Tasavvufta, Nefs-i Safiye ya da Nefs-i Kâmile olarak isimlendirilir. İnsan-ı Kâmil, Nefs-i Safiye’dir. Seyri billâh hali ile hem vahdet hem de kesreti izlemektedir. Vahdetin içinde tamlık ve eksiksizliği, kesretin yüzeyinde ise parçalanma ve bölünmeleri. Birbiri ardına gelen her bir tecelli sahnesini aşkla ve aşk olarak yaşar. Yaşatır ve hakka’l-yakin olarak her an seyrin tadındadır.
Yedinci benlik mertebesinin olgunlaşmış varlığıdır o artık. Arı, saf ve temiz. Haddini bilmede artık son derece dikkatli, ruhunda ise başlı başına bir aşk eri. O artık güzeller güzelini bulmuş. Hiç vazgeçer mi?
Benliğin yedinci mertebesi belki bir son olarak düşünülüyordur. Belki artık varlık bu noktada her şeyi anlamlandırıp sadece yürüyordur. Belki de bilinmeyen bir başlangıç. Belki tüm hayatı sıkı sıkı saran bir yaşama sevinci. Belki hiç bitmeyecek olanın yeni başlayan serüveni. Belki daimi ve sonsuz bir varoluşun ilk sıcacık sevinişi.
Safiye insanların özellikleri
Safiye benlikler az konuşurlar. Niçin çok konuşsun ki zaten? Konuşmaya gerek olduğunda konuşulur çünkü. Gereksiz işler kalbe yük olur. Gereksiz işleri gerekli insanlar yapmazlar. Gereği kadar konuşulur ve ondan sonra ise sadece susulur. Suskunluk, sakinlik ve dinginliktir esas olan. Tecelli seyrine böyle dalabilir bir kalp ve tecelliler böyle zuhur eder bir kalpte.
Safiye benlikler az uyurlar. Az uyku bizlere göredir. Oysa o aslında tam ve yeterli olan uykudur. Çok uykuya uyku deriz bizler. Azı ve çoğu neye göre beliyorsak eğer ortada bir ölçü hatası olduğu kesin. Azı yetiyorsa eğer çoğu istemek niçin? Sırf isteyebildiğimiz için mi? İstemekte ve isteklerde kararlı ve kesin olduğumuz çok belirgin.
Safiye benlikler yalnız kalmaktan hoşlanırlar. Onlar aslında kalabalıklar içinde de yalnızdırlar. Yalnızlığı bir yalnızlık olarak yaşamazlar. Yalnızken çok kalabalık, yalnızken çok ortadadırlar. Eksiklik hissine dayalı bir yalnızlık anlayışının tam aksine onlar tamlık ile doğrudan bağlantı halinde ve onlar yalnızlık hali ile sonsuz düzenleri seyretmekte ve onlar artık asla yalnızlaştırılamayacak bir hal içerisinde!
Safiye benlikler az yemek yerler. Yaşamalarına yetecek kadar. Yemeğe arzu duymazlar. Yeme isteği peşinde koşmazlar. Kalpte yemeğe ayrılan alan tamamen yok edilmiştir. Kalp sadece ‘bir’ içindir. Kalp, birlik halinde iken ‘bir’i seyretme yeridir. Kalp sadece birin sığabildiği avuç kadar bir yerdir. Sonlu olanlar bu nedenle sığamaz o avuca. Sonsuzluğun yeridir o avuç kadar olan oysa. Tüm bunlar yeterli midir? Tabiî ki yeterli değildir. Akıl ve idrak her şeyden önce gereklidir ve idraksiz hiçbir hali yaşamak mümkün değildir.
Kaybetmek, ulaşamamak, kazanamamak, yitirmek ya da ihtiyaçlar kaygılar için yeter sebeplerdir. İsteklerinden kurtulanın ise ihtiyaçlarına Allah kefildir. Tüm kaygıların altında istekler ve arzular yatar. Tersi de doğrudur. İsteklerden ve arzulardan kurtulmak ise mutluluğa açılan yoldur. İşte bu hal nefs-i safiye’nin halidir. Safiye benlikler arzusuz ve isteksiz bir hayat sürmektedir. Dünyanın ulaşılamaz olanlarına ulaşmaya çalışmaz onlar. Ulaşmaya çalışmayarak tüm dünyalara sahip olurlar.