Türkiye’de Feminist Hareketin Vardığı Son Nokta ‘Femen’ Oluşumu

Kadınlık cinsiyetinin, emek-beden-ahlak üçlemesinde sömürüldüğü erkek egemen sisteminin karşısına hangi çözümün getirilmesi gerektiğinin tespitini yapabilmek için, önce sorunun kendisini tanımlamalıyız.

tecavüze, şiddete, kadın cinayetlerine, doğa katliamına Hayır!
Tecavüze, şiddete, kadın cinayetlerine, doğa katliamına Hayır!

Türkiye’ de tüketim kültüründen beslenen şiddet olgusunun yaşandığı gerçeğini, medyanın sunduğu örneklerden izleyebiliyoruz. İhtiyacın giderilmesi zorlaştığında, yetersiz olma güdüsünün tetiklemesi ile sonu cinayetlere de varan şiddetin kurbanı genelde kadın ve çocuklar olmaktadır. Yapılan istatistiklerden, topluma sunulan ‘ Hak İhlalleri Raporları’ ndan, dört kadından birinin şiddete uğradığını, hatta hamile olan on kadından birinin de kötü davranışlarla karşılaştığını biliyoruz. Kadınlık, annelik, eş olmak, sevgili olmak içi boş kavramlar haline erkek egemen bir sistem tarafından getirilerek, dayatılmıştır; şiddetin oluşmasında namus, yoksulluk, işsizlik, aldatma, boşanma, cinsel ilişkiye girmeme gibi etkenler geçerli mazeretler olarak sunulmaktadır. Erkek egemen dünyasında, kadının üstünde iktidar sağlamanın tek yolu güç uygulamaktır; bu görüş, doğumdan ölüme nefes alındıkça topluma empoze edilen çarpık kültürel dayatmalardan biridir.


[quote]Ana akım medya, Ekim ayı sonunda kitlelere Ukraynalı aktivist grup olan ‘Femen’ in Türkiye şubesinin açıldığını duyurdu. ‘ Femen Turkey’ Twitter hesabından, Türkiyeli kadınlara: ‘Türk kadınları birleşin! Göğsünüzde politik mesajınızın yazılı olduğu bir fotoğrafınızı bize gönderin.’ [/quote]

Çağrısını daha önce yapmıştı. Grubun bu mesajına Didem Dinç isimli Twitter kullanıcısından yanıt geldi. Didem Dinç yaptığı açıklamada: Bir gün Femen Türkiye’ de bir oluşuma girerse ben de mutlaka dahil olacağımı söylemiştim. Saldıran, laf söyleyen çok olacak ama hazırız! Çıplaklığın bir kavram olmadığını öğreneceksiniz Dayatılmış gerçeklerinizden sıyrılma vakti! Türkiye adına yeni bir oluşum için soyunmaktan gocunmuyorum! Ha bu arada amacımın meme göstermek olduğunu iddia edenler ve amacı meme görmek olanlar; avucunuzu yalarsınız çünkü benim memem yok!’

Türkiye' de Femen Aktivisti

Çıplaklığı eylem için kullanan ‘ Femen’ üyelerinden tahrik olduğunu söyleyen erkek söylemi azımsanamayacak kadar çoktur ve ahlak erozyonunda hangi noktaya gelindiğinin de göstergesidir. Kadınların etinin satılmasına karşı tavır almak, hayvan hakları, cinayetler, savaşlar, işgaller, doğa katliamı gibi sorunlara soyunarak tepki veren ‘ Femen Kadınları’nın memelerinden, bacaklarından tahrik olduğunu söyleyen ve muhafazakarlık iddiasındaki topluluklar eşitliği, yaşam hakkını, ekolojik dengeyi, ‘ahlaki değerler’ adını verdikleri dinamitle patlatmak için her türlü yağmanın arkasında yer almaktadırlar.

Türkiye’ de kadın hareketleri ‘Femen’ gibi aktivist bir gurubu kendi mücadelelerinde içselleştirebilecek mi? Yoksa gurup, çıplaklığını tepkinin uç noktası olarak ortaya mı koyacak? Çıplaklık, canlı bomba etkisi yarattıktan sonra sulandırılıp, unutturulacak mı?

Cinsiyet eşitsizliğini kendi içinde değerlendirmek ve diğer hak ihlallerinden ayırmak doğru mudur?

