Doğrusu insanın inanası gelmiyor. Bir bilim yuvasının TOKİ’nin üzerine konut yapmak istediği ‘antik kent’ ile ilgili açıklaması ibretlik: “Kazılar abartılıyor. Orası Bathonea olmayabilir.” Peki öyleyse soruyoruz bu acele neden?
Bir bakanlık yetkilisi “Ören yeri için İstanbul Üniversitesi’ne sormaya bile gerek yokken nezaketen kendilerine bildirelim dedik. Onlar ise yangından mal kaçırırcasına araziyi TOKİ’ye devrettiler. Bakanlığın kamulaştırma için üniversitenin görüşüne ihtiyacı olmadığı halde görüşüne başvuruyor. Bir bilim yuvasına yakışmayan, güven sarsıcı bir hareket!
İstanbul’da da ilk defa Hitit izlerinin bulunduğu Küçükçekmece Gölü kenarındaki Bathonea Antik Kenti kazılarının yapıldığı araziye TOKİ’nin konut yapmak istediğini duyuyoruz. Arkeoloji dünyasını ayağa kaldıran bu gelişmeye Kültür ve Turizm Bakanlığı da tepki gösteriyor. Resmi açıklama yapılmadı belki ama Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü araştırma yapmaya başladı bile. Bakanlık ören yeri statüsüne almak için çaba sarf ettiği arazinin TOKİ’ye devredilmesinin şokunu yaşıyor.
Bakanlık; Bu bir bilim yuvasına bu yakışmadı. Ancak buranın takipçisi olacağız. Ören yeri fikrimizden vazgeçmiş değiliz ” diye tepki gösterdi. Bakanlığın asıl korkusu arazinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca ‘afet alanı’ ilan edilmesi. Öyle bir durumda bakanlığın eli kolu bağlanıyor. İÜ ise kazıların abartıldığını ileri sürerek yapılaşmanın SİT’ten çıkarılan alanda olacağını belirtti.
TOKİ’nin görevi toplu konut inşaa etmek. Evsiz vatandaşlarımıza uygun fiyatla konut imkânı sağlamak. Ancak bunu yaparken doğal SİT alanlarına, tescilli tarihi binalara, arkeolojik SİT alanlarına saygı göstermesi bekleniyor. Ataköy sahilde tescilli Baruthane binalarının bulunduğu alanda Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na danışmadan inşaata başlıyor, bunu da kılıfına uydurarak “Tabiat Varlıkları Komisyonu’ndan izin aldım” diyerek geçiştiriyor. Aslında Koruma Kurulu’ndan izin alması gerektiğini TOKİ yöneticilerinin bilmemesine imkân yok. Lakin bir oldubittiye getirip kamuoyu uyanıncaya kadar binalar yükselir mantığını devreye sokuyor. Devletin bir kurumu alenen 2863 sayılı yasayı çiğniyor. Bunu yapanlar hakkında şimdiye kadar yasanın 65 maddesinde belirtilen 2 ile 5 yıl arasındaki hapis cezası hiç uygulanmadı.
Üniversiteye tepki büyük! Peki biz kime güveneceğiz?
Gerek sosyal medyada gerekse arkeoloji dünyasında ilgi çeken son haber için İÜ’ye de büyük tepki var. Üniversite Cerrahpaşa ve Çapa’daki binaların yenilenmesi karşılığında SİT alanında bulunan arazilerini TOKİ’ye apar topar devretmişti. Acele etmesinin sebebi bakanlığın bu arazileri kamulaştırmak istemesiydi. Kendi bünyesinde en köklü kürsülerden birini oluşturan Arkeoloji Bölümü öğrencilerinin itiraz ettiği bu devir işlemi bilim dünyasını da derinden yaraladı. Antalya Perge’de kazı ve restorasyon çalışmalarını uzun yıllardır İÜ yürütüyor. TOKİ burada konut ya da AVM yapsa üniversite sessiz mi kalacak?
