Hep kendimi dünyanın en garip insanı olarak düşünürdüm. Fakat sonra dünyada ne kadar çok insan olduğunu düşünmeye başladım. Bu kadar çok insan arasında elbet benim gibi biri olmalıydı, kendini benzer yönlerden tuhaf ve kusurlu hisseden.
Sonra onu hayal etmeye başladım. Bir yerlerde oturmuş onun da beni düşünüyor olduğunu hayal ettim. Yani eğer bir yerlerdeysen ve bunu okuyorsan ve bunu biliyorsan, evet, bu doğru ben buradayım ve en az senin kadar garibim…
Frida Kahlo’nun ilginç hayat hikayesi
1938’de sürrealizm öncülerinden olan André Breton, Frida’nın sanatını ‘bombanın etrafındaki kurdele’ olarak tanımlamıştır. Frida Kahlo’nun eserleri sürrealist olarak nitelendirilse de o bunu reddetmiştir.
Benim sürrealist olduğumu düşünüyorlar. Fakat hiçbir zaman hayallerimi ya da kabuslarımı resmetmedim. Ben sadece kendi gerçekliğimi resmettim.
Frida Kahlo parlak renkli, geleneksel Meksikan elbisesi ile galerinin en uzak ucundan bile fark ediliyordu. Esmer teni, ufak tefek yapısına rağmen hayat dolu enerjisi ile tüm odayı dolduruyordu sanki. Ona freskleri ve duvar resimleri ile ünlü Meksika’nın önde gelen ressamlarından olan kocası Diego Rivera eşlik ediyordu.
Hayatımda geçirdiğim iki büyük kazadan dolayı acı çekiyordum. Biri oldu. Biri o tramvay kazası ve diğeri ise Diego’ydu.
Frida Kahlo de Rivera, 47 yıllık hayatı boyunca karşılaştığı tüm acı deneyimlere rağmen hayatı boyunca giymek zorunda kaldığı metal korsesi gibi sağlam ve yaşama inanılmaz bir tutku ile bağlanmıştır.
Frida henüz altı yaşındayken geçirdiği rahatsızlığı nedeniyle aylarca yatağına, muazzam acılar eşliğinde mahkum olmuştur. Hastalığı ona fiziksel olarak acı vererek, onu hayattan alıkoymaya çalışırken, hiçbir kısıtlamanın varolmadığı hayal dünyasına sığındı Frida hep. Orada her şey mümkündü. Birçok hayali arkadaşı onu orada sıcacık kalpleri ile bekliyor ve onun için her zaman orada olduklarını biliyordu.
Frida Kahlo de Rivera
Hastalığının iyileşme safhasından sonra Frida sol bacağının diğerine göre daha zayıf ve kısa olduğunu fark etti. Çevredeki çocuklar bu yüzden onunla alay etmeye başladıklarında Frida kendisinin farklı olduğunu anladı. Çocukların alaycı tavırları Frida’nın minik kalbinde inanılmaz bir öfkeye sebep oluyordu. Fakat bu öfke hiçbir zaman kendine olan güvenini etkilemedi.
O genç yaşına rağmen bununla çok iyi yüzleşti ve üstesinden gelmek için elinden geleni yapmaya karar verdi. O hiç bir zaman zayıflık örneği olmadı ve hiç bir zaman ağlamadı. Kendisinin diğer çocuklardan farklı olduğunu anladığında, her zaman daha iyisini yapmak için çabaladı. Bisiklete binmeyi, ağaçlara tırmanmayı, daha hızlı yüzmeyi öğrendi.
Annesi içten içe Frida Kahlo için kaygılansa da babası onu her zaman destekledi ve yüreklendirdi. Ona her daim diğerlerinden daha iyi olduğunu çünkü onun daha cesur ve zeki olduğunu söyledi. Frida onun favori çocuğuydu ve diğer altısının aksine okula giden sadece oydu.
Frida gayet enerjik şekilde büyürken kısa saçları ve giyim tarzıyla da dönemin kadınlarıyla olan farkını ortaya koyuyordu. Çok okuyor ve erkek arkadaşlarıyla takılıyordu. Lisedeyken Genç Komunist’lerin ve diğer entellektüel düşünce üzerine kurulmuş bir diğer grubun tek kadın üyesiydi ve bu grubun lideri olan Alejandro, Frida’nın lisedeki üç yıllık sevgilisiydi. Ve daha sonradan Frida kendi doğum tarihini 7 Temmuz 1910 olarak değiştirecektir. Bu tarih modern Meksika’nın doğuşunu temsil ediyordu.