İşgale uğrayan ülkelerin kadınları, kendi ezilmişliklerini ölen insanlarından ayrı tutabilir mi? Özgürlüğünün sınırını türbanı ile çizen kadınlar, emeklerinin sömürülmesinde, eşitsizlikte, kuma sorununda nasıl tepkisiz kalabilecektir? Kürt anneleri, her cumartesi Galatasaray Lisesi önünde kayıplar için oturma eylemi yaparken, töre cinayetlerine; Roboski infazına, cezaevi gerçeğine duyarsız kalıp, gündemden düşürmemek için sessiz çığlıklarını boğabilmek uğruna karanlığa haykırabilir mi? Aile içi şiddet, tecavüz, kadın cinayetleri…doğanın talanından, kentsel dönüşümden, ekolojik dengeden ayrı düşünülebilir mi?

12 Eylül 1980′ de yapılan Askeri Darbe, legal ve illegal örgütlenmenin üzerinden tanklarını geçirip, binlerce insanın yaşamını hasat ettikten sonra kadınlar, tüm eşitsizliklerle mücadele edebilmek için kendi bedenlerini ortaya koydular; muhalif eleştirilerin çoğunu ‘ Kadın Kimliği’ üzerinden yaptılar. İyi eğitim almış, günün orta sınıf ve entelektüel kadınlarının başlattığı bu hareketin itici gücü, Avrupa kaynaklı feminist düşünceler olmuştur; batı dillerini konuşabilen, okuyan kadınların kültür dünyasına etkileri yadsınamaz. Duygu Asena örneğinde olduğu gibi, ‘ Adı Olmayan Kadınlar’ ın cinsel, bireysel, ekonomik kimlik edinerek varoluş mücadelesi 1980′ lere damgasını vurmuştur.

Benim Annem Cumartesi

Feminist hareket kabullenemese de yıllarca inanç ve etnik kimlik görülmezden gelinmiştir. İnancı gereği, türbanı için mücadele eden kadınlar, kendi etnik kimlikleri ve dillerini konuşabilmek için, kayıplarının akıbetini öğrenmeye çalışan Kürt kadınlar da bu hareketin içinde yer almışlardır. Burada sorun, özgürlük hedeflerinin sınırlı olması, dar bakış açısı, sığlığı da beraberinde getirerek, türbanın ve etnik kimliğin sömürüyü gizlemesidir.

[quote]’ Modern’ sözcüğünün Türk toplumunda içi doldurulamasa da kadınların özgürleşmesinde bir etken olduğu feminist guruplar tarafından kabul edilmektedir. [/quote]

Metropollerde yaşayan, eğitimli, gelir düzeyi yüksek kadınların, yaşam alanı genişlerken, modernlik anlayışı da dar bir çerçeveye sıkıştırılmıştır. Cinsel taciz ve tecavüzle kadın bedeni üzerinde tahakküm kuran zihniyetin hedefi, kadını ikinci sınıf insan yerine koymak, mülk edinmesini engellemek, yoksulluğa mahkum etmek ve salt cinsel obje görevi edinmesini sağlamaktır; asli görevinin sadece doğurmak olduğu, ucuz işçi, ücretsiz kölelik dışında yaşam alanı bırakmamaktır. Modernlik kavramını içselleştirdiğini sanan kentli ve kültürlü, toplumda kariyer yapmış kadınların da bu cendereye girdiği gerçeği asla değişmemektedir. Bu açmazdan kurtulabilmek için Kadın hareketlerinin önünde ‘ Kemalist- laikçi- modern kadın’ imgesinden başka seçenek kalmamıştır.

Kadın hareketinin sol kökenli ve geneli itibari ile ulusalcı olması, siyasal islamın içinde politikleşen kadınların varlığı ‘ Kemalist’ anlayışın sorgulanmasını gerektirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’ nin kuruluş ideolojisine bağlı kalan bu hareket, türbanı, kürtçülüğü ilgi alanlarına sokmamışlardır; ülkenin bölünmesi veya rejimin değişme tehlikesi olarak gördüklerinden bu akımlara karşı çıkarak, baskıyı yaratanlarla aynı çizgiye gelmişlerdir. Müslüman Kadın Hareketi ise, başından itibaren feminist oluşumlardan etkilenmiş, türban yasağına karşı yapılan eylemler,dini nikah kisvesi altındaki çok eşliliğe, inancın özgürlüğüne, ilkel yaşamın reddine örnek oluşturmuştur.