İstanbul 1 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nun vereceği ret kararı ile bu ütopik düşüncenin bir an önce biteceğini umut ediyorum. Sadece ben değil tüm arkeoloji camiası aynı umudun içinde. Uzun yıllar İÜ’de görev yapıp emekli olan Arkeolog Prof. Dr. Mehmet Özdoğan da aynı görüşte. Söz konusu arazide çalışmalar yapan, bilimsel raporlar hazırlayan Özdoğan şöyle diyor; ” 1. derece arkeolojik SİT alanına asla konut inşa edilemez. Yaptım oldu diyemezsiniz. Kurul müsade etmez. SİT’ten çıkarılmış bir alan var orada. Buraya da konut inşa edilemez. SİT sınırları net olarak belirlenip koruma bandı oluşturulmalı. Bu arazileri Yarımburgaz Mağarası ile birleştirilip arkeolojik, jeolojik rekreasyon alanı yapılmalı.”
İstanbul Üniversitesi ise olayla ilgili ibretlik bir açıklama yaparak, “Üniversite özetle diyor ki; TOKİ ile apar topar protokol yapmadık, çalışmalar 2011’den beri sürdürülüyor, geçtiğimiz Ocak ayında sonuçlandırdık. 1. derece arkeolojik SİT’e ağaç bile dikilmesi mümkün değilken herhangi yapı zaten yapılamaz. Koruma Kurulu kararı ile 2010’da SİT alanından çıkarılan alanda yapı uygundur. Diğer kazı alanı göle uzanan kültürel bir alan oluşturması için TOKİ’ye devredilmesi uygun görülmüştür. Tahsisi yetkisi sadece üniversitemize ait olmayıp Başbakanlık’ın uhdesindedir. ”
Asıl can alıcı nokta sona saklanmış. Bu alanın Bathonea bile olmadığını ileri süren üniversite kazıların abartıldığı görüşünde. İşte o açıklama: ”Söz konusu eski yerleşmenin Bathonea olmadığı konusunda kazının bilimsel danışmanlarından üniversitemiz öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Tekin’in yazıları bulunmaktadır. Bu bağlamda bilimsel olarak Bathonea olduğu kanıtlanmamış bir ‘Thrakia Geç Antik Dönem/Erken Bizans (köy)’ yerleşkenin Bathonea olarak adlandırılması bilimsellikten uzaktır. Ayrıca kazı alanında Hititler’e ve Hitit Dönemi’ne ait herhangi bir kent, yerleşim ve yapı kalıntısı bulunmamaktadır. Hititler’e ait olduğu iddia edilen kimi küçük buluntuların arkeoloji bilimi çerçevesindeki akademik bir yaklaşımla değerlendirilmesi gerekmektedir. Hititler’e ait olduğu iddia edilen kimi küçük buluntuların değerlendirilmesi popülist değil akademik yaklaşımlarla gerçekleşecektir.”
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılındaki Bathonea kazı sonuçlarını görünce araziyi kamulaştırarak ören yeri statüsüne almak istedi. Bu yönde raporlar hazırlandı, bilimsel gerekçeler belirlendi. Bakanlık, İstanbul’un ilk ören yeri için İstanbul Üniversitesi’ne de görüşünü sordu. Üniversite arazinin elinden çıkacağını anlayınca apar topar TOKİ ile anlaşma yolunu seçti. 9 Ocak’ta yapılan protokole göre TOKİ üniversitenin Çapa ve Cerrahpaşa’daki binalarını yenileyecek, Avcılar’daki kampüste sosyal tesisler yapacak, bunun karşılığında da üniversiteye ait 7 parsele konut inşa edecek. TOKİ, 1. derece arkeolojik SİT alanında konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Koruma Kurulu’na geçen hafta resmen başvurdu. Şimdi kurulun kararı merakla bekleniyor.
Neolitik çağa ait izler
Bizans sarnıcı, bazilika kalıntıları, yeraltı su kanalları bölgenin önemini ortaya çıkardı.
Kocaeli Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün, 2006 yılında Küçükçekmece Gölü havzası içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı izni ile 2 yıl yüzey araştırması yaptı. Buluntular oldukça ilginçti. Neolitik Dönem hatta Paleolitik Dönem buluntularına bile rastlayınca 2009 yılında bilimsel arkeolojik kazı için bakanlıktan izin aldı. Bu sırada da arazinin SİT dereceleri belirlendi. İlk iki yıllık kazılarda önemli buluntular elde edildi. Bölgede sürdürülen yüzey araştırmaları ve kazı çalışmalarında 800.000 yıl öncesinden itibaren tarımın başladığı Neolitik Dönem, Tunç, Demir ve Antik Çağları (Helen, Roma ve Bizans) kapsayıp Osmanlı Dönemi sonlarına ulaşan kesintisiz bir zaman dilimine ait önemli arkeolojik verilerle karşılaşıldı.