1926′ da çekilmiş bu aile fotoğrafında Frida erkek takımı giyerken ve kravat bağlamışken gözüküyor. Annesi onun bu görünümünden pek memnun olmasa da babası da onun bu duruşundan dolayı gururlu bir tavır sergiliyor.
Hep kendimi dünyanın en garip insanı olarak düşünürdüm. Fakat sonra dünyada ne kadar çok insan olduğunu düşünmeye başladım. Bu kadar çok insan arasında elbet benim gibi biri olmalıydı, kendini benzer yönlerden tuhaf ve kusurlu hisseden. Sonra onu hayal etmeye başladım. Bir yerlerde oturmuş onun da beni düşünüyor olduğunu hayal ettim. Yani eğer bir yerlerdeysen ve bunu okuyorsan ve bunu biliyorsan, evet, bu doğru ben buradayım ve en az senin kadar garibim.
Frida Kahlo öğrenimini bitirip doktor olmayı istiyordu. Ve sonra bir gün sevgilisi Alejandro ile birlikteyken o korkunç kaza gerçekleşir.
Doktorlar Frida’nın kazadan kurtulsa bile bir daha yürüyebilecek olmasından şüpheliydiler. Geçirdiği onca ameliyattan sonra Frida aylarca hareketsiz ve acı bir şekilde yatakta yatmak zorunda kaldı. Ağrıları biraz daha katlanılabilir hale geldiğinde annesi Frida’nın daha iyi vakit geçirmesi için ona boya, fırçalar ve yatağa yerleştirdikleri şovale aldı. Babası ise yatağının üzerine tavana kendini görebilmesi için ayna yerleştirdi. Daha sonra Frida ona en yakın olan şey -kendisini-resmetmeyi seçerek resim yapmaya başladı.
Frida Kahlo’nun sahip olduğu 143 resmin 55’i otoportreleridir.
Hiçbir şey mutlak değildir. Her şey değişir, her şey yer değiştirir, her şey devreder ve her şey uçup gider.
Hastalığı sırasında yaptığı resimler Frida’nın seslenişi olmuştu bir nevi dünyaya; iç dünyasından dünyaya.
Frida kazadan sonra yatağında iyileşmeyi beklerken, otobüsteki kazadan önceki son anlara ait bir kareyi resmetmiştir. Eserinde sanatçıyı kendisini görmeye alışkın olduğumuz geleneksel Meksikan elbisesi içinde görmüyoruz çünkü Frida bu görünüşü Diego Rivera ile evlendikten sonra edinmiştir.
Eylül ayının 17. günü sadece gri bir gündü. Hafif bir yağmur hissediliyordu, yüzlere hafifçe dokunan. Frida Kahlo ve sevgilisi Alex tüm akşam üzerini şehir merkezinde geçirmişlerdi. Eve giden otobüsü yakalamakta kararlı, koştular peşinden. Yeni görünümlü otobüsün parlak boyası gri havanın aksine parlıyordu. Otobüste karşılıklı iki sıra oturma düzeni vardı. Frida ve Alex neredeyse dolu olan otobüsün arkalarına doğru yan yana oturabilecekleri bir yer buldular.
Alex:
Tramvay ve iki araba yavaşça otobüse yaklaştı ve otobüsün orta yerinden çarptı. Tramvay yavaşça otobüsü itti. Otobüs tuhaf şekilde elastikti. Öyle esnedi ki daha sonra dayanamadı ve kırıldı. O an dizlerimin karşımda oturan kişinin dizlerlerine çarptığını hatırlıyorum. Frida’nın hemen yanında oturuyordum. Otobüs maksimal esnekliğe eriştiğinde birden bin parçaya ayrıldı. Tren hareket etmeye devam ediyordu ve birçok insanı ezdi.
Trenin altında kalan bendim, Frida değil. Fakat trenin demir çubukları arasında, trabzan kırılmış ve Frida’nın kalça kemiğine saplanmıştı.
Frida daha sonradan bunu ‘bir kılıcın bir boğayı delip geçmesine benzetmiştir.
