Korku

Bu bir itiraftır ki; bacaklarım titrercesine başarısızlıktan korkuyorum.

Bunu itiraf ediyorum, çünkü o saklı gölge açığa çıksın ve ışığımı yüzüme vurabileyim istiyorum.


Üstelik bunu itiraf ediyorum ki bu yazıyı okuyan ve benimle iletişimde olan insanlar, an gelince bana sorabilsin “ne oldu, çözebildin mi?” diye.

korku

Daha önce birkaç “iyi gören göz”den duymuştum ancak şimdi kendim görebildim içimdeki büyük, patlamaya hazır başarısızlık korkusunu.

Zihnim bunu başarı açlığı şeklinde öyle güzel maskelemişti ki, her türlü oruçta “güçlü bir karakter olduğum için bunun üstesinden gelebiliyorum” diyordum.

Bu bir itiraftır ki; bacaklarım titrercesine başarısızlıktan korkuyorum.

 

Birçoğunuzun bildiği üzere koçluk hizmeti veriyorum. Ancak daha bilinçli deneyimler edinmek için bir dernekte eğitimime devam da ediyorum.

Geçenlerde örnek bir uygulama yaparken, danışanın sadece önümüzdeki kâğıtta yazılı bazı gözlem sonuçlarından yola çıkarak saklı özelliklerini ortaya çıkarmaya dair çalışmıştık.

İnceleme ve sorgulama sırasında bu kişinin başarısızlık korkusunu çıkarmıştık ortaya. Başarıların ışığı arasında saklı, kara bir gölge.

Başka insanların barındırdığı saklı şeyleri açığa çıkarma konusunda uzmanlaşmaya gidiyorum. Ancak bakalım mum dibine ışık verecek mi diye bir gayretle kendime saldırdım: sorguladım kendimi.

Çalışma şekillerimi sorguladım, sonuçlarımı sorguladım, başarılarımı, başarısızlıklarımı, korkularımı, seks bakışımı, iş birliklerimi, tartışmalarımı, tartışmayışlarımı, rüyalarımı, fallarımı, hayvanlarımı, yazılarımı, sevgililerimi, sevgimi…

Daha önce birkaç “iyi gören göz”den duymuştum ancak şimdi kendim görebildim içimdeki büyük, patlamaya hazır başarısızlık korkusunu.

Zihnim bunu başarı açlığı şeklinde öyle güzel maskelemişti ki, her türlü oruçta “güçlü bir karakter olduğum için bunun üstesinden gelebiliyorum” diyordum.

Bu bir itiraftır ki; bacaklarım titrercesine başarısızlıktan korkuyorum.

Bunu itiraf ediyorum, çünkü o saklı gölge açığa çıksın ve ışığımı yüzüme vurabileyim istiyorum.

Üstelik bunu itiraf ediyorum ki bu yazıyı okuyan ve benimle iletişimde olan insanlar, an gelince bana sorabilsin “ne oldu, çözebildin mi?” diye.

Dileyene ayrıntılı çalışmamı sunabilirim, sonuçta sosyolojik bir veri söz konusu, ancak odağım olan “başarısızlık korkusu”nda kalmak istiyorum izninizle.

İnsan neden başarısızlıktan korkar?

Yaklaşık 4-5 sene kadar önce İndigo Türkiye Yahoo grubunda bir arkadaşımız sıralamıştı korkuları. Saymamıştım ama çok fazlaydı.

Her gün yeni bir terapinin çıkarıldığı günümüzde, eminim ki bu korku türlerinde de artış olmuştur.

 

Pekala, yeni bir açıdan bakalım bu sorudan ziyade. Acaba insanın bunca korkusunun arkasında, aradığına ulaşamama korkusu, başarısızlık korkusu yatıyor olabilir mi? Buna o anki bakış açımızın genişliğine, görüş netliğine göre “evet” de denebilir “hayır” da.

O zaman bu göreceli bulutu aşıp bir yeni noktaya bakalım; başarısızlık veya adı başka bir şey olsun, ucunda ona gelelim veya altında o saklı olsun… Bir konuğumuz yok mu sizce de? Hatta ev sahibi olmuş kendileri:Korku!

Genel bir ifade ile insan korkuyor.

Bu durum şimdilik kenarda kalsın.

İlahiyat olsun, evrenle uyum olsun, nur olsun, ki yönlendirmeleri olsun (reiki ve diğer chi çalışmaları), aşk olsun, babalık bilinci, spiritüel satanizm, Gaia olsun, anaçlık, ilahlık, yeni çağ, hoşgörü… Hepsinde, tüm bakışlarda amaç sevgi diye özetleniyor. Sevgi ya da sevginin çeşitli açılımlarının haricinde bir konuya odak gitmiyor yani.

