Çocuk mahkumların yaşadıkları: Bundan sonra biz doktorluk yapacakmışız, müdür öyle dedi. Hasta çocuklara ve mahkumlara önce biz bakacakmışız. Aç ağzını, öhö öhö de. Sırtını aç, nefes al. Sonra da yaslı gittim şen geldim, aç koynunu ben geldim.
Yaslı gitmiştik fakat şen gelmiştik. Nah şen gelmiştik. Bak, şu bebelerin haline bak! Bak! Bize askerdeyken öğretmişlerdi: Çıktık açık alınla on yılda her savaştan, şimdi de bebelere söyletiyorlar. Askerliğim biteli otuz sene oldu be, hala kıçımızda donumuz yok. Açık alınla çıkmıştık her savaştan, açık alınla. Nah çıkmıştık açık alınla her savaştan!
Çocuk Mahkumlar
Barry Levinson’ın yönetmenliğini yaptığı, 1996 Amerikan yapımı ”Sleepers” Türkiye’de ”Kardeş Gibiydiler” adı ile oynatılan filmde, 1960’lı yılların atmosferinde ”Hell’s Kitchen” da ilk gençlik dönemlerini yaşayan Shakes, Michael, John ve Tommy adlı dört arkadaş, Yaşlı hot dog (sosisli) satıcısının el arabasını şaka olsun diye kaçırır ve metro istasyonunun girişinde istenmeyen bir kazaya neden olurlar. New York’da bulunan Wilkenson Center Hapishanesi’nde bir yıllık cezalarını çekmeye başlarlar. Cezaevinde ki görevli gardiyanların şiddetine ve tecavüzlerine uğrayan arkadaşlar, on üç yıl sonraki intikam gününe kadar, yaşadıkları travmanın etkisinden kurtulamazlar. ”Bu filmde anlatılanlar, yaşanmış olayların yeniden hatırlanmasıdır. Onlar, kan, ateş ve gözyaşı içinde, duvarların karanlığında ışığı ve suyu aradılar. Bu filmi onlara, el yordamı ile ışığı ve suyu arayan küçük arkadaşlarıma adıyorum.” Seksenli yılların başında ”Duvar” filminin yönetmeni Yılmaz Güney, çocuk mahkumların yaşadıkları üzerine çevirdiği kamerası ile umudun yeşermeden soldurulmasına dikkatleri çekmiştir. Duvar filminde, gardiyan Ali Emmi (Tuncel Kurtiz), çocukların yaşadığı acılar karşısında dayanamaz ve gecenin karanlığına çığlığını bırakır:
Bundan sonra biz doktorluk yapacakmışız, müdür öyle dedi. Hasta çocuklara ve mahkumlara önce biz bakacakmışız. Aç ağzını, öhö öhö de. Sırtını aç, nefes al. Sonra da yaslı gittim şen geldim, aç koynunu ben geldim. Yaslı gitmiştik fakat şen gelmiştik. Nah şen gelmiştik. Bak, şu bebelerin haline bak! Bak! Bize askerdeyken öğretmişlerdi; ‘Çıktık açık alınla on yılda her savaştan’, şimdi de bebelere söyletiyorlar. Askerliğim biteli otuz sene oldu be, hala kıçımızda donumuz yok. Açık alınla çıkmıştık her savaştan, açık alınla. Nah çıkmıştık açık alınla her savaştan!
Çocuk mahkumların hayalleri acıları
Duvarı kıramayan erkek, kadın ve çocuk mahkumların hayallerine, acılarına ve isyanlarına tanık olduğumuz bu filmde, karakterlerden ”Ekip Başı”nın bir çocuk tutukluya bağırdığı gibi ”Kendine sahip ol, yoksa seni de düzerler!” koğuşlar aslında cehenneme açılan kapıların ta kendisidir. Suçlu çocukların korkutularak sindirilmesi, taciz ve tecavüze uğraması, dayak… Türkiye Çocuk Cezaevleri’nde halen geçerli olan uygulamalardır.
Bankaların uygun faizle verdikleri tüketici kredileri, hoş kokulu ve köpüklü şampuanlar, lüks otomobillerin içinde bekleyen güzel kadınlar, evlilik ve yemek programları, pop şarkıcılarının klipleri… Yaşam bir reklam, o da biter. Sonra mahkemeye gidecek çocukların isimleri megafondan okunur: Hırsızlar, gaspçılar, dilenciler, dolandırıcılar, polise taş atanlar… Hakim amcalarının karşısında yüzlerinin yanmaması için heyecanlarını ve korkularını bastırmanın yollarını arayan çocuk adamların saati başlar, geceler uzundur kör ampulün ışığında.