Frida’nın iyileşmesi bir mucizeydi. Yeniden ayağa kalktığında Frida 19 yaşındaydı ve ne eğitim için parası ne de bir işi vardı. Bildiği tek şey resim yapmaktı. Frida Kahlo katıldığı bir partide Meksika’nın en ünlü ressamlarından olan Diego Rivera ile tanışır ve ona işlerini gösterir. Diego Frida’ya şehvetle bakmış olsa da işlerini özenle inceler ve sonunda:
‘Resimlerin çok özel ve “Meksikan”. Sen yeteneklisin ve kendine has bir tarzın var. Kesinlikle resim yapmaya devam etmelisin ama kimseyi taklit etmeye kalkma. Sadece kendin ol çünkü sen çok farklısın ve yeterince iyisin.’
Şimdiye kadar Frida’yı sadece babası bu şekilde desteklemişti ve şimdi duyduğu bu kelimeler tamamen başka bir adamdan geliyordu. Öyle bir adamdı ki Frida’nın daha gençken ve onun çalışmalarını takip ederken de hayranlık duyduğu bir sanatçı. O andan itibaren Frida yorulmaksızın resim yapmaya başladı ve fırtınalı bir aşkın başlangıcına vesile oldu. Bu aşk Frida’nın hayatında öleceği güne dek sürecek ‘tek’ aşkı olacaktı. Diego’nun hayatında en önemli iki şeyin resim ve politika olmasına rağmen Frida için daima en önemli şey Diego olacaktı.
Resim yapmak hayatımı tamamlayan bir şey.
Frida:
17 yaşındayken Diego bana aşık olmaya başlamıştı. Babam hiçbir zaman ondan hoşlanmadı çünkü o bir komünistti ve Breughel’in şişman, şişman ve şişman haline benziyordu. İlişkimizi bir kuğunun fil ile evlenmesine benzetiyorlardı. Ne var ki, her şeyi ayarlamıştım ve 21 Ağustos, 1929, Coyoacán belediye binasında evlenmiştik.
Frida Kahlo 22, Diego ise 43 yaşındaydı. Diego bir çok kadınla bir çok ilişki yaşamış olsa da Frida ile olan evlilikleri Diego’nun ilk yasal birlikteliğiydi.
Nikaha kimse gelmedi, yalnızca babam vardı. Diego’ya ‘Bak, kızım hasta bir insan ve tüm hayatı boyunca da hasta olacak. O pek güzel olamasa da zeki biri. Bir kere daha düşün ve hala kızımla evlenmeyi istiyorsan, evlen onunla, izin veriyorum.’ diyen bir baba.
Frida Kahlo düğününden şöyle bahsediyordu:
‘Bizim için Roberto Montenegro’nun evinde büyük bir düğün yaptılar. Diego korkunç şekilde tekila içmekten sarhoştu, birinin küçük parmağını kırdı ve bir şeylere zarar verdi. Sonrasında feci şekilde kavga ettik ve ben ağlayarak eve döndüm. Bir kaç gün sonra Diego geldi ve beni alarak 104 Reforma’daki kendi evine götürdü.’
Kısa süre içerisinde Frida, Diego’nun ona olan aşkının diğer kadınlarla olan ilişkisine engel olmadığını keşfetti. Diego herhangi bir kadın için kendisini yeterince özgür hissedebiliyordu. Fiziksel olarak çekici olmasa da etrafı daima kadınlarla çevriliydi. Tüm kadınlar ona poz vermek ve bir parça ölümsüzleşmek istiyorlardı. O dönemin Meksika Rönesans’ını resmeden, Meksika ve Amerika’da birçok işler yapan en ünlü bir ressamlarındandı.
Frida bunu biliyordu ve başlarda karşılaştığı her gönül meselesinde iyi yüzünü takınarak, incinmiş kalbini ‘Nasıl olur da diğer kadınlarca arzulanmayan bir adamı sevebilirim?’ ifadesinin ardına sakladı. Fakat diego’nun ihaneti Frida’yı derinden yaralıyordu. Diego’nun sadakatsizliğini artistik doğasının, güzelliğe olan tutkusunun ve ilham arayışının bir meyvesi olarak görmeye çalışıyor ve bir gün değişeceğine inanıyordu.