Amacımız gelişim, mevcudu artırmak. Mevcudumuz ise ruhsallık veya gizemcilik denen, vesveseler ve safsatalar arasında kaybolmuş küçük bilgi tohumlarını bulmak. Bulabilmişsek, onları filizlendirmek. Üzerimizde çalışmış ve filizler atmışsak, bunları fide yapmak.


Ta ki önce bir çınar gibi ululaşıp, sonra da banyan ağacı gibiboşlaşıncaya dek bir gelişim yolculuğudur öngörebildiğimiz plan.¹

 

Hedefimiz sevgiyi yaşamak, motivatörümüz sevgi, evren sevgi, tek his sevgi…

Ama bu yolda korku neden var olabiliyor? Nasıl var olabiliyor?

Atasözlerimiz ilişti aklıma; su testisi su yolunda kırılıyor değil mi? Arabayolda devriliyor ve yol gösteren de yine yolda oluyor. Ava gidenleravlanıyor.

Bu şekilde örnekleri artırabiliriz belki, ancak şimdiden belli oldu bile; “hedef neyse, özne(eylemi yapan kişi) de onun zaten bir parçası. Kişimiz olamıyorsa tümleç (ortam) bir parçası. Ortam olamıyorsa durumu belirten, ayrıntılandıran zarflar onun bir parçası.

Buradan konumuza döndüğümde aklımda iki şey kalıyor:

• Her cümlenin bir yüklemi var; demek ki bir eylem yapıyorum. O zaman korkuyu doğuran benim eylemlerim ya da benim sebep olduğum eylemler.

• İkincisi de sevgi yolunda olduğuma göre sevgi ile bir bağım var. Ya ben sevgiyim ya yolum sevgi ya yaşadıklarım sevgi ya da her şey sevgi.

Her şeyin sevgi olması kulağa nasıl geliyor? İzlediğimiz yollar temel alınırsa gayet akla yatkın. (Bu düşüncede olmayan herkes bana mailim üzerinden ulaşabilirler, daha ayrıntılı konuşmaktan keyif alırım.)

Her şey sevgi ise, korku nedir? Tanımdan ziyade kendini nasıl var edebiliyor, bunu çözmeye çalışıyorum.

Tekrar soruyorum kendime; yolum sevgi, hedefim sevgi, her şey sevgi. Bu durumda korku kendine, sevginin içinde yer buluyor, ama nasıl?

Belki de sevginin bir ifade şeklidir, ne dersiniz?

Kült sayılan kitaplardan Tanrılar Okulu’nda bu durumdan “Korku çürümüş sevgidir, sevgi de yücelmiş korku” diye bahsediliyor.

Pekiyi bu durumda ben hedefime ulaşmaya dair her şeyle iç içeysem, bu duyduğum korku da madem aslında sevgi, ben neden kendimi engellenmiş hissediyorum?

Aklıma hemen en sevdiğim yiyecek geldi: elma. Hatta detay vermek gerekirse ben GOLDEN türü elmaları seviyorum özellikle.

Ve anında iki yeni soru doğdu: çürük bir elma, bana aynı lezzeti ve değerleri sunabilecek mi?

Ayrıca elime bir Amasya Elması aldığımda, “hayır, bu golden değil, ben bunu istemiyorum” şeklinde bir şey desem ya da “elma ya goldendir ya da hiçbir şey” gibi kalıplar koysam kendi değerlerime, ne fayda görebileceğim?

Ama şuan ben karnımı keyifli bir şekilde doyurmak isterken, önümde elma varken, onu sonradan öğrendiğim golden türünce varsayıp, yemiyorum. Ne keyif alıyorum ne de karnımı doyuruyorum.

Tıpkı bana sevgi yolunda yürümeyi amaçlarken kendi korkularım sonucu bir kafese kapanmamı hatırlattı bu durum.

O zaman ne yapmalıyım?

Tekrar küçük bir durum envanteri çıkarayım: Sevgi olarak özetlenen bu yolumda mutluluğa niyetliyim. Ancak başarı hedeflerken başarısızlık korkularım beni mutsuz kalıplarda alıkoyuyor.

Sanırım amacımı hatırlamalıyım ve ardına olanları sınıflandırıp olan’dan ayırmak yerine; her şeyin bir ve tek olduğunu tekrar hatırlamalıyım.

Ben bu iki ödevime bir bakayım, önümüzdeki ay devam edeyim.

Mutlu günler dilerim.


Nisan 2010