ürkek biri haline dönüştürür. Genç, bu nasihatlere ne kadar aldırmaz görünse de bir kere bilinçaltına yerleşir ve ilişkilerinde farkında olmadan güvensizlik ve kendini (benliğini) koruma güdüsü oluşur ve bu da iletişimine yansır. Böylelikle savunucu iletişimi kullanır ve hatta yakınlarına dahi savunucu olup açık iletişimi kullanamaz, kendini açamaz.
İnsanları tanımak gerçekten zor mu?
Acı deneyimler ve bu deneyimler sonucunda oluşan olumsuz inançlara sahip bir ortamda bu sorunun cevabı ‘elbette tanımak zordur’ olacaktır. Bu cevap ne kadar doğru tartışılır bir şey ama tanımayı zorlaştıran belirttiğim gibi bireyler arasında açık iletişim yerine savunucu iletişimin baskın olmasıdır.
Savunucu iletişim, karşı tarafın mesajlarına kendi algısal çerçevesinden anlamlar yükleyip benliğini tehdit edici olarak gördüğü mesajlar karşısında benliğini korumak amacıyla oluşturulan bir iletişim türüdür. Bu iletişimi kullanan birey karşı tarafı anlamaya yönelmez. Birbirimize açık olmadığımız sürece birbirimizi tanıyamaz ve anlaşamayız. İlişkiyi yaşayan ise savunucu iletişimin getirdiği maskeli yüzler olur. Tanınan yalnızca maskelerdir; maskenin ardındaki asıl mesajlar (mesajı veren kişi tarafından açıkça anlatılmadığı veya biz kendimizi tam anlamıyla tanımadığımız sürece), duygu ve düşünceler bilinemez ve tanınamaz.
” İlişki içinde bulunan iki kişiden biri savunucu olmaya başlayınca, iletişim hızlı bir biçimde bozulmaya başlar. Öyle anlar olur ki, bütün bir yaşam boyu önemle koruduğumuz bazı ilişkiler, savunucu bir iletişimin sonunda, bir anda mahvolup gidebilir.”
Doğan Cüceloğlu
Açık İletişimin İnsanları Tanımadaki Etkisi
Bu iletişim biçimi kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul etmekle, doğal ve içten olmakla ortaya çıkan bir durumdur. Kişi, kendini, duygularını ve düşüncelerini ifade ederken ben dilini kullanıp kelimelerinde hiçbir suçlayıcı ifadeye yer vermez.
Bu iletişimi kullanan kişi karşısındakine güven duygusu verir. Güven duygusunu alan karşısındaki kişi de iletişimindeki savunmaya yönelik dirençleri kırıp açık olmaya, kendini anlatmaya ve anlamaya yönelir. Böylelikle aralarında açık iletişim başlar ve bu devam ettiği sürece birbirlerinin beklentilerini, isteklerini, düşüncelerini, duygularını anlar ve bilirler, birbirlerini tanımaya başlarlar ve bunun neticesinde farklı fikirlere, bakış açılarına sahip olsalar bile aralarında saygı – sevgi oluşur ve artar.
En Önemli Etken Kendine Karşı Açık Olmaktır
Başkalarını tanımak için en önemli etken ve öncelik bireyin kendisini tanıması ve anlamasıdır. Kendini tanıma farkındalıkla gelen ve sürekli devam eden bir süreçtir. Bu süreçte kişi kendisinde var olan özellikleri fark ettiğinde kendisini kabullenecek, anlayacak, neyi neden yaptığının bilinçaltındaki cevabını keşfederek bilinçli duruma geçip kendisini tanıyacak, kendisine karşı dürüst ve açık olacaktır. Kendini kabullenmenin ve tanımanın verdiği tüm yargılamalardan uzak bir anlayışla karşısındakine bakacaktır. “İnsanları gözünden tanırım” sözü aslında kendisini tanıyıp da bir olduğumuz gerçeğini keşfetmiş kişilerin söyleyebileceği bir sözdür. Kendini tanıyan ve açık iletişime geçen biri karşısındaki insanı kolaylıkla anlar ve tanır.
İçimizdekine sırt çevirdiğimiz taktirde doyumlu, mutlu arkadaşlıkları, aile yaşantısını ve aşkı yaşamak mümkün olmayacaktır. Kişi kendini kabul ettiği, tanıdığı ölçüde başkalarını anlayabilir, tanıyabilir ve aradaki maskelerle örülmüş duvarları yıkabilir.