Tüm insanlık mükemmel ilişki peşinde koşmakta ve en mükemmeline ulaşmak istemekte. En zengin fakat en romantik olsun, en seksi fakat en bonkör olsun, en esmer fakat en hamarat olsun. Bütün bu özellikleri taşıyan var mı? Varsa eğer nerede her biri?
İkili ilişkilerde yaşadığımız temel sorunlardan biridir teslimiyet. Genelde ilişkide bir taraf hep eksik kalır. Bu beklentilerimizle inşa ettiğimiz gelecek düşlerimizden kaynaklıdır ve aradığımız/beklediğimiz kriterlere göre tam ve bütün değildir kimse… İlişkide eksik kalınan taraf aslında ilişkinin özünü oluşturur. Kiminin maddi, kiminin manevi, kiminin bedensel kimininse ruhsal ihtiyaçları yanıt bulmaz birlikteliğin içinde iken.
İşin görünmeyen ve kabul edilemeyen bir yüzü var ki o da bütünüyle tamamlayan/tamamlanan ilişki yoktur. Tam olarak burada devreye teslimiyet giriyor. Kişiyi olduğu gibi kabul etmek düşüncesi değil direkt olarak eylemi kendisini öne çıkartıyor (Burada şiddet uygulayan, hakaret eden, baskıcı kişilikleri kabul etme düşüncesini saymıyorum). İlişki içerisindeki teslimiyet, kendi varoluşun ile onun varlığını onurlandırman ve bütünleşip BİR olmanın yolunu açarak “O” olmayı getiriyor. İşte o zaman eksik gibi gelen şeylerin bütünü döngünün içinden çıkarak kişinin hayatında mutlu bir dönüşüm gerçekleştirmeye başlıyor.
İlişkilerin bitme nedenleri o kadar çok ki saymakla bitmez fakat birinde kaybettiğin ve bulamadığın şeyi yeni ilişkinde veren sistem bu seferde onda seni başka bir eksiklik ile bırakıyor. Örneğin, biriyle sosyal anlamda aktif bir hayat sürerken eksik olan şey maddiyat ise diğer ilişkinde maddi boyutun yüksek fakat sosyal hayatın eksik kalıyor. Döngü, kimlik değiştirerek devam ediyor anlayacağınız. İşte temelde fark edilmesi gereken şey ilişkinde o an elinde olan tüm kaynakları kullanıp senin için değer olan birlikteliği ayağa kaldırmak ve ondaki sorunu yok etmektir. Biraz fedakarlık, biraz teslimiyet fakat en çok sevgi ile mükemmel ilişki mümkün hale gelmeye başlar…
İnsan olarak tamamlanmaya geliyoruz ya dünyaya, en büyük eksiklik aslında zihnimize kazıdığımız düşüncelerden başka bir şeyde değil. Burada da farkındalık ile yola çıkarsak temelde sorun olan şeyin basit bir dokunuşla bambaşka bir boyuta geçtiğini görürsünüz. Fakat bizler yaşamlarımız boyunca en kolaya ulaşmanın çabasında olduğumuz ve değişime ayak uydurup onunla bütünleşmek yerine kaçmayı seçtiğimiz için mutsuzluk da bizim diğer gerçekliğimiz haline dönüşüyor birdenbire…
Olanı kabul etmek…
Bir yandan mistik dünya içinde yer alıp, olan her ne ise olması gerektiği için olmaktadır deyip sonra elde olana bakıp bu eksik diyebilmek henüz yolun tamamlanmamış olduğunu göstermekte bizlere. Bu sebepten ötürü, gerçek benliğimize varabilmemiz için yapmamız gereken şey OL’durmaya değil, OL’an ile OL’maya niyet edip teslim olmak gerekiyor yaşam akışına. Gerçeklik AN’dan sonra bizimle ve açılan kapılar, aydınlanan yollar ve gelen fırsatlar artmaya başlayacaktır diye düşünüyorum.
Mükemmel ilişki vardır…
OL’ana teslim olmuş bir BEN’lik ile mutlak gerçekliğini fark ederek olacaktır. En mükemmeli bulmak değil, elde olan ile en mükemmel hale gelmektir AŞK…