İki dakikalığına insan olmak

Sıradan bir gündü. Resepsiyonun önünden “Günaydın” seromonisi eşliğinde geçen onlarca insan, odalarına yani kutularına girip dünyayla ilişiğini kesmişti. Sisteme uyma maskesi altında, artık normalleşmiş anormalliklerin hakim olduğu her iş yerinde olduğu gibi yoğun bir gün daha başlamıştı.

İki dakikalığına insan olmak

Herkes bilgisayar ekranıyla muhataplığına dünden sonra kaldığı yerden devam ederken, biraz önce “Günaydın” deyip önümüzden geçen Leyla hanım resepsiyona tekrar geldi. Gözlerini bize dikerek arkadaşımın ve benim ekrandan gözümüzü aralamamızı sabırla bekledi. Göz göze geldik.

Ben “Hayırdır?” der gibi bir ifade takınmıştım. Gülümseyerek ve sevimli türkçesiyle ” Nasılsınız?” dedi. Şaşırdım. Gözüm ekranda yarım kalan işime takılıp duruyordu. İtiraf etmeliyim ki biraz geçiştirerek “iyiyim ya Siz?” diye karşılık verdim. Ama Leyla hanımın sevecenlikte ısrarlı bir tavırla sarfettiği cümle bilincimize tokat gibi inmişti.


“İki dakika insan olmaya geldim.”

Dikkatimi onu esir alan bilgisayar ekranından ani bir hareketle kurtararak, tokatın geldiği yöne yani Leyla hanıma odaklandım. “İki dakika insan olmak” demekle ne demek istemişti? Merakımı anlamış olacak ki açıklama yapma ihtiyacı duydu:
“Herkesin önünde bir bilgisayar. Aynı odadaki insanlar bile birbirine “Nasılsın?” demiyor. Aynı koridordan geçen insanlar birbirini tanımıyor. Selam vermiyor” diye başladı söze.

Utanmıştım. Çünkü ben de bu çarkın içindeyken bir “İnsan’a” yakalanmıştım. Selamsız bandosundan değildim. Ama o gün “İki dakika insan olmak” tokatını yiyene kadar, bilgisayar ekranındaki sonra da yapılabilecek işimi, samimi bir muhabbete tercih etmiştim.

Bu satırları okuyan hiç kimsenin “Ben her zaman insan olmayı robot olmaya tercih ediyorum” diye büyük bir iddiada bulunabileceğini sanmıyorum. Maalesef hepimiz özellikle iş yaşamımızda robotlaşma eğilimi içerisindeyiz.

Özel hayatımızda bile teşekkürler, nasılsınlar düğmemize basılmış gibi aniden ve duygusuz çıkıveriyor ağzımızdan. Otomatiğe bağlanmış sorular ve cevaplar ile insanlığımızı geçiştiriyoruz yazık ki…

Sosyal paylaşım sitelerinde paylaşım rekorları kıran ve insan olmayı hatırlatan özlü sözler, uygulamada sözden öze ulaşamadığı için en az paylaşıldığı ortam kadar sanal kısmını temsil ediyor hayatımızın.


Sokakta tanımadığı bir insan hapşırınca “iyi yaşa”, otobüse binince şoföre “Günaydın”, tanımasa da aynı koridoru paylaştığı iş arkadaşına “merhaba” diyen, hiç birşey sormadan, istemeden, beklemeden sadece “Seni seviyorum arkadaşım” demek için arkadaşını arayan insanların, uzaylı görmüş gibi karşılandığı bir zamanda çocuklarımıza nasıl bir miras bırakacağız?

Sokakta bağıra çağıra, toza toprağa bulanarak oynamış, komşu ziyaretlerine gitmiş, dostluğun anlamını varlığı da yokluğu da perçinlemiş, bayram gibi bayramlar geçirmiş nesiller olarak bizler biraz daha şanslıyız. En azından çocukluğumuzda insanlarla insan gibi iletişim kurabildik ve bu güzellik hafızalarımıza kazındı.

Ya dünyaya gözlerini bilgisayar ve internetle açan, bizler tarafından sadece başarıya programlanmış ve bunun için birbiriyle yarışan robot çocuklarımız? Onlara insan olmanın başarılı olmaktan önce geldiğini önce biz yaşayarak anlatabilirsek, ancak o zaman bu dünya insan olan insanlarla birlikte yaşanabilir bir yer olacak.

Leyla hanım iki dakika insan olmak üzere insanlığımıza uğrayalı beri, her gece başımı yastığa koymadan önce soruyorum kendime :

“Bugün iki dakikalığına bile olsa insan olabildin mi Özgül?”


Yazıma ilham kaynağı olan sayın Leyla Ruth Welkin’e saygı ve teşekkürlerimle…

Robotlar ve insanlar güçlerini birleştiriyor!


 

Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...