Tarihi gelişimi ile insan hakları

Bıçak kemiğe dayanmak üzere, bence hepimiz bunun farkındayız. İnsana, hayvana kısacası tüm tabiata karşı oluşmuş ve devam eden bu kibire, açgözlülüğe, şiddete, vahşete, nefrete dayanma sınırlarında gezinen milyonlarca hatta belki de milyarlarca insanız. Artık televizyonda ve gazetelerdeki haberleri okuyabilmek için ihtiyacımız olan güç tükenmek üzere.

insan_haklari_evrensel_human_rights_turkiye_2

Havamıza, denizlerimize, bitki örtümüze ve hayvanlarımıza yapılanlar bir yana; insana edilen zulmün, yaşam başta olmak üzere her türlü hakkın gaspı bana ve birçoğumuza katlanarak büyüyormuş gibi geliyor. Ya da belki de insanlık tarihinin başlangıcından bugüne süregelen bu haksızlıklar ve şiddet hep aynı seviyedeydi fakat yüreğinde adalet ve merhamet hissini yüksek seviyede barındıran bizlerin kolektif vicdanı tarih boyunca ulaşabildiği en üst düzeye ulaştı. Karşımızdaki nesne çağlar boyunca hep aynıydı fakat gözlerimiz daha iyi görmeye, kalplerimiz daha güçlü hissetmeye başladı. İster Çin’de yaşasın, ister Amerika, Afrika, Orta Doğu’da; gezegenimizin her köşesinde acı çeken, haksızlığa uğrayan tüm insanların kederlerine, onları birebir görmesek, dinlemesek de ortak oluyoruz. İnsan hakları artık bizim için bundan yarım asır önce yazılmış bir metinden ibaret değil. Her ama her coğrafyada, Tanrı’nın unuttuğu bir köyde, bir kişi tarafından dahi riayet edilmediği vakit insanlığımızdan isyan etme derecesinde utandığımız varoluş anayasasıdır o. Ve uğrunda savaşırken, doğruluğundan zerre kadar şüphe edemeyeceğimiz yegane ideallerden biridir.

Tarihi gelişimi ile insan hakları

10 Aralık’ta 61. yıl dönümünü kutlayacağımız, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun hazırladığı ve 1948’de, BM Genel Kurulu oturumunda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nden (Universal Declaration of Human Rights/UDHR) asırlar önce başlayan bu mücadeleye bir göz attığımızda İnsan haklarının kaydedilmiş tarih içinde kültürel, felsefi, dinsel ve yasal anlamda gelişmeler gösterdiğini görürüz. Hinduizm dininin kutsal metinleri Vedalar, Konfüçyüs analektleri, İncil ve Kuran-ı Kerim insanın görevleri, hakları ve sorumlulukları ile ilgili önemli noktaları açığa kavuşturan ilk kaynaklar arasında sayılır.


insan_haklari_evrensel_human_rights_turkiye_4

Pers İmparatorluğu M.Ö. 6. yüzyıl zamanından kalma bir tarihi eser olan Kiros Silindiri üzerinde bulunan bildiri imparator Büyük Kiros tarafından, Babil’i fethetmesi üzerine yayınlanmıştır. Büyük Kiros kazandığı savaşların kayıtları ile bağışlayıcı kanunları da silindirin üstüne kazıtmıştır. Büyük Kiros’un bildirisi, Babilli kölelerin serbest ve özgür olması gerekliliğini kanun haline dönüştürdüğü için, bazı çevrelerde İlk İnsan Hakları Bildirgesi olarak kabul edilmektedir.

M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan, Mauryan Hanedanlığı imparatoru Büyük Asoka’nın yayınladığı Asoka Fermanları bir başka önemli insan hakları beyannamesidir. Kalinga’yı fethederken uyguladığı zulüm ve vahşet sonrası dayanılmaz bir pişmanlık hissine kapılan imparator, budizm dinini benimsedikten sonra devlet yönetiminde ahimsa (mutlak şiddetsizlik) ilkesine sahip çıkmış, insan haklarına büyük değer vermiştir. Gereksiz hayvan kesimi ve yaralamayı kati bir şekilde yasaklamış, tebaasını din, dil, ırk farkı gözetmeksizin kendisinin eşiti saymıştır. Tüm reformlarını detaylarıyla Asoka Fermanları ile yayınlamıştır.

insan_haklari_evrensel_human_rights_turkiye_3Batı medeniyetlerindeki gelişmeler

Haklar kavramının doğuşu, modernite öncesi Batı’da da geçmişe dayanır. Antik Yunan felsefecilerinden Aristoteles’in, vatandaşların mülkiyet ve kamu işlerine katılım hakları üzerine yazdığı birçok metin bulunmaktadır. Buna rağmen, Antik Yunan ve Roma toplumlarında, evrensel bir insan hakları kavramı oluşmamış, örneğin kölelik hem antikçağ hem de ortaçağ Avrupa’sında normal bir durum olarak algılanmıştır.  Batı’da ilk insan hakları bildirisi olarak geçen 1205 tarihli Magna Carta bile bireylerin özgürlüklerini belirlemekten çok, toplum güçleri arasında bir denge kuran, kralın sonsuz olan yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlayan bir belgedir.

Batı’da geciken insan hakları düzenlemesinde iki büyük girişim 18. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri’nde 1776 yılında Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve Fransa’da 1789’da kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisidir. Belge insanların özgür doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin millete karşı sorumlu olduğunu ve hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını bildirir.


İnsan haklarının ulusal çerçeveden çıkarılıp, evrensel boyutta ele alınmasındaki en büyük sebep, iki büyük dünya savaşıdır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan inanılmaz boyuttaki insan kayıpları ve büyük insan hakları ihlalleri, bağlayıcı modern evrensel insan hakları sözleşmelerinin zaruri olduğunu kanıtlamıştır. Bu sebeple savaşın hemen ardından Birleşmiş Milletler 10 Aralık 1948 Paris oturumunda 30 maddelik İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni kabul etmiştir. insan haklari

Bu bildiriyle sadece demokratik anayasalarla tanınan temel haklar değil; ekonomik, toplumsal, kültürel haklar da belirli hale gelmiştir. Birinci grup haklar yaşam hakkı, özgürlük ve kişi güvenliği konularındadır. Diğer maddelerde ise keyfi tutuklama, hapis ve sürgünden korunma hakkı, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde adil ve kamuya açık olarak yargılanma hakkı ile düşünce, vicdan, din, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri kapsanır.

Beşerî tarihte belki de en büyük öneme sahip bu bildirinin kabul edilmiş olması insanlık adına büyük bir sıçrama, yükseliş olsa da bu anayasanın kağıt üzerinden kalkıp dünyada istisnasız her insanın yüreğine yazılacağı günü hasretle bekliyorum. Her bireyin kendisi dışında milyarlarca insanın hak ve hürriyetini kendininkisiymişcesine sahiplenip, savunacağı günlerin yakın olduğunu hissediyorum. Benim insana güvenim tam. Ve hiçbirinizin hakkından vazgeçmiyorum.

Yazar: Melda Güngül Aralık 2009


İlgili Yazılar:


10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: Bir yalana inanmak


 

 

Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.