Kadının hayatı yok!

Bu ay pek keyifli bir yazı yazamayacağım sizlere. Okuduklarınızın bazı kısımları belki sizi rahatsız edebilir ama artık biraz rahatsız olmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü her geçen gün ülkemizde, öldürülen kadınların sayısı katlanarak artıyor. Kadın cinayetleri yedi yıl içinde yüzde bin dört yüz arttı. Türkiye’de, her on kadından dördü şiddet görüyor.

kadın1

Yapılan araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlara göre Türkiye’deki kadınların durumu içler acısı; kadınların yüzde 58’inin yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabaları dâhil olmak üzere kocalarının ailesi tarafından da aile içi şiddete maruz kaldığını göstermektedir. (Ankara Tabip Odası, 2002)

Şiddet sonucu ölen 40 kadından 34’ü evde ölmüş, 20’si asılmış ya da zehirlenmiş, 20’sinde öldürüldüklerine dair kesin belirtiler görülmüş ve 10’u da ölmeden önce aile içi şiddete maruz kalmıştır. (Bütün, Sözen & Tok, 2003)


Aylardan Mart ve biz Mart ayı içinde, 8 Mart’ı yaşayacağız yine. O gün tüm ülkelerle birlikte, ülkemizde de ”Dünya Kadınlar Günü ”nü kutlayacağız. 8 Mart’ta kadınlar için yine güzel sözler söylenecek. “Kadınlar; vefakâr-cefakâr analarımız, bacılarımız, eşlerimiz…” denilecek. Anamıza, kardeşimize, sevgilimize, eşlerimize hediyeler alacağız ve onlara çiçekler vereceğiz. Sonra ne olacak? 8 Mart geçecek, “güller” yine solacak ve o güller solarken, birçoğumuz yine sessiz kalacağız. Kadına yapılan şiddeti yine gazetelerde okuyacağız, “cık cık”, “vah vah” diyeceğiz. Öldürülen kadınların haberlerini televizyonlarda izleyeceğiz “yazık” diyeceğiz ve sonra yine hayatlarımıza döneceğiz. Sönen ve solan hayatlar karşısında bir şey yapmadan, sadece kendi hayatlarımıza bakacağız.

Ülkemizde, dört- beş yaşındaki bebekler -daha önce olduğu gibi- belki tekrar tecavüze uğrayacak, sekiz- on yaşındaki kız çocukları, kendilerinden en az on beş- yirmi yaş büyük erkeklerin koynuna sokulacak,  belki o gece gebe kalacaklar. Kız çocukları, o yataklarda bir gecede büyüyüp, kadın olacaklar ve hatta “çocuk” anneler olacak. Onlar çocukluklarını yaşayamadan ve oyun bile oynayamadan, hayat onlara oyun oynamış olacak. On üçünde para karşılığı, babaları tarafından satılacak yine kızlarımız. Töre ve namus, hep kadınların aleyhine işlemeye devam edecek. Ölenler namussuz, öldürenler namuslu olacak! Elini kana bulayanlar, ailesinin ve akrabalarının gözünde kahraman bile sayılacak hatta.

Her gün televizyonlarda haberlerde izliyoruz, akıl almaz sebeplerle en yakınları tarafından öldürülüyor kadınlarımız. Gazetelerin 2. ve 3. sayfalarında okuyoruz eşi, babası, kardeşi, sevgilisi ya da eski kocası tarafından işkenceyle, vahşice öldürülen kadınları. Ölen kadınlarla birlikte her geçen gün insanlığımız da can çekişiyor ve ölüyor farkında mısınız?

Evinin bir köşesinde, koca evinde, baba evinde ve hatta sokak ortasında soluyor güllerimiz. 5’inde, 7’sinde, 15’inde, 18’inde, 20’sinde, 30’unda, 40’ında, 50’sinde… soluyor. Ecel; eşleri, babaları, kardeşleri olup çocuk, genç, yaşlı demeden söküp alıyor hayattan bu çocuk kadınları, genç kadınları ve yaşlı kadınları…

Kadının hayatı reyting malzemesi olmasın!