Yedi operasyon
O yıl içerisinde yedi operasyon geçiren Frida, dokuz ayını hastanede geçirmişti. Sırf bu yüzden birazcık da olsun sadakati hakkettiğini düşünüyordu. Ama hiç bir şey değişmemişti. O hala egosunu aşıklarının sayısıyla besleyen bir adamdı.
Ve Frida karar verdi. Onunla kendi tarzında savaşacaktı. Hiçbir kimsenin istemeyeceği kadar acımasızcasına dürüst ve dünyanın önünde tüm çıplaklığı ile dimdik duracak ve ona meydan okuyacaktı, her zaman yaptığı gibi. Ve resmetmeye başladı. Kendisini kırıklarıyla, bacağındaki yarayla, kalbini kesip atmış bir şekilde, ölü iken, bedenine saplanmış oklar ile, kan lekeleri ile, her şeyi ile resmetti. Kendi yüzünü resmetmişti tüm detayları ile; yüzündeki tüyler, bıyığı ve ortada birleşen kaşları ile. İstese herhangi birini çıkarabilirdi resimden diğerlerinin yaptığı gibi fakat o tümünü bilinçli olarak resmetti.
Sonrasında Tehuana’lı bir kadın gibi giyinmeye başladı: rengarenk uzun etekleri ve eşarplar, saçını süslediği çiçekler ve kurdeleler, al rengi ruju ve takıları. Her sabah bu şekilde giyinip ve saçlarını yapmak için saatlerini veriyordu. Çoğunlukla pantolon, deri ceketlet ve erkek botları giyen modern şehirli genç kadın bilinçli olarak etnolojik bir müze parçasına dönüştü. Bugün bile sahip olduğu tarz ‘Frida stili’ olarak geçmekte.
Frida’nın bir şeyler yapması gerekiyordu. Gerekiyordu çünkü vücudunda acıdan başka bir şey hissetmek istiyordu. Bunun için dans etti, kadın ve erkek vücutlarını deneyimledi. Diego’nun kadınlarıyla bile arkadaşlık etti, kendi konumunu korumak ve katlanabilir kılmak adına. Meydanlara çıktı, yürüdü, protesto etti. Adaletsizlikten nefret etti ve komünizmin dünyayı yoksulluktan kurtaracağına inandı.
Dışarıdan bakıldığında eşsiz görünümü ve espri anlayışıyla, neşeli, baştan çıkarıcı, eğlenceli ve herkes tarafından sevilen biriydi. Bacakları kangrenden dolayı kesildiğinde bile ‘Ayaklarımı umursamıyorum, benim kanatlarım var.’ diyebilmiştir. 1950’de sergisinin açılışına motorsiklet eşliğinde ambulans ile geldi. İçeriye sedye ile girerek galerinin tam ortasında duran yatakta tüm geceyi misafirlerini ağırlayarak ve gülerek geçirdi.
Paris’teki bir sergisinde sergilediği işlerleriyle Juan Miro, Kandinsky ve Duchamp’ı kendisine hayran bırakmıştı. Tüm eleştiriler Frida’nın eşsizliğ ve dürüstlüğünü hedef alan övgüler şeklindeydi. Sergiden memnun kalan Picasso ona kaplumbağa kabuğundan yapılmış iki el formundaki küpeleri hediye etmesiyle Frida’nın en sevdiği takıları haline gelir.
‘Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz.’ – Pablo Picasso
1934’te Frida ve Diego üç yıl yaşadıkları Birleşik Milletler’den geri döndüler. Birikimleri fazla değildi. Diego’nun Rockefeller Merkezi’nde çalıştığı duvar resmi korkunç tartışma ve anlaşmazlıklara sebep olmuş ve Diego oradan kovulmuş ve duvar resmide yıkılmıştır. Meksika’ya karşı duydukları özlem onları geri dönmeye ikna etmiştir fakat Diego moralman çökmüştür. Bu sırada her ikisinin de sağlık durumu pek iyi değildir. Diego San Fransisco, Detroit ve New York’ta yaptığı işlerle yorucu bir program içine girmişti. Frida o günleri arkadaşı Ella Wolfe’a yazdığı mektupta ‘zayıf, solgun ve moralman çökmüş’ kelimeleri ile betimliyordu.