Suçlu Çocuk İstatistikleri:
Adli sicil verilerine göre her yıl ortalama 150 bin çocuk suç işlerken, bu çocukların 3’te 1’i mahkum oluyor. 2011’de Çocuk ve Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri’ne elli bin dava açılmıştır. Bu davalarda yüz elli bin çocuk yargılanmıştır. Bunlardan 28 bin 306’sı çeşitli cezalara mahkum edilmiştir. Bu çocukların 128 bin 856’sı erkek, 12 bin 56’sı ise kız çocuğudur. Suç işleme yaşı verilerine göre en fazla sırayı 16 ila 18 yaş arasındaki çocuklar alıyor. Aynı yıl içinde açılan 49 bin 792 davada 6 bin 386 çocuğa hapis, 13 bin 278 çocuğa para cezası verilirken, 1628 çocuğun ise hapis cezasının ertelendiği görülmektedir. Hükümlü ve tutukluların işlediği iddia edilen suçlar baz alınarak bakıldığında, ilk sırayı 258’i çocuk ve 25 bin 951’i yetişkin olmak üzere 26 bin 209 kişi ile uyuşturucu ticareti görülmekte ve bunu adam öldürme ve hırsızlık suçları takip etmektedir. Adli istatistiklere göre 18 Yaş altı dava rakamları: 2005: 52 bin 767 2006: 60 bin 125 2007: 33 bin 263 2008: 32 bin 906 2009: 40 bin 687 2010: 47 bin 386 2011: 49 bin 792
Manisalı Gençler Davası:
26 Aralık 1995 tarihinde Manisa’da bir grup çocuğun, tren vagonuna ”Paralı Eğitime Hayır!” sloganını yazması ile geniş çaplı operasyonlar yapılır, evler basılır ve on altı genç gözaltına alınır. Duvarlara slogan yazmak, bildiri dağıtmak, molotof kokteyli atmak, gizli bir örgüte üye olmak ile suçlanan gençler, Türkiye Cumhuriyeti’nin polisleri tarafından sayısız işkenceye maruz bırakılırlar. Olay kamuoyunda ”Manisa’lı Gençler Davası” olarak bilinmektedir. ”Götürmeyin kızımı, o daha çok küçük” çocuğu, polis tarafından götürülen bir annenin bu cümlesi kirli bir davanın sembolü olmuştur.
Manisalı Gençler Davası 14 Mart 1997 tarihinde, Manisa Sulh Ceza Mahkemesi’nin ”İzinsiz yazı yazmak” suçlamasında verdiği beraat kararı ile düşmüştür. 28 Ekim 2000 tarihinde de İzmir DGM (Devlet Güvenlik Mahkemesi) gençlerin ifadelerinin işkence altında alınması ve başka kanıt bulunamamasından dolayı beraat ile sonuçlandırmıştır. İşkenceci polisler ise 15 Ekim 2000 tarihinde toplam seksen beş yıla mahkum edilmişlerdir.
Manisalı Gençler Davası, devletin kendi çocuklarını nasıl korkutup, sindirerek, kişiliksizleştirmesi açısından acı bir örnektir. Kamu görevlilerinin mahkum edilmesi, sonraki yıllarda hapishanelerdeki çocuklara kötü davranışları engellemeye yetmemiştir.
Çocuklarımızı Yalnız Bıraktık
Yaklaşık üç yıl önce, Adana Pozantı M Tipi Cezaevi Çocuk Koğuşu’nda 17 yaşındaki Y.A. ölü bulunur. Cinayeti ise on yaşındaki başka bir çocuk tutuklu üstlenir. TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Cezaevi Heyeti, yaptığı incelemelerde, cinayet raporu tutmayarak, olayın karanlıkta kalmasına neden olmuştur. On yaşındaki bir çocuğun, kendisinden yedi yaş büyük birinin kaburgalarını kırarak, asması mümkün müdür? Bu sorunun yanıtı hiç merak edilmemiştir. Komisyon cinayeti görmezden gelerek, tutuklu ve mahkum çocuklara işkence iddiaları ile ilgili sorular sormuş ve inceleme sonucu: ”Cezaevinde bulunan otuz iki çocuğun aileleri aracılığı ile kamuoyuna aktarılan, cezaevi müdürleri ve infaz koruma memurları tarafından çocukların üzerilerine soğuk su döküldüğü, sonrasında plastik su borusu ile dövüldükleri, daha sonra da vücutlarına açılan yaralara tuz basarak işkenceye maruz kaldıkları iddiaları soruşturulmuştur. Çocuklar ile yapılan görüşmelerde, bu tarz bir olayın yaşanmadığı, idare tarafından kendilerine karşı bir kötü muamele ve işkence olmadığı ifade edilmiştir.” raporunu kamuoyuna duyurmuştur. Çocuklardan hangi ortamda ifade alındığını tahmin etmek hiç de zor değildir. ”Allah devletimize zeval vermesin” türü telkinlerin verildiğini anlamak için medyum olmaya gerek yoktur.