Türban eylemleri
Türban eylemleri

Türkiye’ de Cumhuriyet’in ilanı ile yapılan devrimlerin içi tepeden inme yeniliklerle doldurulmaya çalışılmıştır. Avrupa’da feminist hareketin geçmişi 18. yy’ a kadar dayanmakta ve kadınların en büyük hak isteğinin de siyasal yenilikler olduğu bilinmektedir. Oy kullanma hakkı için büyük mücadeleler yürütülerek bu hakka ancak 20. yy. başlarında kavuşmuşlardır; kürtaj serbestliği, cinsel özgürlük, erkeklerle eşit haklar daha sonraki yıllarda yeni hedefler olmuştur. Avrupa’ da elde edilen özgürlükler kadın örgütleri tarafından içselleştirilirken, Türkiye’ de yeni Cumhuriyet’ in önderleri bu hakları devrimlerin öznesi haline getirerek yasallaştırmıştır.1935 yılında kadınlara oy kullanma hakkı verilirken, Batı ülkelerinde bu hak yüz elli yıllık mücadeleler sonucunda kazanılmıştır. Tepeden inme yapılan ve uygulamaya sokulmak istenilen yenilikler, kadın hareketinde 1980 Askeri Darbesine kadar durağanlık yaşamıştır. Cumhuriyetin kadınlara tanıdığı yeni haklar için bir örgütlenmeye gidilmemiş olması, kavramların içinin boş kalmasına neden olmuştur.


Oysa, kimlik farklılıklarının, sınıfsal ve etnik aidiyetlerinin, cinsel yönelimlerin; Kürt- Türk kadının ortak acısının; lezbiyen, heteroseksüel olmanın, tesettürlü veya mini etekli olmanın farklılığının altı 2013 Haziran başında Taksim Gezi Parkı direnişinde çizilmiş; doğanın dengesinin bozulması ile yaşam tarzına müdahalenin ortak bileşkesinde tavır alınmıştır.

Kadın

1984 Doğumlu Anna Gutsol: Ukrayna’nın Hmelnitski kentinde ekonomi eğitimi aldıktan sonra Kiev’ e yerleşir. Bir süre gösteri sanatları üzerine çalıştıktan sonra, 2008 yılında ‘ Femen’ i kurar. Anna Gutsol çıplak eylemlere katılmamasına rağmen, basın açıklamalarını kendisi üstlenir; kurucusunun dışında medyanın karşısına geçen ve çıplak eylemlerde ön planda bulunan Aleksandra Şevçenko’ nun dışında gurubun diğer üyelerinin adı bilinmemektedir.

[quote]Femen, kadın hemcinslerinin bedenlerini kullanmasını şiddetle protesto ederken, yaptıkları eylemlerde kendi çıplaklıklarını, kitlelerin yüzüne çarpmaktan çekinmemektedirler. [/quote]

Kadın bedeninin nesnelleştirildiği tüm sistemlerde, ancak kendi bedenlerini kullanarak, kaybolmakta olan değerlere dikkat çekmeyi başarmaktadırlar. Femen’ in resmi bir kimliği, ofis merkezi, üyeleri ve gelirinin olmamasına rağmen, sadece kadınların gönüllü katılımı ile ortaya çıkan bir oluşum özelliğini taşımaktadır.

Anna Gutsol: Yeni dünyanın, yeni dönemin bir tarzıdır bu hareket; onlar sizi dinlemiyorsa, siz sesinizi duyurmaya çalışın!

İlk kitlesel eylemlerini, Kiev’ deki Türk Büyükelçiliği’ nin önünde gerçekleştirmişlerdir: Ukrayna Genelev Değildir! sloganı ile Ukrayna’ lı kadınların fahişe gözüyle görülmesine, taciz edilmesine, ahlaksız tekliflerde bulunulmasına tepkilerini göstererek, çıplaklıklarıyla kadın kimliğine sahip çıkmışlardır.