Kimse tam olarak Diego ile Frida’nın kız kardeşi olan Cristina’nın birlikteliklerinin başladığını bilmese de büyk ihtimalle 1934’ün yazıydı. O sıralarda Frida harap ve bitap düşmüştü. Cristina onun sadece kız kardeşi değil, sırdaşı da olmuştu. Cristina 1930 yılında kocası tarafından terk edildiğinden beri ilk defa güzel zamanlar geçiriyordu Frida ve Diego’nun evinde. Cristina bir çok kez Diego için modellik yapmış ve onun duvar resimlerinde canlanmıştı. Böylece aralarında kaçınılmaz bir yakınlık oluşmuş ve Frida’nın içinde büyüyen öfkeye de yaklaşılmıştı. Şüphesiz Cristina Diego’nun kurnaz laflarına kanmış, Frida’nın onunla sevişmek için fazla hasta ve Diego’nun da üzgün ve muhtaç olduğunu düşünmüştür.
Bulunduğu bu korkunç durumun verdiği ızdırapla Frida artık giyinmeyi bırakmış, uzun siyah saçlarını kesmiştir. O sıralarda yaptığı siyah ve kısa kıvırcık saçlarıyla yaptığı otoportresini uzun zamandır arkadaşı olan Ella’ya vermiştir. Ella bu otoportreyi uzun zaman saklamıştır ve daha sonra 2003 yılında Artemundi & Co. tarafından 1,351,500.00 dolara satılarak bugüne kadar en çok değere satılmış kadın sanatçı eseri olarak sanat tarihine geçmiştir.
O günlerde kocası ve kız kardeşinin ihanetinden dolayı duyduğu derin üzüntüyle bir başka resim daha yaptı. Fakat yaptığı bu çalışma bir önceki otoportresinden çok farklıydı. Bahsedilen eser ‘Birkaç Küçük Kesik (A Few Small Nips)’tir. Eserde hayat tarafından öldürülmüş bir kadın olarak kendin resmetmiştir, Frida. Çünkü kendini hem fiziksel hem de psikolojik olarak ölüme mahkum bırakıldığını düşünmektedir. Resmin teması gazetede çıkan bir habere dayanır. Alkolik bir adam sevgilisini 20 yerinden bıçaklayarak öldürmüştür ve verdiği ifade ‘Sadece bir kaç küçük kesik’ ifadesini kullanmıştır.
Tüm bu yaşananlardan sonra Frida kız kardeşinin en sevdiği şey olan maymununu alarak evden ayrılarak, merkezdeki bir apartman dairesine taşındı. Kendisi için bağımsız bir yaşam kurmak için kararlıydı fakat hala ünlü bir sanatçı haline gelememiş ve maddi yönden Diego’dan bağımsız değildi.
İnanılmaz güçlü bir hayat enerjisine sahip olmasına rağmen Frida bu ayrılığı kaldıramamıştı. Etrafında onun yeteneklerini ve güzelliğini öven Diego olmadan kendini umutsuz şekilde güvensiz hissetmişti. Frida darmadağın ve mutsuzdu. Diego ile yaşamak da ondan ayrı olmak da onu sefil bir hale düşürmüştü. Sonunda dayanamayan Frida Temmuz başlarında arkadaşlarıyla New York’a gitmeye karar verir. Orada geçirdiği vakitten sonra tüm dertleriyle yüzleşir ve bir karar verme aşamasına gelir. Frida Diego’suz bir yaşam sürememektedir fakat hala kadın etekleri altında koşturan bu adam ile evli kalmalı mıdır?
23 Temmuz 1935’te Diego’ya bir mektup yazar.
Biliyorum, tüm bu mektuplar, görüşmeler, ‘İngilizce’ öğretmenleri, çingene modeller, ‘iyi niyetli’ asistanlar ve tüm o flörtleşmeler.. Hepsi bir yana eninde sonunda sen ve ben birbirimizi ne pahasına olursa olsun sevdik…
Tüm bu geçen yedi yıl içinde yaşanılanlar, tekrar eden olaylar, tüm o üzüntü ve acılar, sonunda sadece tek bir şeyi anlamama sebep oldu: Seni kendi tenimden öte seviyorum…
Frida sonrasında Diego ile yaşamak üzere geri döndü. Artık yeniden birliktelerdi fakat Diego hala kadın peşinde koşmaya devam ediyordu. Frida da kendini telaşlı bir birliktelik ateşine attı. Genellikle ilişkileri ateşli ve kısa süreliydi. Diego Frida’nın kadın aşıklarını umursamıyordu fakat konu erkeklere gelince korkunç şekilde kıskançlık gösteriyordu.
