‘Kültürüne, insanlarına, tabiatına alışık olmadığın yepyeni bir ülkeye günün birinde tayinin çıkar, tası tarağı toplar vatanından, kurulu düzeninden, yaşam stilinden, annenden, babandan, kardeşinden, yere göğe koyamadığın yeğeninden, arkadaşlarından ayrılır, hatıralarını kalbine gömüp, valizine sığdırabildiğin kadar eşyanla, eşinle el ele tutuşup seni sürprizlerin beklediğinden bihaber, yeni hayatına doğru çıkarsın uzun bir yolculuğa…’ Figen Gündüz Letaconnoux
Ben size bu yazımda Figen Gündüz’ün sanatçı kişiliğinden çok, yazdığı bir kitabıyla ilgili bir şeyler yazmak istiyorum. Figen Hanım, bizim edebiyatımızda modern zamanlarda Afrika ile ilgili böyle bir çalışma yapan tek kişi belki de. Araştırırsanız başka yerlerle ilgili başka kitaplara rastlamanız mümkün. Ancak Afrika ile ilgili böyle derli toplu ve dişe dokunur bir çalışmanın olmadığını görürsünüz. Şunu da belirtmeden geçmemeliyim, ki Afrika ile ilgili gezi programları, televizyon yayınları çok. İnternette araştırırsanız bulursunuz…
Peki, kitabı farklı kılan ne ? Kitap, adıyla bunu ortaya koyuyor zaten: Yaşamımdan Süzülen Afrika. Figen Gündüz, buraları yaşamış, yaşıyor. 2006’dan beri Afrika’da. 352 sayfalık nefis kitapta anlattığı Angola, Kenya, Zambiya, Reunion, Mairitius, Kamerun ve Ruanda’da yaşamış. Gözlemleri çok gerçekçi, sağlam ve güvenilir. Bazıları da çok üzücü maalesef… Kitap, Siyahinci Yayınlarından çıkmış, İstanbul 2013 tarihli. Bol fotoğraflı, özel kağıda, özene bezene basılmış. Albenisi bol… Bir seyahat kitabı olarak okumadım ben ama… Daha çok bir roman tadı var… Bir de çok ince bir duyarlılık seziyorsunuz, sanatçı bakışı… Vatanından ayrı, başka bir ülkede kısa veya uzun süreli çalışan kişilerin hayatına, Expat Hayatı deniyor. Figen Hanım böyle bir hayat sürüyor. Bu hayatı şöyle ifade ediyor: ” Kültürüne, insanlarına, tabiatına alışık olmadığın yepyeni bir ülkeye günün birinde tayinin çıkar, tası tarağı toplar vatanından, kurulu düzeninden, yaşam stilinden, annenden, babandan, kardeşinden, yere göğe koyamadığın yeğeninden, arkadaşlarından ayrılır, hatıralarını kalbine gömüp, valizine sığdırabildiğin kadar eşyanla, eşinle el ele tutuşup seni sürprizlerin beklediğinden bihaber, yeni hayatına doğru çıkarsın uzun bir yolculuğa. Sevdiklerinden ayrıldığın o gün bir hıçkırık düğümlenir boğazında, ağlayabilsen rahatlayacağının bilincindesindir, ama nafile. Didinir, uğraşır kendine yepyeni bir hayat şekillendirirsin o yeni taşındığın ülkede. Zamanla uyum sağlar ve yeni hayatına kendin gibi vatanından, ailesinden, çocuklarından, kısacası tüm sevdiklerinden geçim gailesi uğruna ayrı düşmüş eş dost çevresini de dahil edersin. Expat hayatı aslında maceralarla dolu, insanı heyecanlandıran, adrenalin oranı yüksek, dışarıdan bakana sihirli bir kutu izlenimi uyandıran, birçok kişinin cesaret edemediği ama imrendiği ancak içinde yaşayanın gerçekten çok güçlü duygusal bir yapıya, bir o kadar da maceraperest bir doğaya sahip olmasını gerektiren, keyifli olduğu kadar zorlukları da bünyesinde barındıran yaşam şeklidir.
Yurt dışında yaşama cesareti gösterenlerle, bunu bir hayat tarzı olarak seçenlerin aslında yukarıdaki satırları ne kadar iyi anladıklarını tahmin etmek zor olmasa gerek. Çünkü hakikaten çok da kolay olmayan bu yaşam biçimi, bir zaman sonra bazılarında aidiyet duygusu sorunlarına neden olabiliyor. Kim bilir, belki de, gerçek yurt insandan böyle bir öç almakta, kendini hiç unutturmamaktadır… Kitapta, Afrika ile ilgili aradığınız her şeyi bulmanız mümkün desem, umarım abartmış olmam… Bitki örtüsünden, hayvan varlığına, çaydan, güle; Big 5 ‘ten, kızların para için satılmasına, kızların sünnet edilme geleneğinden, feministlerin Umajo Köyüne; Afrika ile ilgili filmlerden, cesur mzunguların (beyazların) hayat hikayelerine; yeşil lal taşı Tsavorit’ten, 999 yıllığına beyazlara kiralanan Kenya topraklarına kadar… Ha bu arada köle ticaretini de unutmayın… Yazarın bizzat katıldığı safariler de önemli… Goril safari, altın maymun safari… Beni en çok etkileyen bölümler hiç şüphesiz, insanın insana ettikleri… Ruanda’daki katliamlar…Hutuların, Tutsilere uyguladığı soykırım… Ülke nüfusunun %10’nun yok edildiği 20.yüzyılın yüz karası eylemler… İnsanın, insan olmaktan utandığı; Birleşmiş Milletlerin, Serebrenitsa’da olduğu gibi seyirci kaldığı, insanlığımızın büyük trajedileri…
Kitabın sonlarına doğru yer alan bu bölümleri, yüreğiniz dayanırsa, okuyun… Figen Gündüz Letaconnoux, bir seyahat kitabı yazmamış hiç şüphesiz. Bir insanlık kitabını kaleme almış… Bize, bizi gösteren bir ayna tuttuğu için kendisine teşekkür ediyorum… Ve umuyorum ki Afrika’nın henüz yaşamadığı ve yazmadığı ülkelerini de yaşar ve yazar…
Figen Gündüz Letaconnoux: 1965 İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Roche ile başladığı profesyonel iş yaşamına, Boğaziçi Üniversitesi’nde İş İdaresi Programını da tamamlayarak devam etmiş; tanınmış bazı firmalarda yönetici pozisyonunda bulunmuş… Bu arada bir koltuğa birden çok karpuz sıkıştırma becerisini göstererek; seramik ve fotoğraf eğitimleri almış.2006 yılından beri Afrika’da yaşıyor. Angola’da, Kenya’da yerel sanatçılardan resim ve ahşap baskı konusunda eğitimler almayı da ihmal etmeyen sanatçı, şimdilerde çalışmalarını Addis Ababa’da kendi atölyesinde sürdürüyor.
Kendine ait baskılarını http://www.figengunduzletaconnoux.trat.net sitesinde paylaşmakta. Bence görülmeli…