DNA’larımızın içinde ne zaman kanser olacağımızı, ne zaman hastalanacağımızı, ne zaman iyileşeceğimizi belirleyen gizli şalterler var! DNA’da gizli temel bir komut sistemi olduğu ve işe yaramadığı sanılan hurda DNA’ların, asıl genleri programladığı ortaya çıktı.
DNA ve Genler
Hücrelerimizde çok sayıda DNA taşırız. Genetik bilgi bir dil gibidir. Alfabemizdeki harfleri bir araya getirerek kelimeleri, sonra da kelimeleri birleştirerek cümleleri, sonra paragrafları ve kitapları yazarız. DNA’da:
• Alfabe sadece 4 harften ibarettir.
• Her harf baz veya nükleotid denilen kimyasal bir molekülü temsil eder.
• Kodon adı verilen genetik kelimeler bu harflerden oluşmuştur.
• Genetik dilde bütün kelimeler (kodonlar) sadece 3 harften oluşmuştur.
• Bu kelimeler bir araya gelerek genler adını verdiğimiz cümleleri oluştururlar.
• Bütün cümleler bir araya gelerek genetik bilginin tamamını içeren bir kitabı yani genomu meydana getirirler.
(DNA (Deoksiribonükleik asit); karbon, hidrojen, oksijen, azot, fosfat atomlarından oluşan ve hücrenin bütün hayati fonksiyonlarında rol alan dev bir moleküldür. DNA’yı oluşturan nükleotidler üç bölümden meydana gelmişlerdir. İnsan hücrelerinde bulunan DNA yaklaşık 3 milyar baz çiftinden oluşmuştur ve yaklaşık 1 metre uzunluğundadır.)
Hurda DNA Nedir?
Genler; “İnsanın tüm özelliklerini belirleyen bilgileri kodlayan zincirler” olarak tanımlanırlar. Genlerimiz DNA’nın %10 luk bir kısmını oluşturur ve proteinleri kodlayarak fiziksel ve fonksiyonel özelliklerimizi belirler. Geriye kalan %90 lık DNA kısmına ise “kodlamayan DNA” denir. Kodlamayan DNA kendi içinde üç gruba ayrılmıştır.
1. Genler arasında sıkışmış durumda bulunan intronlar,
2. Aynı nükleotid dizisinin art arda sıralanmasıyla oluşmuş daha uzun zincirler meydana getiren tekrarlı (repetitive) DNA’lar,
3. Genlerdeki kompleks dizilimi andıracak şekilde sıralanmış sahte genler(pseudogene).
2000 yılı başlarına kadar %90’lık bu DNA grubuna; Junk DNA yani (çerçöp – hiçbir işe yaramayan anlamında) hurda DNA denmiştir. Evrimcilerin tanımlamalarına göre evrimsel süreçten arta kalan gereksiz yığınlar olduğu iddia edilmiştir. 2001 yılından itibaren DNA’nın hurda denilen kısmına ait yapılan ilginç çalışmalar, “var olan hiçbir şeyin anlamsız olmayacağı” gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır insanoğluna. İhtiyatlı davranıp “şimdilik neye yaradığını çözemedik” demek daha akıllıca ve bilimseldir. Son on yıllık süreçte epigenetik çalışmalar ile kodlamayan ve fiziksel bir fonksiyonu yok diye kenara atılan hurda DNA‘ların bizim şimdiye kadar bilmediğimiz farklı komutlar ve kodlar taşıdığı ortaya çıktı.
Hurda DNA’lar Asıl Genlerin Kodlayıcıları Mı?
İşe yaramaz dediğimiz çöp DNA’lar, kodlayan DNA’ları (yani genleri) kodluyormuş meğer! Yani hiyerarşik bir yönetim kadrosu gibi kademeli ve gizli bir komut sistemi var imiş DNA‘larımızda…
• Hangi proteinin nerede, nasıl ve ne kadar, ne zaman kodlanacağını; ne zaman durdurulup ne zaman başlatılacağını;
• Hangi genin hangi genle ya da hangi proteinin hangi proteinle birleştirileceğini; nereden nereye götürüleceğini;
• Hangi hücre ve dokunun hangi organda ne kadar ve ne zaman yapılacağını;
• Büyüme ve gelişmenin nerede nasıl düzenleneceğini;
• Kök hücrelerin nerede hangi hücre, doku ve organlara dönüşeceğini;
• Hangi genin hangi koşullarda susturulup çalıştırılmayacağını ya da daha önce sessiz kalıp fonksiyon göstermeyen hangi genin hangi koşullarda yeniden çalışmaya başlatılacağını;
• Bir gen okunurken hangi bölümün okunup hangi bölümün okunmayacağını, ne zaman, nereden nereye atlanacağını;
• Hücrelerin hangi koşullarda çoğaltılacağını ya da öldürüleceğini;
• Ne zaman kanser geliştirileceğini, hücre çoğalma ve bölünmesini, kromozomların yapısını, belirleyen bir nevi şalter konumunda bekliyor hurda DNA’lar… O şalterleri neyin komutladığı ise bir üst programda yazılı ve asıl gizem bu üst programda saklı.