Senden niye vaz geçtim Diego!
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden “sen” olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim.
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.
Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.
Frida Kahlo
1938’in yazında Frida kendi sanatçı kişiliğinin daha farkına varıyordu, artık sadece ünlü ressam Diego Rivera’nın eşi olmak istemiyordu. O yaz evlerine sıkça aktör ve koleksiyonerler ziyaret ediyordu. Edward G. Robinson da onlardan biriydi ve sadece Frida’nın işlerini görmek için gelmişti şehre. Frida bu görüşmeden çok etkilenmişti. Şimdiye kadar çok az eserini satmıştı, o daha çok yaptıklarını hediye ediyordu. Robinson’un ziyaretinden sonra Frida ona bir not yazdı:
‘Bu benim için inanılmaz bir sürpriz oldu, hayretler içerisindeyim. Bu benim için artık özgürlüğe giden yolun başlangıcı. Artık seyahat ve diğer şeyler için Diego’dan para istemek zorunda kalmayacağım.’
Frida ve Diego derin bir aşkla birbirlerinden ayrı yapamasalar da yaşadıkları tüm o ihanet ve ilişkiler birbirlerine yabancılaşmalarını sağladı ve 1939’un yazında bir yıl sonra yeniden evlenmek üzere boşandılar.
Kasım ayında Frida Kahlo New York’a ilk kişisel sergisi için gitti. Ünlü bir sanatçı haline gelmesini kendine güvenen duruşuyla tamamlıyordu. Her zamanki gibi egzotik giyim tarzı ve abartılı takıları ile göz kamaştırıcıydı. Sergi gerçek bir başarıydı.
Haftaya bombasını vuran Manhattan’da ilk kişisel sergisini açan ünlü ressam Diego Rivera’nın eşi Frida Kahlo oldu. Time Magazin
Ve o ay Frida Kahlo Vogue dergisinin kapağına çıktı. Sergiye gelenler arasında göze çarpan önemli isimlerden biri de oyun yazarı ve Vanity Fair dergisinin eski editörü Claire Boothe Luce idi.
Luce:
Sergi çok kalabalıktı. Frida kalabalığın arasından bana doğru gedi ve Dorothy’nin kendini öldürmesi üzerine konuşmaya başladı. (Dorothy hem Frida’nın hem de Luce’n arkadaşıydı.) Kahlo aklındakini söylemek için hiç zaman kaybetmedi ve İspanyolca ile karışık bir şeyler söyledi. arada söylediği kelimenin ne anlama geldiğini bilecek kadar İspanyolcam yoktu ve kendi tarzında Dorothy’nin portresini resmetmek istediğini düşündüm. sonra bana Dorothy’nin portresi ile geldi ve belki annesinin ünlü bir ressam tarafından yapılmış bu resmi isteyebileceğini düşündüğünü söyledi. Ve ben de olabileceğini söyledim ve o da aynı şekilde onayladı. Ona fiyatını sordu, söyledi ve ona ‘Peki, sergi bittikten sonra resmi bana yolla’ dedim. Böylece ben de onu Dorothy’nin annesine gönderecektim.
Dorothy Hale kariyeri düşüşe geçmiş ve çeşitli trajediler yaşamış genç bir aktristi. 20 Ekim 1938’de yakın arkadaşlarıyla gittiği bir partide herkese uzunca bir tatile çıkacağını ilan ettikten sonra sabahın ilk ışıklarına kadar süren partinin sonlarını geride bıraktıkları için mektup yazarak ve kalan son votkayı yudumlayarak geçirdi. Saat sabahın altısını gösterdiğinde Hale siyah minik elbisesini sarı güllerle süsleyip heykeltraş Isamu Noguchi için bıraktı ve pencereye yönelerek kendini lüks ve bir o kadar da yüksek olan apartman dairesinden aşağıya bıraktı.
Frida ‘Dorothy’nin intiharı’ isimli eserinde Dorothy’i pencereden atlarken, düşerken ve yere yığılmış bir şekilde kanlar içerisinde ölü bedenini apartman binasının önünde resmetmiştir. Eserin altında kanlı harflerle yazdığı metinde ’21 Ekim 1938, saat 06:00’da New York şehrinde, Dorothy Hale intihara teşebbüs ile kendini oldukça yüksek Hampshire Apartmanı’nın penceresinden aşağıya bırakmıştır. Bu portre onun anısına, Frida Kahlo tarafından yapılmıştır.’ yazmaktadır.