2012 yılının başlarında, aynı cezaevinden cinsel istismara uğrayan çocukların dramı basına yansır ve çözüm olarak Adalet Bakanlığı, Adana’daki çocukların, Ankara Sincan Çocuk ve Gençlik Kapalı Cezaevi’ne sevkinin gerçekleştirilmesi konusunda talimatını verir. Kamuoyu yapılan bu sevkle sorunun çözüldüğünü sanarak, büyük bir yanılsamaya düşürülmüştür. Sincan’da yaşatılacak şiddetin, Pozantı’dan hiç farkı olmayacaktır. Pozantı’dan, Sincan Cezaevi’ne gelen çocuklardan S.U. ve M.K. ilk geldiklerinde kaba dayak ile karşılaştıklarını, iki gün hücrede tutulduklarını belirtirken, çocuklardan birinin bu kaos ortamında çıkan arbede sırasında parmağının kırıldığını ve revire götürülmediğini de söylemişlerdir. Parmağı kırılan çocuk cezaevine gelen Hukuk Komisyonu’na, parmağının acısının çok olduğunu, buna dayanamadığından, ağrıyı gidermesi için parmağına ‘Pril’ sürdüğünü söylemiştir. Komisyon Üyelerine, gardiyanların kendilerini tehdit ettiğini söyleyen çocuklar; ”Gardiyanlar, bizim buradan dışarıya haber ulaştırmamızı istemiyorlar. Bize; ‘Eğer buradan dışarı haber çıkarsa, burayı Pozantı’dan beter yaparız. Sizi adlilerin yanına koyarız. O zaman görürsünüz Pozantı mı, Sincan mı?” diye ruhsal işkenceyi de belirtmişlerdir.
2 Aralık 2013 tarihinde Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan M.K ve F.T sabahın erken saatlerinde gardiyanların ani baskını ile uyandırılmıştır. İnfaz Koruma Memurları tarafından, çocuklara ”Kemik Testi” yapılacağı ve Ankara’ya götürülecekleri söylenmiştir. Ankara’ya götürülmelerinin esas gerekçesini öğrenmek isteyen çocuklar, cezaevi müdürü ile görüşmek istediklerini gardiyanlara söylerler. Bir iki saat beklemenin sonucunda, sekiz kişilik koğuşta on bir kişi kalan çocukların yanına cezaevinin tüm gardiyanları gelir, M.K ve F.T’yi zorla koğuştan çıkartmak isterler. Koğuşta kalan diğer çocuklar da uygulanan şiddete karşı durunca, kötü muamelenin boyutu büyür. Tüm çocuklar koğuştan çıkartılarak, ayrı ayrı hücrelere kapatılır.
M.K ve F.T elleri arkadan kelepçeli durumda on dört saat cezaevi ring aracı ile Ankara’ya getirilir, burada kamerası olmayan odalara alınarak, çıplak aramaya maruz bırakılırlar. Kendilerine ”Kemik Testi” yapılacağı söylenen çocuklar, daha sonra Sincan Çocuk ve Gençlik Kapalı Cezaevi’ne sevk edildiklerini öğrenirler.