Kader yönetilebilir mi?
Canlının biyolojik yaşamının neredeyse tümünün, hangi koşullarda ve zaman düzenleneceğini baştan sona belirleyen, sabit genlere dinamizm verip programlayan, velhasıl zamanı devreye sokan bu komutları okuyunca sizlerin aklına ne geliyor bilemem ama benim aklıma tek bir kavram geldi: Kader ve kaderin yönetimi…
Aslında kader kelimesi; belirlenmiş yörünge anlamına gelen bir kökten üremiştir ve göklerle ilgili bir manadan doğmuştur. Yani sistemli ve ölçülü bir dönüşü tekrarlamak anlamındadır. İnaçlarımıza göre, yörünge ilahi bir kudret tarafından çizilmiştir ve insanın kudreti o yörüngenin dışına çıkmaya muktedir değildir. Kader inancı toplumlarda yaşamsal ve bilimsel bir ataleti doğurmuştur yüzyıllarca. Oysa biraz düşününce aklımız bize sorgulatır:
“Kader yazılmış mıdır, ben birey olarak kaderimi nereye kadar belirlerim? Kader varsa ve bunu Allah çizdiyse, ben niye yaptıklarımdan sorumlu olup cennet ve cehennemle ödüllendirileceğim?”
Bilimsel insan, aklıyla sorgulamanın ve ölçmenin önüne geçemez, doğasına aykırıdır. Kadercilik ile bilimsellik arasındaki bu çelişki, bireyde ve toplumda çeşitli bunalımlar doğurmuştur çoğunlukla. Son yüzyılda yakalanan kuantum bilinciyle bu çelişki azalmış görünse de kadercilik inancı aslında değişmemiştir hala.
Kaderimiz yazılı mı, yazılı ise kim niye yazdı noktasında; çöplük sanılan hurda DNA ile ilgili çalışmalara mercek koyup incelememiz gerekli; kadere farklı bakışla yeniden bakabilmek için…
DNA Yazılım Programı
Hurda DNA ilgili en ilginç çalışmalardan birisi Prof. Chang’a ait.
Hurda DNA‘ların üzerinde çalışmak isteyen Chang, Wall Street türev güvenlikleri uzmanı genç bir teorik fizikçi olan Dr. Lipshutz’den yardım istedi.
Lipshutz insan Genom Projesinin çok büyük veri tabanını birleştirerek, kodlanmamış dizilerin Kolmogorov entropisini hesapladı ve bunu düzenli, aktif genlerin entropisi ile karşılaştırdı ve kodlanmış DNA’lar ile kodlanmamış DNA’ların etropisinin (düzensizliğin ölçüsü) şaşırtıcı şekilde aynı olduğunu gördü.
Her iki grupta da gürültü ve ses vardı ve bu seslerin içerdiği bilgileri çözmek için belki eski lisanları bilmeye ihtiyaç vardı. Mısır, İbrani, Sümer lisanları açısından elde ettiği bilgilerin çözümlenmesi mümkün olabilirdi ancak bu alandaki hiçbir uzman kendisine yardımcı olamadı.
Sonunda Chang bulduğu mesajları çözmek için kriptologlara başvurdu. Ermeni Cumhuriyetinden bir kriptolog Dr. Adnan Mussaelian sabırla çalışmaya devam etti. Sürekli olarak kodlanmamış dizilerin tek kısa bir DNA çizgisinden önce geldiğini fark eden Dr. Adnan, biyologların ALU (artithmetic logic unit) diye adlandırdığı en genel genin peşine düştü. Bilgisayar programcılığı eğitimi alan Dr. Adnan bu gene bilgisayar kodu muamelesi yaptı. 0-1 kodları yerine 0-1-2-3 (genetik kodun dört bazı) kodlarını kullandı.
Eylemsizliğe neden olan koddaki en genel sembolü, uyuyan bir kod yığını takip ediyordu. Dr. Adnan, bir kaynak kod yakaladı ve deşifre etmek için sembollerle kullanılan bir program kullandı. Bulduğu semboller arasında en yaygın olan (/) sembolü, yani yorum sembolüydü. İki taksim işareti arasındaki kodun asla uygulanmadığını gördü. Yani aslında taksim işaretleri arasındaki şey kod değil, kodun yorumu idi ve bir komutla önündeki kodu uyandırmaya hazır bekliyordu.
Bu olağanüstü bir keşifti, Adnan din eğilimliydi ve bunun tanrının işi olduğunu düşündü. Ama kodları iyice analiz ettikten sonra kullanılan bazı komutların dikkatsizce programlanmış olduğunu gördü. Sanki bu kodu dikkatsiz bir Microsoft programcısı hazırlamıştı ve bu dikkatsiz programcı, Adnan’ın mükemmel Allah’ı olamazdı.
