Bir topluluk içinde, kendi sesini kaybetmeden ‘Çok Sesli’ olabilmek hassas bir formüldür. Bir anlamda müzik, matematik ve toplum iç içedir.
Çok sesli müzik yapmak yaşamda insanca var olmaya benzer. Kendi renginde ve sesinde, yanındakini kollayarak, rol çalmadan ama sonuna kadar ben buradayım duruşuyla müzik yapmak esastır her iki alanda da. Çok katmanlı ve coşkulu bir demokrasi ortamı, koro müziğinin ve toplumun ortak paydasıdır.
Latince “Chorus”, İtalyanca ve İspanyolca “Coro”, İngilizce “Choir” sözcükleriyle ifade edilen ve dilimizde “Koro” olarak karşılık bulan bu terim, tek ve çok sesli müzik yapıtlarını seslendirmek üzere bir araya gelen seslendirici-yorumcu topluluğu anlamında kullanılmaktadır. Toplumda ne yazık ki çok sesliğinin karşılığı uzun zamandır yok. Konu müziğe gelince, koronun tek sesli olanına aşinayız. Peki, birbirinden farklı ve bambaşka seslere sahip insanlar hangi motivasyonla bir araya gelir ve bir müzik eserini aynı anda dört farklı sesle söylemek için uğraş verir?
Türkiye’de çoksesli müziğin geçmişine baktığımızda, kız çocuklarına okuma zorunluluğunu getiren padişah II. Mahmut ismiyle karşılaşırız. Kitap okurken ve yemek yerken iskemleye oturan ilk padişah olma unvanına sahip olan II. Mahmut döneminde, mehterhane kapatılmış ve 1828′ de Giuseppe Donizetti’nin önderliğinde mehterhane’nin yerine batı formatında bando okulu olan Muzika-i Hümayun kurulmuştur. İlk çoksesli koro ise II. Abdülhamit döneminde kurulmuştur. Gerçek batı müziği ve çokseslilik anlayışı, konservatuarın kuruluşundan sonra Cumhuriyet dönemiyle gelmiştir.
Eski Mısır yaşamında ulaşılan uygarlık düzeyi, müziğinin de gelişmiş olduğunu göstermektedir. Kanıtlar, eski Mısırlıların 7 sesli gam kullandığını, koroların unison (aynı ses) söylediğini göstermektedir. Batı, Ortaçağı yaşarken ve ilk çokseslilik adımlarını atmıştır. Efsaneye göre, Zeus tanrısının 9 kızından biri Terpsicore koro şiiri ve dans tanrıçasıdır. Koro müziği operadan farklı olsa da, zamanla koro operalarda geniş bir yer tutmaya başlamıştır. Aynı zamanda senfonilerde de yer almıştır. Beethoven’ın 9. Senfoni’sinden sonra birçok korolu senfoni yazılmıştır. Çoksesliliğin gelişmesi, birkaç ses ve çalgının bağımsızca ve uyumlu akışı karmaşık bir armoni yapısı gerektirir. Çalgı eşliği olmaksızın sırf insan sesinden oluşan ‘a cappella korolar‘, benzer renkteki birbirine eşit dört sesten oluşur. Koro yapıtlarında bu armonik doku yoğunlaşır ve farklı seslerin uyumu büyük bir ses zenginliğine dönüşür.
[quote] Birlikte müzik yapmak en güzel terapidir. Schubert söylerken kendini bir kış masalında karların içinde hayal edersin. Meksika halk ezgileriyle keyiflenirsin. Bosna’nın sevdalinkasıyla derin bir hüzün kaplar içini. Yunus Emre ilahisi söylerken koro yükselir. Coşkulu bir Rumeli türküsünden Queen’e ya da Abba’ya geçiş yaparken müziğin gücünü kalbinde hissedersin. [/quote]
Sahnede başarılı bir performans sergilemek müzikle uğraşan herkes için paha biçilmez bir andır. Ancak buzdağının görünmeyen kısmı aylarca süren ve bir yaşam tarzı haline gelen prova sürecidir. Bu süreç öyle eğlenceli ve yapıcıdır ki, müziğin büyüsüne kapılır kapılmaz yazılı olmayan bir dizi koro kanunu gönüllü olarak kabul edersin. Bu ortak yaşam alanında başta bir şaşkınlık süreci yaşanması olasıdır, ancak süreci deneyimleyince herkesin nasıl sabırla birbirine dönüştüğüne hayret edersin.
Her şey nefesle başlar. Nefesini gerektiği gibi kullanmak ve diyafram nefesi almak temeldir. Tepeden tırnağa vücuduna ve yüzüne yansıyan bir koro duruşu vardır. Ancak mesele asla sopa yutmuş gibi durmak değildir ve zamanla doğru duruş bir refleks haline gelir. Ses açma egzersizleri, entonasyon, toplu ses eğitimi önemlidir. Sonra eserin deşifre edilmesi yani çalışma süreci başlar. Buraya kadar olan kısım işin standart ve teknik kısmıdır. Koronun bel kemiği olan şefine kendini teslim ettiğinde, zaman içinde gerçekten yol kat ettiğini görürsün. Bunlar çok sesli müziğin olmazsa olmazı, ama hepsinden öte bu oluşumun içinde beni heyecanlandıran şey yaşanan sihirli dönüşümdür. İster kompozitör ol ister doktor ister mühendis ya da öğrenci. Hiç fark etmez. Müzik yaparken tüm kimliklerden sıyrılıp ortak bir amaç için birbirine kenetlenmek ve güvenmek temel esastır. Kendi sesinle ve renginle bu oluşumun bir parçası olmak için elinden geleni yaparken, gelişmek ve hep birlikte güzel olana dönüşmek kaçınılmaz sondur. Bu hep mutlu sonla biten bir filmin parçası olmak gibi bir şey aslında. Herkesin rolü eşit olduğu için asla ön plana çıkmak yoktur. Bir yandan bu öyle güzel bir dengedir ki, sen eksik olursan güzel bir tabloya benzeyen eserin bir yanının her zaman eksik kalacağını bilirsin. Takım ruhu denen bir şey varsa, bunun sonuna kadar yaşandığı ortam çok sesli korolardır. Bu yapıda, asla kimseden üstün olamadığın gibi geri de kalamazsın, notaların ve parçanın belli bir matematiği vardır takipte olmayı gerektirir. Öte yandan nefesinin yetmediği yerde, arkadaşının senin yerine nefes alacağını bilmenin huzuruna varırsın. Hoşgörü zoraki değildir, içten gelir. Demokrasi bu işleyişin yapı taşıdır.
Müzik eşliği olmadan, bedenden yükselen ve sesten ibaret olan bu mucize ruha ve bedene huzur verir. Ben bu keyfe, notalar ve dostluklar üzerinden bir köprü kurdum ve ‘Kadıköy A Cappella Oda Korosundaki‘ korist arkadaşlarımla bir araya geldim. Bu geminin kaptanı sevgili Şefimiz Özcan Sönmez. Eserleri İş Sanat, AKM ve Borusan’da seslendirilen Özcan Sönmez, uluslararası başarıları olan bir piyanist, kompozitör, akademisyen ve opera-senfoni şefi. Onunla çalışmak ve kendimizi geliştirmek ise en büyük kazanımımız. Çok sesli müzik daha çok duyulsun ve sevilsin istiyoruz. Bu ruhla birlikte çoğalmak ve müzik yapmak isteyen yeni koristlere kapımız her zaman açık… Biz Kadıköy CKM’deyiz. Renginizi kendimize katmak için bekleriz.!