Nepal: Sen mutluysan ben de mutluyum ülkesi

Bir ülke düşünün inançla şekillenmiş, inanmak her an, her dakika,  her sabah gün doğarken ve her akşam gün batarken. Öyle tereddütsüz, öyle sorgusuz sualsiz öyle içten inanan koca bir ülke.

Nepal: Sen mutluysan ben de mutluyum ülkesi

Bir ülke düşünün inancın her yeri doldurduğu; tarihi, bugünü, geleceği, otobüsleri, dağları, zamanı,  hobileri, evleri, havayı ve kalpleri… Boşluksuz ve safça.

İnandıkları şey ‘Sen mutluysan ben de mutluyum’ ve başka hiçbir isteğim yok.


Pokhara
Pokhara

Sen Mutluysan Ben De Mutluyum Ülkesi Nepal

Sevgilimin annesiyle çıktığım bu yolculukta, keşke daha önce ki tüm yolculuklarıma O’nunla çıkabilseydim diyerek geri döndüm. Kâbusum olan yol arkadaşlığı fobimi kendisiyle yenmiş bulunuyorum. İnsanların gerçek kimliği uzun bir yolculukta kendiliğinden ortaya çıkıverir. Engel olamaz, durduramaz ve rengini belli edersin yol arkadaşına.

Annemin rengi en sevdiğim renkti, yeşildi. 2000 metreye saatlerce yürüdü, karıncalı kahve içti, yamaç paraşütü yapmaması için O’nu ancak hava açık değil Everest’i göremezsin bugün ve o zaman burada yamaç paraşütü yapmanın hiçbir anlamı yok diyerek durdurabildim. 3’üncü günün sonunda İngilizce’yi tamamen sökmüş ve bir kilim için pazarlık yaparken buldum.

Hayat boyu yıkanmamış bir Sadu’ya sarılırken, hiç inanmadığı bir dini anlamaya çalışırken, hiç anlamadığı bir dilde Karma felsefesini anlatan rahibin meditasyonunda kendinden geçmişken, ormanda gergedan kovalarken, Hinduların cenaze töreninde yanan bedeni gözlerini ayırmadan izlerken, her sabah yorgunluk nedir bilmeden, kocaman bir enerji ve gülümsemeyle Nepal çayı ve surya sigarasını içerken,  şaşkınlık, sevgi ve saygıyla izledim. En güzel yol arkadaşımdı. Öyle olmalıydı nitekim aşık olduğum adamı dünyaya getiren kişiydi ve O’nun genlerinin bir kısmına aşıktım kimya açısından düşününce benim için anlamak çok güç oldu bu kültürü, kim bilir ilk kez yurt dışına çıkmış ve tercihini Nepal’den yana yapmış annem için durum nasıldı. Hiçbir yer gibi değildi.

nepal 3

İnsanlar; tanıdığım, gördüğüm, duyduğum hiç kimseye benzemiyordu.

Fakirlik bildiğim hiçbir fakirlik gibi değildi. Her şey çok gerçekti aslında ama inanmakta beynim güçlük çekiyordu. Büyük beklentilerle gidip, hayatımın dersini alarak bu ülkeye gitme ısrarım konusunda hiç hayal kırıklığına uğramadan geri döndüm.Ve biliyorum ki tekrar gideceğim çünkü nasıl ve neden sorularımın cevabını bulamıyorum. Bu seyahat bana her ne olursa olsun, şartlar benden yana olsun olmasın, bu hayatta bir gün daha nefes almanın anlamını hatırlattı. Öylesine kaptırıp, öfkeler, kızgınlıklar, hırslar içinde yaşarken durup etrafa bakmanın ve nefes almanın tadını idrak ettim. Doğaya duyduğum aşk şeklini değiştirdi.