Bunlar arasında M.Ö. 7000’lerde Avrupa’ya tarımın İstanbul üzerinden ulaştığını kanıtlayan çakmak taşından tarım aletleri, günümüzden 2700-2600 yıl öncesine ait iki antik liman ve dünyada keşfi yapılan üçüncü antik fener, Hititlere ait olduğu düşünülen 2 adet yapı adak heykelciği ile yine Hitit dönemi pişmiş toprak eserler, antik Roma yolları, Bizans sarnıcı, bazilika kalıntıları, yeraltı su kanalları bölgenin önemini ortaya çıkardı.
Kazı, her geçen yıl daha da iyi sonuçlar vermeye başladı. Dünyanın en önemli 10 kazısı arasına giren Bathonea kazıları özellikle 2013 yılı kazı sezonunda arkeoloji dünyasının tüm dikkatlerini üzerine çekmeyi başardı. Ne var ki bu çalışmalar bazı çevreleri rahatsız etti.
Arazide İstanbul Üniversitesi bilimsel tarım uygulamaları yapıyordu. Üniversite kendisine ait 3. derece arkeolojik SİT alanında tekno-park yapmak istedi. Bu nedenle 1 No’lu Koruma Kurulu’na müracaat edilerek yaklaşık 200 hektarlık 4434, 4435, 5955, 5951 numaralı parseller 2010 yılında anlaşılmaz bir şekilde SİT’ten çıkarıldı. Çünkü arazinin bir tarafı 3. derece SİT alanıyken diğer tarafı 1. derece SİT alanıydı. İki SİT alanı arasında kalan parsellerin SİT’ten çıkarılmasının akla ve mantığa uyacak bir yanı yoktu. Şimdi bu araziler konut yapımı için TOKİ’ye devredildi.
Bathonea kazıları İstanbul tarihine ayna tutacak
2013 yılı kazılarında ortaya çıkan bilimsel veriler Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Valiliği’ni de heyacanlandırdı. Bakanlık bölgenin ören yeri olması için uzmanlara rapor hazırlattı. İstanbul’un ikinci tarihi yarımadası olarak yeni bir turizm çekim merkezi olması planlandı. Efes, Troya, Bergama gibi ören yeri statüsü kazandırılarak bir yandan turistlerin bu bölgeyi ziyaret etmesi düşünülürken diğer yandan İstanbul’un karanlıkta kalmış dönemlerini açığa çıkarmak amacıyla bilimsel arkeolojik kazıların sürdürülmesi hedeflendi.
Yerleşime uygun değil mi? Tarihimize sahip çıkalım!
Yüzyıllardır göl kıyısı ve havza içinde yerleşen birçok medeniyete ait yapıların, yaklaşık 300 yılda bir depremlerle birçok defa yıkıldığı ve bölgenin bu nedenle terk edildiği arkeolojik kazı çalışmalarında bilimsel olarak ortaya konmuştu. Jeolojik açıdan yerleşmeye uygun olmayan bu alanın TOKİ tarafından yerleşime açılmak istenmesi de başka bir tezat oluşturdu. Diğer yandan TOKİ’nin konut yapmak istediği 4440, 4441 ve 4450 numaralı parseller ise 1. derece arkeolojik SİT alanı içinde kalıyor. 2863 sayılı yasa SİT alanlarında inşaat izni vermiyor. Aynı zamanda bu parsellerde Bathonea bilimsel kazıları devam ediyor. Ancak TOKİ tüm bunlar yokmuşçasına bu parsellerde konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na müracaat etti. Aynı zamanda da Küçükçekmece ve Avcılar Belediyesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yazı gönderip görüşlerini sordu. Üniversite ile yapılan protokolün hatırlatıldığı yazıda şöyle denildi:
”İstanbul Üniversitesi mülkiyetinde bulunan Avcılar ilçesi Tahtakale Mahallesi 4434, 4435, 4440, 4441, 4450, 5951 ve 5955 nolu parseller ile Küçükçekmece Halkalı Mahallesi 4651 nolu parselleri kapsayan alanlara yönelik hazırlanacak imar planı çalışmalarına altlık teşkil etmek üzere meri imar planları ile görüşlerinizi, projelerinizi, ileriye dönük planlarımızı idaremize bildirin.”