Kendi ellerimizle haklarını savunamayacak çocuklar yetiştirebiliyoruz ya da saldırarak, korkutarak, karşısındakini sindirerek sorunları çözebileceğine inandırdığımız çocuklar. Kendi güçlerinin içlerinde olduğunu hiç fark edemeyip kendi dışında güçlü gördüğü birinin ardına sığınan çocuklar…
Yazıma bir video ile başlamak istiyorum. Çocuklar gördükleri şeyi olumlu veya olumsuz demeden model alıyorlar ve yazmak istediğim herşeyin özü bu videonun içinde var. İzlemeye değer. Daha minicikken aile içinde güç kullanarak otorite kurmaya çalışan bir babanın çocuğunu düşünün. Babasından gördüğü ve gücün nasıl kullanılacağını iyi gözlemlemiş bir çocuğun sahip olma arzusuyla babasının gücünü sahiplenmesi veya onun gücüne sığınması… Bir adım ötesi kendinden güçsüz gördüklerine bu gücü göstermeye çalışması… Çocuklarımıza neyi aşılamak istiyoruz? Onlara güzel modeller olun ki, Dünya daha yaşanılır, daha güvenli, daha huzurlu bir yer olsun.
Bir tatil beldesinde araba içinde şehir merkezine gidiyoruz. Araba gidiyor ama gördüğüm görüntü nedeniyle benim başım arkada kalıyor. 7 yaşlarında bir çocuk, bisikletli olan kendinden de en az 3 yaş büyük olan bir çocuğu durdurmuş, tokatladıkça tokatlıyor. Eşime arabayı döndürmesini söylüyorum. Çabuk dön bir çocuk başka bir çocuğu epey dövüyor diyorum. Dönüyoruz. Eşim ne oluyor burada diyor. Büyük olan çocuk ağlayarak; ‘ Abicim, bu çocuk beni dövüyor. ‘ diyor. Ne yapıyorsun diyoruz. Kendine güveni tam; daha doğrusu arkasına çok güvendiği kesin. Bu mahallede bana kim ne yapabilirmiş diyor. Bak diyorum buranın belediye başkanını çok iyi tanıyorum. Bu dille konuşmayalım diyorum. Hadi len diyor. Polis de çağırsanız bana kimse bir şey yapamaz. Gelsin de beni bir götürsün hep beraber görelim diyor. Bu sırada bisikletli çocuk hızla uzaklaşıyor.
Şimdi üzerinde durulması gereken konular var. Mesela altında bisiklet olan, istese hızla oradan uzaklaşabilecek olan çocuk ona dakikalarca vurulmasına neden izin veriyor? Bir tokat atsa zaten küçük çocuk yere yığılır. Fiziksel güç olarak küçük olan ne kadar çelimsiz ise büyük çocuk o kadar heybetli ve diğerinden çok büyük görünüyor. İçinden o dayağı yerken neler geçiyor acaba? Muhtemelen onu döven çocuğun bu mahalle içinde sahip olduğu bir ün var. Belki de ailesinin… Kaçsa bir sonraki sefer hırslarını alamadıkları için daha çok saldırırlar diye mi izin veriyor?
Bu mahallede bir çocuk olmak. Sokağa özgürce çıkıp oynayamamak…
7 yaşlarındaki çocuğun bu kadar güvendiği ne?
Nasıl bir ortamda yetişiyor? Ona örnek olan modeller bu beldenin ağası gibi mi yaşıyorlar; ya da git oğlum sağa sola saldır mı diyorlar? Diğer çocuğu nasıl yetiştiriyorlar peki?
Kendi ellerimizle haklarını savunamayacak çocuklar yetiştirebiliyoruz ya da saldırarak sorun çözüleceğini, korkutarak karşısındakini sindirerek sorunları çözebileceğine inandırdığımız çocuklar. Kendi güçlerinin içlerinde olduğunu hiç fark edemeyip kendi dışında güçlü gördüğü birinin ardına sığınan çocuklar.
Sonra büyüdüklerinde ne olacak diye düşündürten çocuklar… Evlerinin içindeki yaşamı düşünüyorum. Sevgi ortamında büyümediği açık… En büyük güç sevgi ve orada eksiklik olunca insan bağırarak, saldırarak güç elde etmeye çalışıyor.