Birçok Türk dizisinde bu aralar kadına şiddet çok moda. Bu dizilerin birçoğu, kadını 2.sınıf vatandaş, güçsüz ve aciz insan, bir cinsellik objesi olarak gösteriyor. Reyting uğruna dizilerde kumalar alınıyor, haremler kuruluyor, kadınlara tecavüz ediliyor. Medyada yer alan, bol miktarda sevgisiz ve şiddet içeren görüntülerle insanların zihinleri bulanıyor ve akılları karışıyor. Sonra da “bu bizim gerçeğimiz” deniliyor. Hayır, bu bizim gerçeğimiz olamaz. Atatürk Türkiye’sinde, Kurtuluş Savaşı’nda hiçbir ülkede olmadığı kadar, Türk kadını canını dişine takarak, erkeğiyle omuz omuza savaşmış, canını hiçe saymış, bu savaşta düşmanla göğüs göğüse çarpışan nice kahraman evlatlar yetiştirmiştir. Erkeğine hep destek ve yoldaş olmuş, bu kadar fedakârlık yapmış kadınlarımızın ve Türkiye’nin gerçeği bu olamaz! Önce bir insan, sonra bir kadın olarak ben artık bu görüntülerin televizyonlarda yayınlanmasını istemiyorum. Bunların yerine sevgi dolu, örnek ailelerin yer aldığı, kadını, evliliği ve aile yaşamını yücelten dizilerin yer almasını istiyorum. Kadınların hayatı, artık televizyonlarda ve gazetelerde reyting malzemesi olmasın istiyorum!

Kadınlar hediye değil bu şiddetin son bulmasını istiyor

Kadınlar; Dünya Kadınlar Günü’nde güzel sözler, çiçekler ya da hediye istemiyor artık. Kadınlar, insan olmanın vazgeçilmez bir koşulu olarak, yılın her günü saygıyla ve insanca “yaşamak” istiyor. Bu bir lütuf değil, yaşamsal bir zorunluluk. Kadınlar, bu katliama artık bir son verilmesini istiyor. Kadınlar, kendi haklarını ve yaşamlarını koruyacak yasaların bir an önce çıkartılmasını istiyor. Kadınlarımız, hukuki yaptırımların artırılmasını ve cezaların daha caydırıcı olmasını istiyor.

Bu yazımı, her ne sebeple olursa olsun cinayete kurban gitmiş tüm kadınlara adıyorum. Bu yazıyı, yattığınız toprağa konulmuş hiç solmayacak bir karanfil, bir gül olarak size sunuyorum. Bu yazı aracılığıyla huzurlarınızda, onları bir kez daha anmak ve hatırlatmak istiyorum.

Yazıma, Nazım Hikmet’in güzel ve anlamlı dizeleriyle son veriyorum.

kadın2

Kadın

Kimi der ki kadın,


Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.

Kimi der ki kadın

Yeşil bir harman yerinde

Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.

Kimi der ki ayalimdir,

Boynumda taşıdığım vebalimdir.

Kimi der ki, hamur yoğuran.

Kimi der ki, çocuk doğuran.

Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.

O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.

Yavrum, annem, karım, kız kardeşim,

Hayat arkadaşımdır.


Tüm kadınlarımızın, Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.


Figen Karaaslan
İstanbul’da doğdu ve İzmir’de büyüdü… Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği, Yakındoğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunu. İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra reklam ajanslarında, birçok büyük firma için reklam kampanyaları hazırladı, reklam ve metin yazarlığı yaptı. Bir bilişim firmasında Editörlük yapıyor. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğü için seviyor. Bu sebeple fırsat buldukça bir seyyah gibi yolculuk yaparak; gördüklerini ve yaşadıklarını kendi sitesi; Seyyahca'da (www.seyyahca.com) yazarak, insanlarla paylaşmaktan keyif alıyor. Modern dans ve Latin danslarının yanı sıra Psikoloji ve Yaşam Koçluğu eğitimlerine katıldı. Almış olduğu bilgileri, şimdi diğer insanlarla paylaşıyor ve Yaşam Koçluğu eğitimleri veriyor. Doğada olmayı, tarihi yerleri gezmeyi, yolculuk yapmayı, okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı, denizi, dansı ve dil öğrenmeyi seviyor. Hayatın, paylaşarak güzelleşeceğini ve anlam kazanacağını düşünüyor.