Bu hatalı programlamayı test etmek için bilinen bir kanser geni ile yaptığı kontrolde, geni kodlayan hurda DNA’nın diziliminde olması gereken (/) sembolün olmadığını görünce, kanserin komut zincirindeki eksiklik yüzünden bir programlama hatası olduğuna emin oldu.
DNA yazılım programında neden hata var?
Biraz bilgisayar programlama bilgisi gerektiren bu bilgilerin bizim dilimize tercümesi, “hurda DNA’nın, genleri kodlayarak yönlendirdiği, fakat bu kodlamalar arasında bu olağanüstü düzeni bozan komut hataları ve eksik semboller olduğu” dur.
Chang ve Dr. Adnan’ın yaptıkları açıklama en sade biçimiyle şöyledir:
“DNA’mızda gördüğümüz şey iki ayrı versiyondan oluşan bir programdır; Büyük Kod ve Temel Kod… Programımızı yazan her kimse “Büyük kodu” yazdı, uyguladı, bazı fonksiyonlarını beğenmedi, değiştirdi veya yenilerini ekledi, tekrar uyguladı. Büyük kodun tüm hatalarını silerek temel programı temizlemek yerine, bunları yorumlara dönüştürdü. Fakat o yorumlarda birkaç /* sembolünü unuttu; bu nedenle insanlarda kanser dediğimiz hücre kitlelerinin sıradışı büyümesi ve diğer hatalı fizyolojiler doğdu.
Tüm hatalı (/) sembollerini çıkaracak ve temel kodu büyük kod ile tam bir program olarak çalıştıracak kapasitede olabilsek mükemmel insanı yaratabiliriz. Eğer canlı bir insanın kromozomlarına genler sokabilseydik, yenilikçi keşfimiz gelecekteki tüm kanser vakalarını anında tedavi etmek anlamına gelirdi. Teorik olarak, bunu laboratuarda yapabiliriz, ancak yaşayan bir özneye onarılmış DNA aşılamak ileride gerçekleşecektir.”
DNA’mızda dünya dışı yazılım mı var?
Chang’in daha sonraki söyledikleri çok ilginç bir düşünceyi anlatıyor:
Bu program kesinlikle dünyada yazılmadı ve genler tek başına tekamülü açıklamak için yeterli değildir. Hurda DNA, temel kodumuzun gizli ve uyuyan güncellemesinden başka bir şey değildir.
Bir süredir bazı kozmik ışınların DNA’yı modifiye etme gücüne sahip olduğunu biliyoruz. Programcı tüm /*.*/ sembollerini uzaklaştırmak, kendisini büyük kod (hurda DNA) ile kaynaştırmak ve tüm DNA’mızı çalıştırmak için temel koda talimat veren bir enerjiyi evrenin herhangi bir yerinden bize doğru kullanabilir. Bu bizi ebediyen olumlu ya da olumsuz yöne doğru değiştirebilir. İçimizdeki yazılım ya kısa ve hastalıklı bir ömür veya uzun ve sağlıklı bir yaşama sahip süper zeki bir varlığın potansiyelini taşıyor. Temel Kod dikkatsiz programcılar tarafından mı yapıldı,ya da Büyük Kod istendiğinde uzaktan kontrol vasıtası ile iptal edilebilir mi?
Hurda DNA neden asıl genlerin dokuz katı?
Kodlanmamış DNA, yani hurda DNA’nın genleri kodlayan ve komutlayan bir dizin olduğunu anlayıp bir de asıl genlerin tam dokuz katı olduğunu düşündüğümüzde hayal gücümüz inanılmaz noktalara varabilir.
Yüzde 90’lık bu protein grubunun bizim üzerimizde olumlu ya da olumsuz yönde değiştirebileceklerinin sınırını tahmin etmek zor. Sabit genlerin kendisinden dokuz kat fazla olan DNA’lar tarafından yönetiliyor olması; genlerin değişken komutlarla yeni versiyonlarının yaratılabileceğinin bir kanıtıdır. Bu yeni versiyonların yazılımında insan iradesinin ya da diğer faktörlerin etkisi ne kadardır?
Kısacası; “kader var mı, varsa hangi ölçüde var, ben kaderimi yönlendirebilir miyim, ya da kaderimi neler yönlendirebilir?”
Hurda DNA’yı yönlendiren ve harekete geçiren asıl komuta merkezinin ne ya da neler olabileceğini sorarsak cevaplar ne olabilir?
Prof. Chang “Dünya üzerindeki her yaşam, dünya dışı kuzenlerin genetik kodunu taşıyor olabilir. Ve tekamül, düşündüğümüz şey olmayabilir” diyor.