Gerçek demokrasinin ve temel özgürlüklerin yeniden inşaası yolunda gerçekleşen Gezi Olayları sürecinde, demokrasi, özgürlük ve bireylerin yaşam tarzına yapılan müdahaleye son verilmesi adına yapılan toplumsal tepkinin bir anda sessizce kahramanı oluyordu, Berkin Elvan.
İçine hüznü hapsetmiş bu makaleye ülkemizde toplumsal patlamanın miladı olan Gezi Olayları’nın yaşandığı 15 Haziran’ı, 16 Haziran’a bağlayan gece evine ekmek almak için çıktığı Okmeydanı’nda başına gaz kapsülü isabet ederek yaralanan ve komada 269 gün boyunca verdiği yaşam mücadelesini kaybeden Berkin Elvan’ı uğurlarken ‘İş işten geçmeden, en azından kendi adımıza mevcut durumumuzu koruyabilmemiz için, her ailede en az üç çocuk olması gerekli!’ ifadesini kullanan siyasilerimize bir soru sorarak başlamak istiyorum:
Var olan çocuklarımıza ne kadar sahip çıkıyoruz?
Ondört yaşında, mahallesi ve okulu dışında fazla tanınmayan Berkin’e, o yaşta hepimizin sorumluluklarından biri olan evin ekmeğinin alınması görevi verilmişti. Acı olan komada geçen çok uzun sürenin ardından sen gibi, siz gibi, nice bizler gibi bir annenin evladı, bir babanın çocuğu olan Berkin’in ailesinin, ölümünden sadece birgün öncesinde devletin en üst makamı tarafından ilk defa hatırlanmasıydı.
Sevgili Berkin’in ekmek almaya giderken başından vurulduğu o gün farklı bir gündü. Kendisi, havada biber gazı kapsüllerinin, plastik mermilerin uçuştuğu, toplumsal acının tavan yaptığı bir dönemde polisin attığı gaz kapsülü sonucunda yaralanmış, Gezi’deki herkesin, bütün Türkiye’nin, hepimizin oğlu, kardeşi, akrabası olmuştu. Hastanede yattığı dönemde günden güne eriyerek 45 kilodan 16 kiloya kadar düşüyor, sürekli uyuyor, gözünü açamıyor, konuşamıyor, yemek yiyemiyor, hareket edemiyordu.
Gerçek demokrasinin ve temel özgürlüklerin yeniden inşaası yolunda gerçekleşen Gezi Olayları sürecinde, demokrasi, özgürlük ve bireylerin yaşam tarzına yapılan müdahaleye son verilmesi adına yapılan toplumsal tepkinin bir anda sessizce kahramanı oluyordu, Berkin Elvan.
Söylemesi çok zor ama ne yazık ki devlet terörü çok küçük yaşta bir bedeni daha alıyordu. Masum bir çocuğun gülüşü çalınıyordu, koca bir yaşanmamış ömrün ve hayallerin çalındığı gibi. Geride ise gözü yaşlı anne ve baba, çaresiz ve üzgün milyonlar, boğazda düğümlenen kelimeler, kanadı kırılmış kuşlar, Berkin’in tellere takılmış uçurtmaları kalıyordu.
Tüm bu derinden duyulan acının, öfkenin, çaresizliğin üzerine bizlere, demokrasi şehidi Berkin Elvan’ın ardından Büyük usta Nazım Hikmet’in dizelerinde olduğu gibi haykırmak kalıyor…
Ürkek bir serçe gibi eğme başını,
Kaldır başını ve dimdik dur.
Bu senin değil, ülkemin ayıbı.
Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk.