Bir “Kitap Fuarı” Masalı

TÜYAP’a alternatif devasa bir kitap fuarı düzenlenirse bence serbest piyasa ve rekabet yasaları gereğince TÜYAP kendindeki bu eksikleri düzenler. Gerçi TÜYAP’ın keyfi yerinde. Stantların metrekare fiyatı dudak uçuklatıyor…

Bu defa biraz bencil olacağım ve kimi cümlelere, paragraflara “bana göre” ibaresini yerleştireceğim. Baştan söylüyorum ki sonradan mızıkçılık yaptığımı filan düşünmeyin.


resim

Bildiğiniz üzere –kitap okuyan bilir- 2-10 Kasım’da TÜYAP’ta 32.’si düzenlenen Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı vardı.

Tepeden tırnağa cıvık bir organizasyondu dersem haksızlık etmiş olurum ama büyük oranda ihmal ve dikkatsizlik olduğunu söyleyebilirim.

“Bana göre” fuarı organize eden heyetten, fuara başvuran yayınevi sahiplerine, dağıtım firmalarından, yazarlara ve okurlara kadar herkesin biraz”cık” hatasının olduğunu söylemek istiyorum.

Her şeyden önce TÜYAP’ta “bana göre” demokratik bir hava yok. Organizasyon heyetinin kimin kontrolünde olduğu ortadadır. Heyete TYB’den dâhil edilen bir ya da birkaç temsilciyle bu dev organizasyonda eşitlik sağlandığı düşünülüyorsa bu da başlı başına bir hatadır.

Az önce “dev” diye sıfatlandırdığım bu organizasyonun sayısal değerlerini ortaya koyarsak “bana göre” daha somut yargılar elde ederiz.

TÜYAP’a bu sene “690” yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılmış. Pardon önce kaç ziyaretçi olduğunu aktarmam gerekiyor. TÜYAP’a bu sene “455” bin okur uğradı.  Bunun dışında “28” ülke fuarda yer aldı. “17” yabancı yazarı konuk ettiğimiz bu büyük misafirhanede nelerin eksik olduğuna değinmek gerekirse öncelikle ziyaretçi sayısındaki abartısız rakam gözüme çarpıyor. Sonra da diyorum ki sanırım TÜYAP bu yüzden her geçen sene outdoor (dış mekan) ve web reklamlarına daha az bütçe ayırıyor veya ayrılan bütçeyi kullanmıyor. Maazallah eğer gerekli reklam sağlanırsa fuar alanı 1 milyonu bulur. Böylesi bir kaosu kim kontrol edecek öyle değil mi?

Fuara hem kitabı olan bir yazar, hem bir reklam şirketinin sahibi, hem öğrenci, hem de okur olarak katıldım. Burada abartı yaptığımı sanmayın cidden sahip olduğum ayırt edici tüm vasıflarla fuarı dolaştım, olan biteni gözlemledim.


Hangi sıfatla olursa olsun beni rahatsız eden iki şey oldu. İlki metrobüsten çıktıktan itibaren peşimden koşan karaborsa bilet satıcılarıydı.

“Bana göre” burada da bir koordinesizlik var. Öncelikle bu adamlar bu kadar davetiyeyi nasıl ediniyor? Madem bir şekilde elde etmişler peki bu adamlara inanıp bilet satın alan insanlar içeriye bilet sorgusu olmadan gelişigüzel alınıyorsa neden 7 TL için bu simsarların vatandaşı enayi yerine koymasına izin veriyorsunuz? Zaten fuara gelenlerin büyük çoğunluğu öğrenci. Yani ücretsiz geçiş hakkına sahip. Ufak bir kitleden bilet başına 7 TL kazanmak için bunca zulme hiç gerek yok. Umarım seneye bu problem ortadan kalkar.

Diğer meseleye gelince. İlkokul öğrencileri öğretmenlerinin peşine takılıp lunaparka gidiyormuşçasına sevinerek fuara geliyorlar. Evet, onlar da kitaplarla iç içe olmalı lakin bu fuarda çocuk kitaplarına ayrılan stant sayısı belli. Çocukların cebindeki harçlık da belli. Yayınevlerinin çocuk kitaplarına bakışı ortada. Ebeveynlerin çocuk kitaplarına olan soğukluğu da ortada. Her şey bu kadar “belli” ve “ortada” iken TÜYAP’ın önlem almıyor oluşu insanı düşündürüyor.

Burada yayınevleri ile TÜYAP birlikte hareket etmeli ve çocuk kitapları yayınlayan yayıncılara ekstra bir stant hakkı verilerek çocuklar tek salonda toplanmalıdır. 7-8 yaşlarında çocuklar kalabalığa ayak uydurmakta zorlanıyor. Öğretmenlerin de bir günahı yok. Bir kişi on binlerce okurun gezip dolaştığı dar koridorlarda 30 çocuğun hangi birine sahip çıkabilir ki? Çocuklardan bazısı arkadaş grubuna yetişmek için koşuyor, koşarken birine çarpıyor veya ayağı bir yere takılıyor düşüyor, bazısı kitapları birbirine karıştırıp kaçıyor, bazısı sırf kapağını beğendiği için siyasi veya polisiye kitaplar alıyor. Kitap alan arkadaşlarını görünce kitap alamayan çocuklar mahzunlaşıyor.

