Kısa bir süre önce bir Türk filmi gösterime girdi. Bu toprakların önemli bir insanının aşkı arama yolculuğunu konu alan Yunus Emre Aşkın Sesi filmini okurlarımız için değerlendirmeye aldık.
Bir şair, bir mutasavvıf ve bir düşünür olan gönül ehli Yunus Emre’nin hayatının bir bölümünü ve diyar diyar aşkı aramaya uzanan öyküsünü işliyor Yönetmen Kürşat Kızbaz. Aynı zamanda senaryonun da sahibi olan Kızbaz’ın böylesi güçlü ve zengin bir konuyu daha başarılı bir şekilde aktarması beklenirdi. Odağına aşkı ve tasavvuf dünyasının mümtaz isimlerini almasına rağmen filmin sonuna kadar gerekli duygu, o sıcaklık bir türlü izleyiciye geçemiyor.
Yunus’un buğday almak için kapısına dayandığı Hacı Bektaşi Veli’den nefes almasıyla başladığı yolculuğu Taptuk Emre’nin dergahından aşkın peşine düşmesiyle sürüyor. Yollar aşılıyor, dergahlar geziliyor, pirlerle hasbihaller ediliyor. Aşkı anlamaya çalışmanın ve aramanın yanı başında ise beşeri bir aşka tutulmanın emareleri gösteriliyor. Yunus’un dünyevi aşkı ise aslında yanıbaşında duran ve şeyhinin kızı olan Balım karakteridir. Ne yazık ki, bu da yeterince derine inilmeden işleniyor. Böylesi güçlü temalar, bir türlü izleyiciyi ekran başından alıp götüremiyor, beyazperdeyi yakıp geçemiyor…
Yunus Emre rolünde daha önce Fatih’i de canlandıran Devrim Evin var. Devrim Evin’den bu rolün karşılığı olarak, daha güçlü bir oyunculuk göstermesine dair beklentimin karşılandığını söyleyemem. Fakir bir köylünün bir aşk insanına dönüşümü daha iyi aktarılmalıydı. Oyuncu kadrosu içerisinde Ahmet Mekin, Altan Erkekli, Burak Sergen, Tamer Levent ve Altan Gördüm gibi çok usta isimler var, ancak Tapduk Emre rolüyle Bülent Emin Yarar’ın daha öne çıktığını ve rolünün hakkını verdiğini söyleyebiliriz. İçine alan sahnelerse çoğunlukla onun bulunduğu sahneler olmuş.
Bir taraftan filmin akışında yer bulan tasavvufi sözler ve Yunus Emre’nin dizeleri ise harika bir lezzet katıyor. Ama tadının sadece bu lezzete bağlanmaya çalışılması ve diyalogların sığ tutulması ise yemeği biraz eksik bırakıyor. Dönemin özellikleri gerektiği kadar aktarılamıyor, izleyiciyi o atmosferin içine sokamıyor.
Yunus Emre’nin aşkı aramaya koyulmasının yanı sıra aynı zamanda nasıl derviş olduğunun anlatılması bakımından önemsenmesi gereken bir sinema yapıtı olsa da, yüzeysel kaldığını belirtmek gerek. Film neredeyse yol gitmekle geçmesine rağmen ilahi aşk yolculuğunun derinlemesine verilemediğini söyleyebiliriz. Oysa Yunus gibi bir değerin evrensel ve hümanist kimliğini daha çok vurgulamak ve hissettirmek gerekirdi.
Sonuç olarak, Yunus Emre ile diğer mutasavvıfları tanıtmak ve anlatmak bakımından saygıyı hak eden, fakat bildiklerimizin üzerine yeni bir şey koymayan ve izleyicileri sarsamayan bir film olmuş maalesef… Bu büyük ismi beyazperdede görmek sevindirici, ama yine de daha görkemli bir sinema filminde anılmayı hakediyor. Filmle ilgili bu kadar kelam ettikten sonra sözümüzü Yunus Emre ile noktalayalım.
[quote]
“Dağa düşer kül eyler,
Gönüllere yol eyler,
Sultanları kul eyler,
Hikmetli nesnedir aşk.”
[/quote]