Korkuyu Nasıl Tanımlıyorum?

Beni korkutan nedir? Korkarken ne gibi duygular hissediyorum? Acaba ben mi korkuyorum, yoksa korku, hissettiğim duygulardan birisi mi? Korkuyu nasıl tanımlıyorum? Hangi duyularım hareketleniyor? Hangi anılarım canlanıyor?

Birbirinden farklı projelere atıldığım için midir emin değilim, zamanı kendime yetiremedim.


Bu yüzden de bana ve çevreme çok şey katan dergimizi ihmal etmişim gibi oldu. Her şeyden önce bunun için özür dilemek isterim.

Önceki yazılarda, bazı küçük tespitlerde bulunmuştuk; ‘sevgi olarak özetlenen yolumuzda, mutluluğa niyetliyiz, ve hedefimizde de başarı var’ şeklinde konuşmuştuk. Ancak bununla beraber başarısızlık korkusu ile mutsuz kalıplara sürüklenebildiğimizden de bahsetmiştik.

Pekala, başarısızlığın getirebileceği en büyük tehlikeler neler olabilir diye bir daha bakalım.

Bu soruyu ister koçlukta olsun, ister herhangi bir sohbette olsun, ne zaman sorsam, aldığım cevap, çeşitli bahanelere kadar gidebiliyor. Belki başlarda bazı mantıklı(!) sebepler gelebiliyor; ‘aslında evet, çok da kötü bir şey olmaz’ denilebildiği gibi,  ‘kızımın eğitim parasına ihtiyacım var’, ‘ben şöyle bir duruma düşebilirim… ‘filanca bundan zarar görebilir’, ‘arzuladığım şeyi alamayabilirim’…

Ancak sorgularken bunların da değişebileceği sonucunu alıyoruz. ‘Arzuladığım şeyi alamam belki, ama zaten ihtiyacım da değişmiş olacak’, ‘kızımın eğitim parasını bulmazsam o çok pahalı özel lisede okuyamayabilir, ancak kızım için bu gerekliyse burs kazanmasına yoğunlaşabiliriz…’

Yani ya ele alınan konuda başarısız olursa kaybedeceği bir şey olmayacak ya da o konudaki başarısızlığın nasıl çözülebileceğini de kendisi buluyor yine.

Dikkat çeken bir durum var; henüz gerçekleşmemiş durumların, olumsuz bir şekilde sonuçlanması ihtimaline yönelik duyduğumuz bu tedirginlik duygusu ki halk arasında adına korku deriz, nasıl da kendisine can evlerimizden, önem verdiğimiz noktalardan yer bulabiliyor, kendi hükümdarlığını gösterebiliyor.

[quote]O zaman biraz yöntemimizi sorgulayalım. Mesela yangınlarda, söndürme tüpü yangının tepesine değil, ateşin merkezine doğru tutulur, kökü kurusun diye. Belki de biz de biraz aşağılara, derinlere bakmalıyız.[/quote]

bebek-itfaiyeci


O zaman korkumuzun, gedikler açarak kendisine yer edindiği ve bizim önem verdiğimiz noktalara bakalım biraz. Mesela değerlerimiz?

Herkesin birbirinden farklı parmak izleri olsa da, sonuçta belli olan şey, herkesin bir parmak izine sahip olduğu, değil midir? Aynı şekilde, birbirinden farklı olsa da, yine herkesin izlediği ya da farkında olmadığıdeğerleri vardır.

Eğer ben aracımın performansından memnun değilsem, yakıtını bilip, ona göre bir karar vermez miyim? Belki de dizel yerine kurşunsuza geçmeliyim, belki de normal benzin kullanıyorum ama çevreci motorlardan edinmeliyim… Pekalâ kendim nelerden güç alıyorum, bunu biliyor muyum? Motorumun gücünü ve tipini bilmezsem, sorunla karşılaştığımda ne yaşayacağım?