Oradan ayrılırken bu çocuğa her gün dua etsem yaşamında bir şeylerin akışı değişir mi diye düşünmekten kendimi alamadım. Geçmişini görebiliyordum, şu anını da ama geleceğine bakmak içimi acıtıyordu. 0-7 yaş bilinçaltı kayıtlarının önemi düşünülünce bu çocukların geleceklerindeki olası potansiyeller belli… Nasıl yardımcı olunabilir? Başımı yastığa koyduğumda kalbimin içinde dönüp durdu. Şefkate ne kadar ihtiyaç olduğunu her an daha çok fark ediyorum. Son üç yazımda şefkatten bahsediyordum. Gerçekten de ancak sevgi ve şefkat duygusuyla üzerinden gelinebilir bu yaşanmışlıkların, öğrenilmiş düşük titreşimli davranışların…
Bir vakit, inançla karşıt görüşlü inanç karşı karşıya gelir. Karşılıklı iki taraf vardır. Bir grubun elinde karşı tarafa saldırabileceği hiçbir şey yok, saldırma arzusu da yoktur. Sadece inandığı yolda yürüyecek imanı vardır. Diğer grup ise fiziksel şartlarda donanıma sahip, öfkeyi barındıran bir grup… O sırada yoldan biri geçmektedir. Şöyle bir iki tarafa da bakar. Bakar ki bir grubun elinde alet edavat var. Güçlü de gözüküyorlar. Bir de diğer gruba bakayım der. ‘Bu insanlar bir araya gelmiş. Birlikte hareket ediyorlar ama hiç alet edavatları yok. Çok dayanamazlar.’ der ve safhını belli ederek güçlü gördüğü öfkeli grubun arkasına geçer. Onların arkasında diğer gruba doğru öfkeyle yürümeye başlar. Bir anda işler karışır. Kim önde kim arkada belli olmaz. Öfkesini kendine rehber alan grup artık kim kimdir ayıramadığı ve gözleri de öfkeden görmez olduğu için sağa sola güç kullanmaya başlar. Kim kime dum duma… Biraz önce bu grubun peşinden yürüyen kişi kendisini öfkenin ortasında buluverir. Yerde kalırken: ‘Ben biraz önce sizin arkanızdan yürüyordum. Sizin tarafınızdandım. Bana niye güç kullandınız? ‘ diye sorar. Öfke bu nasıl seni dinlesin? Israrla ben sizdendim, yapmayın der; der ama duyuramaz. Onu orada bırakıp yollarına devam ederlerken olanı son bir idrak çabasıyla sorar. Ben sizdendim neden bana güç kullandınız? Bir tanesi geri dönüp sana arkadaşların attığı taş denk geldi der. Şaşkın şaşkın bakar diğeri…
O anda başına taş düştüğünü kesin olarak anlayarak!
E peki güzel kardeşim yaşamda her şey geri dönmez mi? Doğru ya da yanlış inancı dışında elinde hiçbir şey olmayan insanlara başkalarının gücünü kendi gücün sanıp saldırmak amaçlı arkalarında yol alırken bir anda kendini yolun önünde buluverince neden şaşırıyorsun? Kendi içindeki en büyük güç sevgiyi unutup neden çocukluktan kalma güç oyunlarına ihtiyaç duyuyorsun? Bu durum beni sevindiriyor mu, hayır. Her birinin içindeki sevgi artsın, gönüller şifalansın. Bir olduğumuz hatırlansın diye geçiyor gönlümden. İki karşıt grup, taraf hatta tarafsızlık kelimeleri bile içimde yer bulmuyor.
Bugün babasının ya da ailesinden güçlü olanın gücünü kendi gücü sanan, yarın bir başkasının gücü peşinde güç gösterisi yaparken bulacak kendisini. Benim gözümde karşılaştığım küçük çocuk ve gücün arkasına sığınırken kendi zarar gören genç aynı kişidir. Kaderin akışının değişmesi için çocuklarını yetiştiren anne babalara büyük sorumluluk düşüyor. 7 yaşındaki çocuk için hala bir şans var. Ona hakikati gösterebilmek için hala bir yol, içimizde ona dair büyütebileceğimiz şefkat duygularımız var. Ağaç yaş iken eğilir doğru ama nereye doğru eğdiğinizi fark etmek gerekir çünkü genellikle çocuklar ne görürlerse onu yapar; onu model alırlar. 7 yaşındaki bir çocuk için eğilme zamanı geçmiştir ama içimde bir yerlerde onun için hala umut var. Onun yaşadıklarının benzerini yaşayacak olan daha nice çocuk da var.
Yaşanan olayı sohbet esnasında konakladığımız otelin müdürlerinden biriyle paylaşıyorum. Siz umutlusunuz ama buranın genetik kültürü maalesef böyle ve ben bu kadar iyimser bakamıyorum, değişmez diyor. Değişmez kelimesi bana çok köşeleri net çizilmiş gibi geliyor; oysa değişim her an hepimiz için mümkün olabilir. İnsan umut ettiği sürece yol alabiliyor.
Diliyorum ki içsel barış kendini gerçekleştirsin. El ele olmak bu kadar mı zor?
Zorluk, ayrılık, güç, otorite sadece yanılsama…
Bu dünya hayatına gözlerini kapadıktan sonra hiç bir şey götüremez insanoğlu ama ardında hatırlanacak bir çok şey bırakır. Merhumu nasıl bilirdiniz sorusuyla uğurlanırken, ardından hakkınızı helal ediyor musunuz diye sorulur. İşte asıl gerçek yolculuğun başlangıcı bu sorudan sonra başlayacaktır ve başkalarının gücü artık götüremedikleriyle beraber bu dünyada kalacaktır. Buradan giderken bir çöp götüremeyecek olan insanın derin yanılsamadan hafifçe, nezaketle, kolaylıkla uyanması niyetiyle…