Phewa'da bir sabah
Phewa’da bir sabah

Everest

Önünde eğildim. Etrafım 8000 metreyi aşkın dağlarla çevriliyken hiçbir talebim, isteğim, dileğim yoktu aklımda. Her şey fazlasıyla oradaydı. Bir kere daha gökyüzünden beliren bir parçasını görebilmek için saatlerce beklemek mutluluğun ta kendisiydi ve bu duygu hiçbir cümle ve hiçbir fotoğrafla anlatılamazdı.

nepal 5

Nepal’de 14 gün geçirdim. Kathmandu, Chitwan, Pokhara, Patan, Bhaktapur, Sarangoth, Nagargoth gördüğüm şehirlerdi. Her birinin ayrı bir tadı vardı sanki. Ülkeden ülkeye geciyor gibiydim. Bunun doğru olmadığını hep aynı ülkede olduğumu doğrulayan tek şey geçtiğim yollardı.Çünkü ortada bir yol yoktu.

nepal 6

Pokhara ve Kathmandu arası yaklaşık 200 km’lik bir yol olmasına rağmen 8 saat süren yolculuk hayatımın en uzun yolculuğuydu. Sanki hiç sonu gelmeyecek bir yoldaydım ve kendime devamlı ”aslolan varılacak yer değil yolun kendisi” felsefesini hatırlatıp duruyordum.Tam hasat zamanı oradaydım ve tüm ülke pirinç tarlalalarında harıl harıl çalışıyordu.Bu durum devamlı tarifsiz güzellikteki pirinç tarlaları içinde rengârenk kareler ortaya çıkarıyordu.

nepal 7

Kathmandu’da ilk günü metrekareye 30 kişi düşen Thamel Caddesi’ni tanımaya çalışmakla gecirdik. Otelden adım attığımız anda sanki her an bir yerden kafaya bir şey düşebilir, arkadan bir şey çarpabilir, bu bir at, eşşek, inek yada rikşa adı verilen bisikletli bir Nepalli olabilir, hissi tüm gün içimizdeydi. Bir kaç taksi değiştirdikten sonra artık taksilerden korkmaz olmuştuk. Çünkü dünyanın başka hiçbir yerinde bir arabayı kimse bir Nepalli kadar iyi kullanamıyordur bundan emindik. Ortada bir yol yoktu ancak gidiyorduk. Bu duruma hala şaşkınım, ‘nasıl’ sorularımdan biridir kendisi.

nepal 8


Thamel, Hippi Caddesi Freak, Durbar Meydanı, Maymun Tapınağı ve nihayet dünya gözüyle yaşayan tanrıyı görmenin ve tanrının bir çocuk olmasının hatta bir kız çocuğu olup kollarını yanlarında sıkılmışlık ve şımarıklıkla bir sağa bir sola sallamasının bizde yarattığı ”bu mudur ya gerçekten?” ifadesiyle otele dönüp Kathmandu’da bir günü Everest birasının tadıyla kapattık. Ancak yaşayan Tanrı Kumaris olmak öyle kolay bir iş değildi tabiki tahmin edersiniz anlatılan hikayelerin tümü Kathmandu’nun kargaşasıyla birleşip bütün gece hafızadan silinmeyecek rüyalara sebep oldu.Bir gece kesik hayvan başlarıyla tek başına kalan Kumaris, daha bir çok cesaret testine tabi tutuluyordu Tanrı seçilmek için. Sonrasında ise bir Tanrının tek tabanca olması gerekir düşüncesiyle, kimse Kumaris’le kötü şans getirecegine inanarak evlenmiyordu. Sabah uyandığımda, Tanrı olmanın ne kadar zor olduğunu düşünüp iyi ki insanım dedim.


 

Sezen Seçgin
Gittiği yerlerde oralı gibi davranmak bu Dünya’da en sevdiği şey, Teksas’ da; kovboy çizmeleriyle, Lakers maçında; sıcak peynir soslu cipsi ile , Tayland ‘ta; bir ara sokak boks maçı izlerken ya da muson yağmurunda şemsiyesiz, yoluna devam ederken, Nepal’de; bir Sherpa gibi sırt çantasını yükseklere taşırken, Bosna’da; bir savaş mağduru, Venedik’te festival yıldızı ve Karaburun’da; balık gibi olmayı seviyor. Gittiği yerlerde turist değil, oralı gibi olmanın yollarına düşüyor..