Bu değerleri bilmek, aynı zamanda eş seslisi olarak, parametrelerimi, dinamiklerimi de gösterecek bana. Böylece kendime dair, ne olduğumu hatırlayabileceğim bir koz edinmiş olacağım.

Ama gittiğim yolda, arabamın özelliklerini taramak kadar, haritamın nerede olduğu ve nereyi gösterdiği de önemli değil midir?

Nereye gidiyoruz dostum?

Hedefimizi hatırladığımızda, kaybolma olasılıklarını düşürmez miyiz? Aynı şekilde yarın bir gün, yine korkuyu hissedecek olursak, niyetimizin korumasına girmiş olmaz mıyız?

[quote]İnsan sadece ve sadece bir şeyden korkarmış; bilmediğinden![/quote]

Ben nereye gittiğimi bildiğimde, bu korkunun doğma olasılığı düştüğü gibi, başa çıkma yolları da artmış olmuyor mu?

Ah, biraz da keyif, değil mi? Bu durumda; ‘neredeydim de nereye geldim?’ sorgusu çıkıyor karşımıza. Böylece kat ettiğimiz mesafeyi görmenin motive ediciliğini yaşamış olabileceğiz.

Korkulan durumların yaşanmasıyla ilgili olarak hala herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir kanı göremedim. Kimisi korkulan durumlardan mümkün olduğu kadar uzak durulması taraftarı, kimisi yaşanmasını savunuyor. Ama herkesin bulmaya çalıştıkları temelde bir şey var;neden!

O sebeple de korkulan durumu özümsemek ve analiz etmek üzerinde kafa yoruluyor biraz.


‘Beni korkutan nedir?

Korkarken ne gibi duygular hissediyorum?

Acaba ben mi korkuyorum, yoksa korku, hissettiğim duygulardan birisi mi?

Korkuyu nasıl tanımlıyorum?

Hangi duyularım hareketleniyor?

Hangi anılarım canlanıyor?’…

Korkunun, yaşadığımız bir duygu olması yerine, objektif yaklaşabileceğimiz bir durum olması, bize nefes alanı yaratabileceği gibi onu tanımamıza da imkan sağlamayacak mı sizce de?

Pekala insan, bilmediği durumlardan korktuğuna göre, tanıdığı şeylerden korkar mı?

Bu noktada ise yine korku ile aramıza mesafe koyma imkanı beliriyor önümüzde. İnsan, içinde bulunduğu konuyu yeterince verimli betimleyemediği için midir, alandan biraz uzaklaşınca, daha iyi hâkimiyet kurabiliyor.

Bunun için de, ‘korkuyorum’ derken özelimize aldığımız bu durumun,aslında biz değil, kendi bilinçsiz seçimlerimizle, bizim hemen dışımızda gerçekleşen bir durum olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Çünkü ben korku değilim, o sadece, hissettiğim duygulardan bir tanesi ve bende gerçekleşmiyor esasta, benim haricimde gerçekleşiyor.

Pekala bu noktada iş bitiyor mu?

Bir seminerim için araştırma yaparken fark ettim; korkuyu sorgularken, zihnimizin bize onu sevecen unsurlarla tanıtabildiği ya da gurur gibi noktalara temas ettirerek ağzımıza bal çalabildiğini tespit ettim.

Başarısızlık korkusunu gizleyen, başarılı öğrencilere sahip olma hırsı, kıyaslanıp başkasının seçilebileceği gibi bir korkunun saklanması ve sahiplenme süsüyle karşımıza gelen kıskançlık, değersizlik korkusunu bir takıma âşık olup kimliğini o takımın başarılarıyla tanımlama tutumu, yetersizlik duygusunu bastırabilmek için erkeklik gururları…

Bunun çözümüneyse tek derman var diyor üstatlar; ‘sor, kendine sor, kendini sorgula!’

‘İlk günahı biliyorsun!

Bildikçe korkuyorsun,

Bilmezken daha da korkuyorsun…

An gele ki soruyorsun;

Görüyorsun, yaşıyorsun,

Ve nihayetinde evlat,


Oluyorsun!’