Köy Enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere planlanan tamamen Türkiye’ye özgü olan bir eğitim projesiydi. 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa yürürlüğe girmiş, neredeyse tüm Anadolu’nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak planlanmıştı.
Dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel büyük gayretiyle, köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların, bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları amacıyla kurulmuştu.
Geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, istenerek yapılacak bir görevden çok zorunluluk olarak algılanıyordu. Ayrıca okuma yazma oranı Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80’lik bölümü köylerde yaşıyordu.1940 yılından başlayan bu eğitim hamlesi, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Ensititülerinin açılmaya başlamasıyla yol aldı. Hızlı adımlarla Türkiye’de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere kuruldular. İlk etapta öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Öğretmenler gittiği yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi benimsenmişti. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin % 50’lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.
1940-1946 dönemi arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmiş, oluşturulan bağların miktarı 1.200 dönümü bulmuştu. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulmalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.
1950 seçimleriyle iktidara gelen Demokrat Parti 1952-1953 yılında Talim Terbiye Kurulu’ndan çıkan bir kararla Enstitülerin adı Öğretmen Okulu’na çevirmiş, izlencelerinin içini boşaltmış, Köy Enstitülerinin kapatılmasını 27 Ocak 1954 yılında 6234 sayılı yasa ile resmileşmiştir.
Köy enstitülerinde 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmişti. Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdir.
Köy Enstitüleri projesi sonlandırılmasa ne olurdu?
14 yıllık Köy enstitüleri faaliyetlerinin sonuçları göz önüne alındığında;
Ülkemizin acı gerçeği olan köyden kente olan göç sorunu sıfırlanacaktı.
Boşa akan, kullanılmayan, değerlendirilmeyen su kaynaklarımız kalmayacaktı.
Dışarıdan sanayi ve tarım ürünleri ithalimiz olmayacak, böylelikle ihracat eden, büyüyen bir ülke olacaktık.
Üretim yapılamaz hale getirilen bir çok fabrikamız özelleşmeyecekti.
Kırsal kesimde var olan toprak ağalığı mazide kalırken, işlenen topraklar ve gelişen teknoloji sayesinde otuz yıldır binlerce insanımızın ölümüne sebep olan terör sorunu hiç gündeme gelmeyecekti.
Okuyamayan çocuk kalmayacak, eğitim, tarikatlerin, cemaatlerin vb. birçok örgütlenmenin dışında, kendi seyrinde yol alacaktı.
Köy Enstitüleri, köye aydınlığın girmesiyle güçlerini yitirmekten korkanların ortak çalışmaları nedeniyle kapatılmış olsa da yaşamdan ve üretimden kopuk eğitim sistemini kökünden değiştirmeyi hedefleyen, yurttaşı yaşamla tanıştıran ve eğitim-üretim ilişkisini kuran; cehaletle savaşan Anadolu insanını uyandırma, ayağa kaldırma, uygar bir Türkiye yaratma projesinin adı olması dolayısıyla gönüllerden hiç birzaman silinmemiştir. İktidarı elinde bulunduran güçler kendisini sürekli sorgulayan, haksızlıklar ve yanlışlar karşısında asla susmayan bir aydınlanma devrimini köylülere kadar getiren Köy Enstitülerinin yaşamasına izin vermeyerek, aslında günümüze kadar hayata geçirilemeyen anayasal reformların ve demokratikleşme sorununun yarım asır sekteye uğramasına sebep olmuşlardır.