Luce:
Resim bana ulaştığında onu paketinden çıkardığım an kendimi berbat hissettim. Bu korkunç resimle ne yapacağımı düşündüm. Resimde gördüğüm ezilmiş kanlar içindeki benim arkadaşımdı ve kanlar her yere bulaşmıştı, çerçeveye bile. Kesinlikle geri veremezdim çünkü üstte İspanyolca ‘Dorothy Hale’in İntihahrı, Dorothy’nin annesi için,Clare Boothe Luce’n isteği üzerine resmedilmiştir’ yazan pankart açmış bir melek duruyordu. Böyle korkunç bir resmi düşmanım için bile istemezdim ki talihsiz arkadaşım için hiç.
Luce o an resmi yok etmek istedi fakat bu çevre tarafından duyulabilirdi. Ayrıca heykeltraş arkadaşı Noguchi ona pankar ve meleğin üzerinin boyanması konusunda yardım edebilirdi.
Tüm bunları düşünen Luce Kahlo’nun da Dorothy’ninkine benzer perişan bir zihin yapısında olduğunu tahmin edememişti. Frida daima Diego’yu kaybetme korkusuyla yaşıyordu ve aslında ‘Dorothy Hale’in İntiharı’ eseri kendi intihara meyilli düşüncelerinin yardım çığlığıydı.
Frida Kahlo’nun ‘Evrenin Aşkı Kucaklayışı’ eserinde küçük, kahverengi bir köpek alttaki devasa kolunun bileğinde uyur. Bu köpek Frida’nın en sevdiği evcil hayvanı olan Mr.Xolotl’dur. Frida 3000 yıllık Aztek mirası olan bu tüysüz, sıradışı görünümlü bu köpeklerden birkaçına sahiptir. Meksika tüysüz chihuahuas türü ile ilişkili olan bu tür Aztekler tarafından kutsal sayılırlardı. Köpeklerin ihtiyacını duydukları usta ruhları taşıdıklarına inanırlardı. Ayrıca bu türler mükemmel eşlik edicilerdi ve sahip oldukları yüksek vücut ısıları ile günümüzde romatizma gibi hastalıklardan şikayetçi kişiler tarafınca değerleri arttırılmıştır.
Frida tüm yaşamı boyunca omurga ve ayağı ile ilgili otuzun üzerinde ameliyat ve sayısız tedavi gördü, fakat hiçbiri sonsuz acısını dindirmeye yetmedi. 1944 yılından sonra doktorlar ona yatak istirahati ve oturmasına ve ayakta durmasına yardımcı olması için vücudunu saran bir korse önerdiler. Frida bu korseyi ‘ceza’ olarak nitelendiriyor ve bu durum o dönemde yaptığı ‘Kırık Sütun (The Broken Column, 1944)’ adlı eserine ilham kaynağı olmuştur. Otoportre sanatçının kırık omurgasını bir İon sütunu olarak göstermektedir. 1944’ten beri Frida’nın sağlığı onu çelik bir korse giymek zorunda bırakacak kadar kötüleşmişti.
Sağdaki fotoğraf Diego’nun eşi Frida’yı tutkuyla öperken, 1950 yılında ABC hastanesi, Meksika’da çekilmiştir. Frida bacağından dolayı son bulmaz bir acı çekerken sağ ayağındaki morarmaya başlayan dört parmak gelecek olan kangrenin habercisiydi. Amputasyon önerilmişti. Frida bir yılını o hastanede geçirmişti. Korsesinin üzeri komünizm işaretleri ve gelen ziyaretçilerin imzaları ile renklenmişti. Odası aynalar, fotoğraflar gibi Frida’ya ait parçalarla şenlenmiti.
Ve 1953’te sağ ayağını günlüğünde uğurlar, Frida ve altına şöyle yazar:
‘Ayaklarım, kanatlarım varken size neden ihtiyacım olsun ki?’
Gelecek yıl aşırı doz morfin ile Ölüm Diyarı’na varacaktı, Frida .
‘Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umuyorum’, Temmuz 1954