Tüyap kitap fuarı

TÜYAP’a alternatif devasa bir kitap fuar düzenlenirse bence serbest piyasa ve rekabet yasaları gereğince TÜYAP kendindeki bu eksikleri düzenler. Gerçi TÜYAP’ın keyfi yerinde. Stantların metrekare fiyatı dudak uçuklatıyor.

Her firmanın bütçesi eşit değil. Herkes kendi gücü nispetince ayakta kalmaya çalışıyor. Mesela büyük yayınevleri dışında kalan ve kişisel yayıncılık yaparak varlığını korumaya çalışan yayınevlerinin – ki “bana göre” bu yayınevlerinin yarısından çoğu umut komisyoncusu- birçoğu fuar harcamalarını yazardan talep ediyor. Nedense buna şair ve yazarlar hiç itiraz etmiyor. Aksine sevinç içinde haykırıyorlar. O da haklı. Adam o kadar para vermiş ve depoda çürüyeceğini bile bile kitabını bastırmış, bari fuara da katılsın da fiyakası olsun. 4-5 bin TL harcamışken fuara bir saatlik katılım için birkaç yüz lira vermenin hesabı mı olurmuş? Ne ayıp (!) Kim bilir belki bir mucize filan olur da yüzlerce kişi o adı sanı olmayan çilekeş şair / yazarın önünde kuyruğa girer ve kitabını imzalatmak için bekler.

Orhan Veli’nin dediği gibi “geç bunları anam babam geç”

Özetle, “bana göre” TÜYAP albenisi olan reklam atağına girişmelidir. İyi bir reklam ajansıyla görüşüp bir sonraki kitap fuarı için orijinal reklam stratejileri belirlemelidir. Sosyal medya, web, bilboardlar, metrobüs reklamları, el ilanları ve basın bültenleri dâhil olmak üzere topyekun bir reklam taktiğiyle sanırım hem okurlar, hem de yazarlar memnun edilir. Geçen yıllara göre elbette katılım artıyor, ilgi artıyor ancak buna paralele olarak TÜYAP’ın, kitap fuarıyla alakalı çalışmaları ve stratejileri de artmalıdır.


Önce demokratik bir yönetim kadrosu meydana getirilmeli. Ardından diğer meseleler çözüme kavuşur. Hem de çok çabuk biçimde çözüme kavuşur…


Mürsel Ferhat Sağlam
Dijital Markalaşma Uzmanı | Yazar | Akademisyen | Mentor | Podcaster 16 Nisan 1989 İstanbul doğumludur. Namık Kemal Üniversitesi Halkla İlişkiler Ve Tanıtım Bölümü, Beykent Üniversitesi Tarih Bölümü, Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler Ve Reklamcılık Bölümü mezunudur. Beykent Üniversitesi’nde Tarih alanında yüksek lisans yapmıştır. Akademik kariyerini Halkla İlişkiler ve Reklamcılık alanında doktora seviyesinde sürdürmektedir. Ajans Paradise ve Branding Türkiye Mürsel Ferhat Sağlam’ın girişimleri arasında yer almaktadır. Türkiye’deki birçok üniversitenin kuluçka merkezinde ve özel yatırım ağlarında danışma kurulunda mentor olarak bulunmuş olan Sağlam, kariyeri boyunca ulusal ve uluslararası 200'den fazla markaya, dijital markalaşma, sosyal medya, içerik pazarlaması, büyüme pazarlaması, stratejik marka yönetimi odağında danışmanlık yapmıştır. Mürsel Ferhat Sağlam’ın hikaye, roman, şiir, tarih, eleştiri, deneme, araştırma, akademik, reklam, marka, pazarlama, sosyal medya, dijital markalaşma olmak üzere farklı tür ve konularda yayınlanmış birçok kitabı bulunmaktadır. Ulusal ve uluslararası birçok mecrada uzmanlık alanlarıyla ilgili akademik ve aktüel makaleler yazan Sağlam, aynı zamanda kamu ve özel sektör kurumlarına sosyal medya iletişimi, içerik pazarlaması, stratejik marka yönetimi, girişimcilik, online itibar yönetimi, dijital kriz yönetimi ve dijital markalaşma konularında eğitimler, seminerler ve konferanslar vermektedir. Dijital Markalaşma, 3F Fenomeni, Kurumsal İletişim 2.0, İçerik Türleri Hiyerarşisi Modeli; Mürsel Ferhat Sağlam tarafından kavramsallaştırılarak sosyal bilimlere, pazarlama ve iletişim literatürüne kazandırılmıştır. Mürsel Ferhat Sağlam, podcast yayıncılığıyla da bilinmektedir. Dijital Markalaşma Sohbetleri, Hani Kurumsaldık, İçeriklerce, Girişimcilerin Büyük Hataları, 100 Soruda Dijital Markalaşma podcast serilerini hazırlayıp sunan Sağlam, bunlara ek olarak birçok podcast serisinde de daimi konuk olarak yer almaktadır.