Yeni Bir Esinti: Dönüşüm Rüzgarları

Şu ana kadar sürekli esen değişim rüzgarları bir süredir dindi. Kimi zaman sadece saçlarımı savurdu belki ama kim zaman da hiddetli bir şekilde yere çarptı. Bir şekilde bir yerlerde kesişti yolumuz hep, bir şekilde yakalandım hep bu rüzgara. Ama şimdi…

Ama şimdi hatta biten yılın son evrelerinde de hissettiğim durgun ve huzurlu bir hava hissediyorum… Şimdi o da bitmek üzere sanırım, çünkü gelmek üzere olan yeni bir hava akımı var. Dönüşüm rüzgarları gelmek üzere. Çok yakında etrafımı saracak, eteklerim uçuşacak yeniden.


Fotoğraf: Ryan McGinley

Yıl bitmek üzereyken çevremdeki çoğu insan, arkadaşlarım sürekli 2013’ün ne kadar lanet bir yıl olduğuyla ilgili şeyler söylüyor, anasayfayı her yenilediğimde daha da çoğalıyordu gördüklerim. Sonra aralarından pek de tanımadığım bir kişinin hiç tanımadığım bir arkadaşı yine böyle bir negatif durum güncellemesinin altına tam tersi bir şey yazmış. Onu yazan insan 2013’ü onların gözünden görmüyordu. hiç tanımadığım belki de aynı şehirde yaşamamıza rağmen hiç karşılaşmadığım bu insana ‘sana hak veriyorum’ demek ve bir şekilde destek olmak istedim. Yazıp yazmamak konusunda kararsızdım ve yazmadım ama ona iletildiğine emin olduğum bir parça enerjimi sevgiyle yolladım. Aynı gözlerden görmesek de benzer yerlerden baktığımızı düşündüğüm bu insanın onca düşünce karanlığında yalnız kalmasını istemedim ve kalbimde onun için bir mum yaktım. İnsanların iyi ve kötü yanılgısına bu kadar takılıp içinde kaybolmaması, olayların arkasındaki asıl gizemi daha iyi görebilmelerini umut ederek üfledim mumu.

Ve yeni yılın ilk haftasının son günü, 6 ocak 2014 pazar sabahı, kanlar içinde kendime gelmeye çalıştığımda bu mumun alevi geldi aklıma.

Fotoğraf: Ryan McGinley

Saat sanırım 5 civarıydı ya da daha fazla. Aslında yerde ne kadar baygın kaldım hiç bir fikrim yok. En son hatırladığım yataktan annemin sesiyle uyandığım ve son kez sarılmak üzere abime yöneldiğimdi. Ona ‘Hoşçakal’ demek üzere sarıldım ve el salladım. Sonra kapıyı kapayıp anahtarı bir kez sağa doğru çevirdim. Arkamı dönüp odama doğru yöneldiğimde attığım sanırım ikinci adımda yere serildim. Gerçekten çok tuhaftı. Sanki bir ruh emiciyle karşılaşmış ve bir anda ruhumu emmişti aşağıdan yukarıya doğru. Bedenim çıkarılmış bir kılıf gibi yere yığılmıstı ve hiç canı yok gibiydi. O kadar önemsizdi ki o an, sadece bir elbiseydi, belki bir kostüm. Dünyada giyilmek üzere verilmiş bir kostüm. Bedenimi sevmediğimden değil, yanlış anlaşılmasın lütfen. Kesinlikle seviyorum, hem de her parçasını gerçekten. Hatta yeni bir beden hakkım olsa yine onu isterdim, hiç bir değişiklik yapmadan. Ama o an tam olarak hissettiğim öyle birşeydi.

