Bir hayal; insan! İnsan çok yönlü… Tıpkı bir kristalin her yönde parlayan, bazen kararan, bazen ışıldayan yüzleri gibi… Çeşitli ruh hallerinde her an. Bazen çok mutlu, bazen kırgın, üzgün, sevinçli, kederli, tutkulu, âşık…
Kendimizi bir tek ruh haliyle tanımlayamayız. İnsanı insan yapan ruh halleridir. Bu duygu geçişlerini yaşamadan insan olmak… Bu mümkün müdür? Düşünmeden, gülmeden, kahkaha atıp, ağlamadan…
Kendimizi üzgün hissettiğimiz her seferinde yaşamımızda bıraktığımız bazı şeyler vardır ve biz de üzülürüz. Ancak, hemen yanı başında neşenin ve mutluluğun tatlı, güzel enerjisi de vardır. Öfke içindeyken bir an belki farkında olmayız, sonra dönüp şöyle bir kendimize dışarıdan baktığımızda…
Oysa ki öfkeliyiz ya da kızgınız diye kendimizi yargıladığımızda, mutlu, sevgi dolu sorunsuz, kabullenici bir enerji de bize gene eşlik etmektedir. Aslında her duygu bir tamamlayıcıdır farkına varabilsek. İç içe ve birbirine geçmiş bir örgü gibi insanın tüm duyguları.
İnsan yaşamın içinde yaşarken, kendini rollerine o kadar kaptırır ki, bazen oynadığı rol olur. Farkındalık burada devreye girmelidir.
Kendimizi dışarıdan bir gözle izleyerek ve duygularımıza odaklanarak ne anlatmak istediğini gözlemleyerek, bedenimizde hangi noktalara sinyaller yolladığımızı izleyerek… Gevşeyip, tüm kaygı, üzüntü veya korku duygularını üzerimizden atarken; mutlu olan bizi, sevinçli bizi, drama kapılan bizi fark edebiliriz.
Ve o zaman, bu duygu hallerinin bizi kontrol altına almayacağının, yönlendiremeyeceğinin algısını da yaşarız. İşte o zaman, kendimizin tüm yönlerini, bir yönünü, birkaçını ya da hiçbirini seçebileceğimizi de biliriz…
Zihnimize giderek, yaşadığımız bu duygu hallerini yargılarsak eğer, bu bizi sadece çıkmaza sokar, drama yönlendirir. Zihnimize böyle bir baskılama yüklediğimizde, iyi ve kötü gibi yargılamalara soktuğumuzda, kendimizi diğer duyguları görmezden gelme durumunda buluruz. Bu da bizi bir bütün olarak görememe, bilememe durumuna götürür, bir parçamızı reddetme haline geliriz. Ve kendimizi bütün olarak göremeyip, bir parçamızı dahi reddettiğimiz her seferinde, kendimizin o yönünü reddediyoruz demektir.
Reddetsek de o başka giysiler içinde bize yine gelecek, kendini gösterecek, dikkat çekmek, özgürleşmek isteyecektir. Yaşamın içindeki rollerimize kendimizi fazlaca kaptırıp, dramlarımızdan beslenmeye çok alışmışız. Hatta yaşamdan böyle beslenen enerji yiyiciler aramızda bilmeden, bilemeden dolaşıyor ve enerjimizi tüketiyorlar. Bu farkındalıkta yaşamayı seçtiğimizde bizden beslenemeyeceklerdir ve tamamlanmış biz ortaya çıkacaktır.
Farkında insan, özgür insan!
Korkuysa korkuyu tanımaya ve üzerine gitmeye çalışmak, bu konuda bilgilenmek, üzüldüğümüz bir şeyse, kabul etmek, hoş görmek, direndiğimiz bir noktadaysak, direnci ortadan kaldırmak… Bunun bize sağlayacağı ilk şey, o anki duygu hallerinin, üzüntü, korku ve kaygıların üstesinden gelmemize izin vermek olacaktır. Kendimizi mükemmel olmaya zorlamak, bizi kısıtlar, ileriye götürmez. Aksine “Neden ben? Neyi yanlış yaptım? Kendimi mükemmelleştirmek için ne yapmam gerek?” (gibi sorgulamaların ya da yargılamaların) dışına çıkmamıza izin verir.
Üzüntü, korku ve kaygıyı bıraktığımız o anda, gerçekten büyülü bir şey olur. Bu özgürleştirici bir deneyimdir. Farkında insan özgür insanı yaratabilirse eğer, işte gerçek özgürlüğü yaşayabilecek olan insan odur. Özgürlük öyle dışarılarda bir yerlerde bulabileceğimiz, ya da bizlere verilebilecek bir şey değildir. İnsanın içindedir ve farkında insan bunu ortaya çıkarabilir ancak!
Bunu yarattığımızda, kendimizi izlediğimiz ve gözlemlediğimiz için geriye yaslandığımız her seferinde, özgürlüğün içinde başka bir boyut olduğunu fark edeceğiz. Bu boyutluluk ve derinlik içinde yaşamımızı anlamlı ve heyecanlı kılmak için, tüm bu ruh hallerinden birine saplanıp, dramlar yaratmamıza gerek olmadığını da göreceğiz…
Her şeyin etkisizleşeceğinden (nötr) korkan pek çok insan bu bakış açısını saptırmaya çalışabilir ve diyebilir ki; “Bu çok sıkıcı bir yaşam şekli olmaz mı?” İşte bu da insanın bir korku ve endişe halidir. Zihin sürekli araya girer, ego kendini göstermeye çalışır.
Dramlardan beslenmediğimiz, zihinsel olmayan, daha derin bir boyuttan kendimizi izlemek için izin verdiğimizde, bu derinlik içinde özgürlüğü bulacak ve yaşayacağız. Bu insanın tam bir ifadesidir.
Her yönünü kabul etmiş, farkında yaşayan, yaşamın sorumluluğunu alabilen, sevgi dolu, yaratıcı ve kendini yeniden yeniden yenileyebilen insandır. Özgürlüğün içinde bulduğumuz da yine kendimizin tamamı, tamamlanmış biz’dir.