Soğuk ve ürkütücüdür mezarlıklar çoğu insana göre. Ama ben ne zaman gitsem dünyada bulamadığım huzur o beyaz taşlardan eser yüreğime. Yalandan gerçeğe geçiştir mezarlık kapısı. Zaman ve mekandan arınmış sonsuz ruhların 2 metrekarelik temsili mekanları…
Mezarlıkta Anneler Günü
Merhaba!
Ölümü hatırlamaya geldim. Huzurunuzun esintisinden bir parça almaya geldim. Bin bir renkli rüyalardan uyanıp, tüm renklerin birleştiği beyazların boyutunda birlendiniz. Selam olsun!
Kim bilir ne hayatlar yaşandı bu mezar taşlarının sahiplerince. Kimi yaşını almış, görmüş geçirmiş. Kimi hayatının baharında ve kimisi henüz çocuk masumiyetinde bir ruhken dünya sahnesindeki rolünü tamamlamış. Bu toprağa bırakmış son emanetini. Çiçek olmuş toprağının üstünde “Hayat oyunu devam ediyor. Siz yönetmeni ve oyuncusu olduğunuz rüyanıza devam edin. Bizim perdemiz kapandı. Rüyamız bitti. Gerçeğe uyandık. Çiçek açtık” dercesine…
Bugün anneler günü! Seni temsilen geldiğim mezarının başındayım.
Biliyorum orada, karanlıkta, soğukta, daracık yerde değilsin. Mekanın yok senin artık. Her yerdesin. Nereden el açıp dua etsem senin için. Benimlesin..
Hani toprak bu dünyanın hafızasıdır ya, işte ondan dolayı toprağa sinmiştir belki kokun. Anne kokusunu özlediğim için geldim. Kendim için yani. Biliyorum sen beni beklemezsin artık. Çünkü dünyevi tüm beklentileri terk ettin. Zaten senin olduğun yerlerde ayrılık yok ki ne güzel. Senin anne kimliğinde yok artık biliyorum. Tüm çocuklara anne olacak bir sevgiyle buluştun oralarda. Aşk oldun.
Ben küçük bir çocuğun koşulsuz sevgiyi bulduğu ilk adreste arıyorum şimdi o sevgi kaynağını. Her dünyalı gibi her şeyi somutlaştırma çabamın sonucu bu mezar taşıyla sen diye konuşmam. Oysa ki her yerdesin biliyorum.
Yaradan annelerin çocuklarına karşı koşulsuz sevgisiyle göz kırpar dünyaya. Sen de benim hayran olduğum göz kırpışımsın. Ana kaynağın küçük bir örneğisin. Sevgi pınarımsın benim. Sen okyanusa döküldün ama miras bıraktığın sevgi pınarın benim içimde hala akıyor. Ve pınar içinde pınar oluyor o sevgi hiç koklayamadığın torunlarına.
Ölümlere üzülmüyorum artık ben. Ölülerden ürkmüyorum. ‘Vah yazık’ demiyorum gidenlerin ardından. Bu dünyada bir zerreyken, sonsuzluğa taşmış, sınırları kaldırmış insanlara neden yazık olsun?
Ölenlerin arkasından ağlayışımızın nedeni, donmuş yüreklerimizi temsil eden ölümün soğuk yüzünün arkasında, yuvanın sıcağını hissedişimiz ve yuvaya hasretimiz mi acaba? Bu dünyada tutunduğumuz ne varsa, bir gün bırakacağımız gerçeğiyle yüzleştirdiği için acıdır ölüm belki bu kadar ya da egomuzun yok olacağını hatırlayıp çırpınmasıdır göz yaşlarımız, isyanımız ne dersiniz?
Her anne hayattayken tohumlar eker rahminde yetiştirdiği toprağına. Bahçesidir evlatları anne için. Büyütür ve büyür bahçesinde koşulsuz sevgisiyle koşulsuzca. Anne dünya sahnesinden çekilince, ilahi toprak var oldukça , bahçeler bahçıvansız da var olur. Ama sadece bahçıvanın ektiği tohumlar yeşerir o bahçelerde, yabani otlara inat. Ve o bahçeler bahçıvanlarının emeğini hep hatırlar. Her anneler gününde çiçek açar.
Başta sevgili anneciğimin, ikinci annem sevgili babaanneciğimin ve sonsuzluğa göç etmiş tüm annelerin anneler gününü kutluyor ve sonsuzluklarından öpüyorum.
En büyük sınavlardan biriyle muhatap olmuş, evlatlarını kaybetmiş annelerin anneler gününü kutluyorum ve tüm evlatlar adına asil ruhlarından öpüyorum.
Ve bu dünyaya acı bir çığlık eşliğinde mutluluk doğurmuş tüm annelerin anneler gününü kutluyorum. Anneliklerinden öpüyorum.