‘Baba! Güneşe benzedikleri halde neden isimleri ayçiçeği?’
Ayçiçekleri sürekli güneşi görmek istiyor. Güneş kaçıyor, ayçiçekleri kovalıyor. Aşk böyle bir şey herhalde.
Yol kenarındaki telefon direklerini saymak hep zor gelmiştir. Başarısız olduğum her denemede, bir daha ki köye gidişimde biraz daha büyümüş olacağım, o zaman görüşürüz telefon direkleri, diye düşünmüşümdür. Ama hala başaramadım bizim köye kadar uzanan bütün telefon direklerini saymayı. Babam arabayı çok mu hızlı sürüyordu yoksa sayamayacağım kadar çok mu direk vardı. Bilemiyorum. Arabanın hızına karışamam. Direkleri yıkıp sayısını zaten azaltamam. Oyunun kuralları böyle.
Aklım almıyor bunca direk, çok çok uzun kablolar taşıyor. Bu kadar çok direk bu kadar uzun kablo nereden geliyor. Nasıl her eve kadar gidebiliyor. Babamın dediğine göre babaannemle telefonda konuştuğumda söylediklerim bu kabloların içinden geçip ona gidiyormuş, onun içinmiş bunca şey. Ama bu sadece bizim evle babaannemin evi arasında değil ki. Herkesin evine gidiyor. Hangi eve gideceğini nasıl anlıyor bu konuşmalar. Nasıl bu kadar hızlı gidiyorlar. Bunları babama sordum ama o da tam bilmiyor. Dünya herkes için biraz karışık galiba. Babam neden bu soruların cevaplarını öğrenmiyor anlamıyorum. Benim kadar meraklı değil. Büyükler merak etmez mi. Belki büyüklerin soru soracağı büyükleri yoktur. Direkleri saymayı onun için bıraktım. Büyüyünce sayabileceğimden ya da kaç tane olduklarını merak edip etmeyeceğimden emin değilim.
Yol boyunca uzanan kocaman tarlalarda güneşe benzeyen çiçekler gördüm. İsimleri ‘Ayçiçeği’ymiş. Binlerce, yok yok milyon binlerce var bu çiçeklerden. Hepsi o kadar düzgün sıralanmış ki şaşırıyorum. Anasınıfımdaki beden eğitimi öğretmenimizin bizi sıraya soktuğu gibi mi sıraya geçmişti bu ayçiçekleri. Aralarında yaramazlık yapıp sırayı bozanlar var mı acaba. Bizim sınıfta hep birileri çıkar da. Babama, güneşe benzedikleri halde neden isimlerinin ayçiçeği olduğunu sordum. Ama o bana, biliyor musun ayçiçekleri güneş neredeyse o tarafa dönerler, gün boyu güneşi izlerler dedi. Benim sorduğum bu değildi. Bence babam bunu da bilmiyordu. Ama olsun daha ilginç bir şey öğrendim. İlk sorumu köye gidince dedeme soracağım. Şimdi ayçiçekleri hep güneşi mi izliyor. Bu bana annemin aşk nedir diye sorduğumda verdiği cevabı hatırlattı. Aşk, bir kızın ve bir erkeğin hep birbirini düşünmesidir. Sürekli birbirlerini görmek isterler. Kız biraz çekingen davranır erkek kızın peşinden koşar. Şimdi ayçiçekleri ile güneş arasında aşk mı var.
[quote]Ayçiçekleri sürekli güneşi görmek istiyor. Güneş kaçıyor, ayçiçekleri kovalıyor. Aşk böyle bir şey herhalde.[/quote]
Bazı ayçiçekleri o kadar kurumuş ki kafalarını öne eğmiş artık güneşin peşinden koşmuyorlar. Tıpkı dedem ve babaannem gibi çok yorgun görünüyorlar. Ayçiçekleri de onlar gibi söyleniyorlar mı acaba: ‘Biz güneşin peşinden koşmak için çok yaşlıyız.’ Peki ne olacak bu ayçiçeklerine. Bunu da tabi ki yine babama sordum. Yaşlı ayçiçekleri büyük bir makineyle toplanıp fabrikaya götürülüyorlarmış. ‘Onlardan ayçiçek yağı yapılır.’ dedi babam. ‘Peki dedem ve babaanneme ne olacak!’ dediğimde babam beni anlamadı ve ‘Yanlarına gidiyoruz ya oğlum, az kaldı geldik sayılır.’ dedi.