2011′ in Kasım ayında, Vatikan’ın Saint Peter Meydanı’ nda, Papa 16. Benedikt’ in yaptığı ayinin ardından, kadınlara yönelik ayrımcılığın protesto edilmesi; Papalık seçimleri sırasında ‘ Pedofiliye Hayır! ‘ gösterisi; Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill, İtalyan Eski Başbakanı Berlusconi, Davos Zirvesi, Gazprom gibi kişi ve kuruluşların organizasyonlarında kadın- eşcinsel Hakları, sex turizmi, kürtaj ve yoksulluk gibi hak ihlallerine dikkat çekmeyi, tüketim toplumunun kendi silahı olan kadın çıplaklığı ile başarmışlardır.

Anna Gutsol, Femen’ in feminist bir örgüt olmadığını, yaklaşım ve eylemlerinde erotizmi kullandığını beyan etse de Kadın Eylemleri arasında en dikkat çekici olma ve ses getirme özelliğini korumaya devam edecek gözükmektedir. Femen, Erotizm- çıplaklık- ilgi gibi kavramlarla dikkate alındıklarını, bu üç özellikten dolayı eylemlerinin ses getirdiğini ve medyada yer alarak, geniş kitlelere kendilerini duyurabildiklerinin bilincinde olduklarını söylemektedirler.

sistemin medyasında ilgi çekmek
sistemin medyasında ilgi çekmek

Kadının kendini ait hissettiği gurup-kimlik; cemaat- mürit; örgüt- militan içerisinde, adaletsizliğin idrakine vardığı anda, özdeşleşdiği ülkü doğrultusunda eylem yapması ve tepki vermesi kaçınılmazdır; ortaya konulan talep- sonuç ilişkisinde sonuç alınamasa da sesini duyurabilmek esastır.

Taksim Gezi Parkı ile oluşan, çoğunluğun tabu olarak gördüğü çoğu konu aslında özgürlüğüne kavuşmuştur: Kadının tek bir kimliğe büründürülmesi kadın hareketi içerisinde artık kabul edilmemektedir. Kadının anne olmayı veya olmamayı kendi istenci ile onaylaması; bir kürt ya da politikleşen islami hareket içerisinde yer alan kadının kendini ait hissedebileceği inancın veya etnik kökenin özgürlüğüne sınır getiremeyeceğinin idrakine varması; lezbiyenliğin, transseksüelliğin cinsel kimlik olarak kabul edilmesi, doğanın ve kentsel dönüşüm adı altındaki talanın farkına varılması,şiddet karşısında susmayı kabul etmemek kitlelerin üzerinden ölü toprağının atılmasını da sağlamıştır.

Türk Femen: Annelik veya kürtaj hakkı için ‘ Sadece Benim Bedenim! ‘ yazısını göğüsüne yazabilecek mi? Türban özgürlüğünün yanında yer alarak: Örtünmen için soyunuyorum! Ya da faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin, kaybedilenlerin isimlerini, resimlerini bedenlerine çizebilecekler mi? Gemileri batan mülteci çocukların ölü bedenleri ile özdeşleşebilecek mi? Kentsel yağmaya, orman kıyımına karşı çıplak olmanın yanında ‘ Kral Çıplak’ da diyebilecek mi?

Dünya genelinde ‘Femen Oluşumu’ nun kitle içerisinde yaptığı eylemlerin bu coğrafya da uygulanabilirliği olanaksız denilecek derecede güç olacaktır; öncelikle sosyal medya üzerinden muhalif düşüncelerin yansıtılacağı, ‘ODTÜ’ ye ağaç kıyımına karşı verdikleri destekten anlaşılmaktadır. Henüz çok yeni olan bu eylem türünün yakında başarıya ulaşacağını ve meydanlara inebileceğini öngörmek de zor değil; çünkü, yapılamaz denilenler Taksim Gezi Parkı’nda 2013 Haziran başında yapıldı, artık her şey mümkün! Okumayı- düşünmeyi sevmeyen ve halkın sadece erkek kalabalığından ibaret sanıldığı bu ülkede, memelerin üzerine yazılan insancıl sloganların anlaşılabileceği zamanlar da gelecektir!


Kaynaklar: Sara Aktaş: Irkçılık Ve Cinsiyetçilik Üzerine – Nazife Gürhan: Toplumsal Cinsiyet ve İslami Femist Söylem Üzerine – Serpil Sancar: Feminizm ile Özgürlük Siyasetlerinin Mesafesi- Şirin Tekeli: Kadınlar ve Siyasal Toplumsal Hayat.