Mayıs 2013, ÇHD (Çağdaş Hukuçular Derneği) İzmir Şubesi, yaptığı basın toplantısında, Şakran Çocuk Cezaevi’nde yaşanılan işkence ve onur kırıcı davranışları kamuoyuna duyurmuştur. Elde ettikleri bulgulara göre, Cezaevi Müdürlerinin ve İnfaz Koruma Memurları’nın çocuklara yoğun şiddet uyguladığı, süngerli odalara kapattıkları, kameraların devre dışı bırakılarak, plastik kelepçe takıldığı ve her türlü istismarın yapıldığını söylemiştir. 1 Ocak 2014 tarihinde Sincan Gençlik ve Çocuk Cezaevi’nde sabah sayımı sırasında, İnfaz Koruma Memurları ile tutuklu çocuklar arasında sonu işkence boyutuna varacak şiddet olayları meydana gelmiştir. Tutuklu çocuklardan birinin hastalığından dolayı, sayım sırasında hazır olmamasından ve İnfaz Koruma Memuru’nun ısrarla sayıma katılmasını istemesi sonucunda Koğuşa Kırk civarında gardiyanın çağrılması ile çocukların dövülmesi olayı yaşanmıştır. C-10 Koğuşundaki olayları duyan C- 12 Koğuşundaki diğer tutuklu çocuklar, arkadaşlarını merak ederek görüşmek ister. İnfaz Koruma Memurları’nın kapıları kapatmasından dolayı, ”Mazgal” kapaklarına vurarak olayı protesto eden çocuklar, daha sonra kendilerine de saldırı olabileceği olasılığını düşünerek, masa ve yataklardan barikat kurarlar.
Barikatı aşamayan İnfaz Koruma Memurları, önce tazyikli su, sonra da göz yaşartıcı gaz kullanarak çocukları etkisiz hale getirirler. Elleri arkadan kelepçelenerek, Sincan Devlet Hastanesine götürülen çocukların doktorlarla görüştürülmesi engellenmiş, tekrar cezaevine döndüklerinde ise, çıplak aramaya maruz bırakılarak, müşade odalarında kıyafetsiz ve yataksız tutulmuşlardır. Olaylarla ilgili Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı soruşturma başlatıldığını belirterek, ”Bizzat Bakanlık olarak biz idari soruşturma başlattık. Ayrıca idari tahkikat başlatıldı. Bunlar doğru olmayabilir de ama bizim elde ettiğimiz verilerle şu anda Bakanlığın incelemeleri çerçevesinde bu yönde olan verilerdir. Cezaevinde bulunan gerek çocuklar olsun, gerek gençler, gerekse diğer yaşlardaki insanlar olsun hepsi bizim insanlarımızdır. Bize emanet. Milletimizin evlatları. Bunları korumak da devletimizin görevidir. Burada yanlış yapan birisi olduğu zaman, bizim bu yanlışı himaye etmemiz asla mümkün değildir. Bunu tespit ettiğimizde gereğini mutlaka yaparız.” beyanatını vermiştir.
Islah Edilmesi Gereken Sistem
Gereği yıllardır yapılmamaktadır. Şiddet, istismar, kişiliksizleştirme ıslah etmenin her zaman önünde olmuştur. Çocuk Cezaevleri’nde halen uygulanmakta olan şiddete dayalı bu sistemin tamamen değişmesi gerekmektedir. Aslında, gelişim çağında olan çocukların ıslahı için, ıslah edilmiş yönetici ve İnfaz Koruma Memurları’na gerek duyulmaktadır. Adana Fotoğraf Amatörleri Derneği (AFAD) Pozantı M Tipi Cezaevi’ nde bulunan 237 çocuk için, olayların geçtiği dönemde bir proje hazırlamıştır. Çocuklara fotoğraf ve sinema dersleri vererek üretmelerini sağlamayı ve sonrasında, ortaya çıkan film ve fotoğrafların sergi ve festivallerde yer almasını sağlayarak, çocuk tutuklulara başka bir dünyanın mümkün olabileceğini göstermek istemişlerdir. Bürokrasinin çarkları bu projeye destek vermeyerek, beton ve demirin soğukluğunu çocukların üzerinden çekilmesini önlemiştir. ”Toplama Kampı” anlayışına son vererek çocuk cezaevlerindeki, İnfaz Koruma Memuru’ndan, müdürüne kadar mevcut cezalandırma anlayışı değiştirilmelidir. Cezanın amacı çocukları örselemek değil; yaşam için, ailelerinin yapamadıklarını yapıp, hazırlamak olmalıdır. Yaş guruplarına göre koğuşlar oluşturulmalı, çocuğun gelişimi gözetilerek ”Danışmanlar” ve ”Gelişim Uzmanları” tarafından çocukların kişisel sorunlarına çözümler üretilmelidir. Cezaevleri ıslah etme özelliğine kavuşturulmalı, çocukların eğitim ve öğretimleri sağlanmalıdır. Sanatın, sporun önündeki engeller kaldırılmalı; çocukların sınırsız erişimi olmalıdır. Yoksa dünyaya suçun penceresinden bakmaya devam edecek olan çocuklar, kanamaya devam edecektir.