Her yıl 4-10 Ekim tarihleri arası Dünya Uzay Haftası olarak kutlanmaktadır. 1999 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş olan bu hafta, insanoğlunun uzay yolculuğundaki iki önemli dönüm noktasına işaret etmektedir.
Bunların ilki elbette SSCB tarafından 4 Ekim 1957 tarihinde dünyanın ilk yapay uydusu olan Sputnik 1’in uzaya fırlatılmasıydı. Soğuk savaş döneminde gerçekleşen bu olay, süper güçler arasındaki uzay yarışını da başlatmış oldu. İkinci dönüm noktasıysa 10 Ekim 1967’de kısa adıyla Uzay Antlaşması’nın yürürlüğe girmesiydi.
Dünya’nın dört bir yanında bu hafta çeşitli etkinliklerle kutlanıyor ve uzay konusunda bir bilinç oluşturulmaya çalışılıyor. Uzayın keşfi ve insanlığın uzaydan yararlanması amacıyla konferanslar yapılıyor, resim ve kompozisyon yarışmaları düzenleniyor, sergiler açılıyor, planetaryum gösterileri gerçekleştiriliyor. Tüm bunlarla uzay biliminin gelişmesi ve toplumların uzay çalışmalarına olan ilgisinin arttırılması amaçlanıyor.
Yoldaş anlamına gelen ilk Sputnik, Baykonur Uzay Üssü’nden fırlatıldığında bunun görünüşteki nedeni Uluslararası Jeofizik Yılı çalışmalarına katkı vermek olsa da, asıl amacının propaganda yapmak olduğu açıktı. Sputnik 1, pilleri bitinceye kadar üç hafta süresince sinyal gönderip, fırlatmanın üzerinden 92 gün geçtikten sonra atmosfere girerek yandı.
Ay ve Gök Cisimleri Dahil Uzayın Keşfi ve Kullanımı İçin Devletlerin Faaliyetlerini Düzenleyen İlkeler Antlaşması yani Uzay Antlaşması ise dış uzayın ve gökyüzündeki kitlelerin uluslara tahsis edilemeyeceği ve devletlerin uzaydaki faaliyetlerinden uluslararası hukuk çerçevesinde sorumlu oldukları gibi maddelerle 1967 yılında kabul edildi.
İnsanlık, 21. yüzyılda hala uzayda başka yaşamların ve varlıkların olup olmadığının cevabını arıyor.
Kimisi milyarlarca galaksiden oluşan evrenin hatta evrenlerin sadece insanoğlundan ibaret olamayacağını düşündü. Kimisi evrende başka varlıkların olduğuna inandı, hatta onları gördüklerini ve konuştuklarını iddia edenler oldu. Bazıları dini açıdan bir açıklama getirmeye çalıştı, bazıları bilimin penceresinden baktı. Ezoterik kaynakları ortaya koyanlar oldu, sinemadan edebiyata kadar hayalgücünün sınırlarını zorlayanlar oldu.
Uzaylılar var mıydılar? Varlarsa istilacı mı, yoksa kurtarıcılar mı?
Bu sorunun cevaplarını çok uzaklarda değil, İndigo Dergisi arşivinde değerli yazarlarının daha önce yayınlanmış olan yazılarının satır aralarında aramaya koyulduk.
Sevgili Nilgün Nart, “Uzay Realitesine Hazır Mıyız?” adlı yazısında “Muhteşem evrenin sadece insan için ve insanla yaratılmadığı nasıl ki gerçek ise insanın da, evrenden bağımsız yaratılmadığı bir gerçek.” olduğunu savunuyor.
Sevgili Hale Karaarslan ise “Dünya Dışı Yaşam” adlı yazısında “Uzaylıların insan ırkının gelişimi için çeşitli dönemlerde ve farklı uygarlıklara gelmiş olduklarının ve her uygarlıkta izler bıraktıklarının” altını çiziyor. Ayrıca “Hala esrarını korusa da, dünya dışında yaşamın olmadığının da söylenemeyeceğinin ve evrenin bizim anlayabileceğimizin çok ötesinde yaşamlarla dolu olabileceğini” belirtiyor.
Sevgili Türker Ercan’sa Sayın Kuzey Atacan ile yaptığı “Uzaylıların Büyük Resmi” adlı röportajında UFO’lar ilgili sorusuna şu cevabı alıyor: “Bu kozmik yolcular çok uzak yıldızları aşarak bizlere ulaşırken kimleri ise zaman, boyut kapılarını kullanarak bulunduğumuz sistemde tezahür etmeyi başardılar. Misyonları gereği bazıları uzun soluklu sürecek bu eğitim ve yeniçağa hazırlık döneminde burada kurdukları üslerde faaliyetlerini devam ettirip görevleri bittiğinde geldikleri sisteme geri dönerken, bazıları da dünyalı erkek ve kızları kendilerine eş edinerek yepyeni kalıcı medeniyetler kurmayı tercih ettiler.”
1929 yılında İstanbul’da doğmuş olan Giovanni Scognamillo’nun “Dünyamızın Gizli Sahipleri” adlı kitabı, Çin’le Tibet’i ayıran sınıra yakın bir mağarada 12.000 yıl öncesine ait olduğu anlaşılan yuvarlak taşların uçan gemilerle uzaydan gelen varlıklara ilişkin bilgiler verdiğini anlatmakla başlıyor. Dünya dışı varlıklarla birçok karşılaşma olayından insanlık tarihinin ilk uygarlıklarının çözülemeyen sırlarına kadar birçok noktaya değiniyor. Kitapta ayrıca birçok önemli ismin bilinmeyen uçan nesnelerle ilgili düşüncelerine yer veriliyor.
Prof. James McDonald, Minnesota Üniversitesi Öğretim Üyesi :
[quote]“Uçan daireler vardır. Bunlar başka gezegenlerden geliyorlar. Oysa bütün ülkelerin yöneticileri, saptanan olayların önemini küçümseyerek, gerçeği saklıyorlar.”[/quote]
Lord Dowding, İngiliz Hava Kuvvetleri Mareşali :
[quote]
“Bu araçların varoluşu kesindir, onları bütünüyle kabul ediyorum.”
[/quote]
Prof. Gabriel Alvial, Şili Kozmik Radyoaktivite Merkezi Yönetmeni :
[quote]
“Esrarengiz nesnelerin dünyanın çevresinde döndüğü ve bunlarla ilgili tanıklıkların hayal ürünü olmadığı bizce kesindir. Kuşkusuz bu olay bilimsel açıdan açıklanmamıştır, ama uzayda yalnız olmadığımız bir gerçektir.”
[/quote]
Tüm bunların yanı sıra Ay’a ayak basmakla uzay fethinin ilk aşamasını gerçekleştiren insanoğlunun kendi dünyasının birçok sırrını da hala tam olarak keşfedemediği ortadadır. İçerisinde sayısız galaksileri, gezegenleri, yıldızları barındıran evrenin küçücük bir parçası olan dünya gezegeninde yaşayan insanların kocaman bir akıl, his ve hayal güçlerinin olduğu da bir gerçek…
Peki ya insanoğlunun kendisi de, bir uzaylı değil mi?
Dünya Uzay Haftası tüm insanlık için kutlu olsun…