Fotoğraf: Ryan McGinley

Ve sonra uyandım. Sanki çok uzaklardan geri gelmiş gibiydim. Ama başımı kaldırdığımda bir fıskiye gibi akan kanı duvarda ve kapı kirişinde gördüğümde bu his ortadan yok oluverdi. Bu kadar kanın nereden, niye ve nasıl geldiğini bile bilmiyordum. Peki düşmüştüm orası çok açıktı ama nereye çarpmış olabilirdim ki kafamı bu derece? Güçlükle ayağa kalktım, neyseki ev içinde tüm mesafeler oldukça kısa. Banyoya gittim. O an o kadar enerjim yoktu ki bir elimle lavaboya tutunmak istedim ama bir elim tam olarak nereden geldiğini bilmediğim kanı durdurmak için tampon görevi yaparken diğer elimle de suyu yönetmeliydim. Lavabonun üzerine eğilerek destek aldım ki  zaten aynada kendimi görmek için pek iyi bir zaman değildi. Soğuk suyla ıslattığım kafamın içinden hala geliyordu kan. Gerçekten çok saçmaydı. O an durumun saçmalığı üzerine düşünüyordum ama bunu düşünmeye bile yetecek kadar enerjim yoktu. Odama doğru giderken kapısında taş zemine yığıldım. Tanrım noluyordu bana? Ne diye deneyimliyordum ki bunu şimdi ben? Bu şekilde birçok soru ve düşünce gelip geçiyordu ama garip şekilde de sakindim. Sonra kafamın kanayan tarafını yastığıma bastırarak tampon yaptım. Yatağımın yanında telefonum duruyordu ve ona baktım. Ambulans mı, annemler mi? Annemler mi ambulans mı? Neydi ki numarası? 122? Kesinlikle değildi. Zaten ölmek için çok gençtim muhtemelen birkaç saat içinde havaalanından döneceklerdi ve beni bir şekilde yatağımda bulurdu annemle babam. Bu sürede de ölemezdim. Elbet duracaktı kan. Bu kadar kolay ölünemez ya da bu şekilde zamansız. Daha yapmam gerekenler vardı. Peki o kadar çok muydu bunlar? Gerçekten de var mıydı? O an yatağımda yan şekilde yatmış dolabımın üzerine yaptığım kolaja bakarken, bir çok şey düşünüyordum bilinçsizce ve sonra ‘şu an ölsem ölebilir miydim ki gerçekten?’ diye düşündüm. Sonra eğer öleceksem şu dedikleri film şeridi nerede? Daha fragman bile yok. Büyük ihtimalle birazdan kendimden geçeceğim ve  daha sonra eve girip de kanları gören annemin çığlığıyla uyanacaktım. O sırada aslında huzurlu olduğumu hissettim. Tam anlamıyla bir huzur değildi bu elbet, biraz eksikti. Aslında biraz değil, önemli bir kısmı eksikti. Sanki gözümde bir liste belirdi. Listede yaptığım şeyler de insanlar da, bir çok şey vardı sanki kategorize edilmeksizin. Ve üzerleri çizilmişti.Bu artık bittikleri ya da tamamlandıklarına dair bir şeydi sanırım. Evet bunları yapmıştım, tamamlardı artık üzerine koyabilecek bir şeyim yoktu. Gerek yoktu. Peki ama ya eksik olan? O anki vizyon, onun eksikliği o kadar derin ve onu tamamlama isteğim o kadar yoğundu ki işi bitmiş onca şeyin hiçbir önemi yokmuş gibiydi. Kesinlikle bu bir bitiş değildi, bu en önemli kısmın habercisiydi.


Pazar günüm bu şekilde ve hastanede geçti. Kafamı dikerken evde nasıl bu şekilde yarabildiğime şaşırsa da doktor, başıma gelen sadece bir düşmeydi ve 10 gün kafamda taşıyacağım metal dikişlerden ibaretti. Yapılan tetkiklerden bir şey çıkmayınca ani uyanmaya bağlı kalktıktan sonra oluşan bilmem ne bilmem nesi teşhisini koydu doktor. O kadar uzundu ki söylediği şey dinlerken bile aklımda tutmadım. Ama buraya yazamayacağım ve kafamı yastığıma koyduğum, gözlerimi kapamadan önceki o anda gördüğüm ışığın, yolculuğumun bundan sonraki kısmını sonuna kadar aydınlatacağını biliyorum. Ve bunu bilmek şu an için o kadar önemliydi ki paha biçilemez ve her şeye değerdi.

Şu ana kadar sürekli esen değişim rüzgarları bir süredir dindi. Kimi zaman sadece saçlarımı savurdu belki ama kim zaman da hiddetli bir şekilde yere çarptı. Bir şekilde bir yerlerde kesişti yolumuz hep, bir şekilde yakalandım hep bu rüzgara. Ama şimdi hatta biten yılın son evrelerinde de hissettiğim durgun ve huzurlu bir hava hissediyorum. Ama şimdi o da bitmek üzere sanırım, çünkü gelmek üzere olan yeni bir hava akımı var. Dönüşüm rüzgarları gelmek üzere. Çok yakında etrafımı saracak, eteklerim uçuşacak yeniden. Bu yıl ilk defa yeni yıl için gerçekten umutluyum. Baharın gelişini heyecanla bekliyorum. İlkbaharla birlikte iyice saracak dönüşüm rüzgarları etrafımı ve birlikte daha iyi süzüleceğiz, daha özgür bir şekilde. Kendi yolculuğum için, bu yılın bir sonraki yıllar için bir başlangıç geri de kalanlar içinse son perde olduğuna inanıyorum. Artık eteklerimizi uçuşturan rüzgar eteklerimizden dökülenleri dönüştürmeye çağırıyor hepimizi.

[quote]Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.

Rumi[/quote]

Pencerem tıklatılıyor, açıyorum. Doğa Ana kuşlarını yollamış, çok sevimliler. Diyorlar ki artık harekete geçme zamanı gelmiş. Minik bir tanesinin minik gagasında kendi gibi bir zarf var. Bana doğru almam için uzatıyor. İçinden çıkan kağıtta ise tek bir şey yazılı:


‘YAP!’


Kübra Hurhun
8 Aralık 1989'da bu hayatına doğdu. Öğrenmeyi, yeni şeyler deneyimlemeyi, araştırmayı ve okumayı seviyor. Kristalleri oldukça etkileyici buluyor. Fotoğraf çekiyor. Kaktüs yetiştiriyor. Dikiş makinesini ve Xavier Dolan filmlerini seviyor. Şifacılık ile ilgileniyor. Şuan Usui Reiki 2 seviyesinde ve Bruno Gröning-Arkadaş Çevresi'nde düzenli enerji çalışmaları ve ruhsal gelişimine devam ediyor. Ayrıca akademik hayatını da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünde sürdürürken, suan yeni projesi olan "cosmicorgasm" uzerinde calisiyor. ° ° http://cosmic-orgasm.com http://kubrahurhun.com