Bizden Değilse Öldürelim Zihniyeti: Easy Rider

Son dönemde aşina olmak zorunda bırakıldığımız bizden değilse öldürelim zihniyeti, sadece bizim toplumumuza özgü olmayan ve fakat bizim dışımızdaki toplumlar tarafından masaya yatırılabilen, eleştirilebilen ve kınanabilen bir kara cahillik örneği. 1969 yapımı Easy Rider, bu sorunu çarpıcı şekilde resmeden bir sinema filmi.

easy rider kapak

Wyatt ve Billy Meksika’dan aldıkları uyuşturucuyu motorlarına atlayıp havaalanına götürürler ve zengin bir adama satarlar. Paraları bir hortum içine yerleştirip Wyatt’ın motorsikletinin benzin deposunda gizlerler. Boş oda bulamayınca geceyi dışarıda geçirirler. Mardi Grass’a gitmek üzere yola koyulurlar. Yolda yanlarına bir otostopçu alırlar. Otostopçu onları şehirden gelip kırsala yerleşen gençlerle birlikte yaşadığı yere götürür. Gençler burada kendi ürünlerini yetiştirmekte ve eğlenmektedirler.

Yollarına devam eden Wyatt ve Billy, geçiş izinleri olmadıkları için polis tarafından nezarete atılırlar. Nezarethanede tanıştıkları çevresi oldukça geniş avukat George Hanson sayesinde dışarı çıkmayı başarırlar. George’ta Wyatt ve Billy’nin Mardi Grass yolculuğuna dahil olur. Gittikleri yerlerde insanlar tarafından tuhaf karşılanıp dışlanırlar. Gece dışarıda yatarlarken sopalı adamların saldırısına uğrarlar. George saldırı sonucu ölür.


Mardi Grass’a varıp eğlenceye dalarlar. 2 fahişeyle mezarlıkta alem yaparlar. Eğlence için paralarını harcayan 2 kafadar, yolda bir kamyonetten yapılan silahlı saldırı sonucu öldürülürler.

Filmin başrollerini de üstlenen Peter Fonda ve Dennis Hopper, filmin senaryosunu Terry Southern’la birlikte yazdı. Dennis Hopper aynı zamanda filmin yönetmenliğini de yaparak ilk yönetmenlik deneyimini yaşamış oldu. Yaklaşık 400.000 dolara mal olan film için düşünülen ilk isim “The Loners” olsa da daha sonra “Easy Rider” isminde karar kılındı.


easy rider 1

Protest yapıda bir film olan Easy Rider, tür olarak 1953 yapımı “The Wild One” filminin yarattığı biker / motorcu türünün izinden gidiyor. Film temel olarak amacına ulaşmakla beraber “The Wild One” ile kıyaslandığında zayıf kaldığı bazı noktalar bulunmakta. Bu noktalardan en göze batanı başroldeki Peter Fonda’nın vasatı aşamayan performansı. Yardımcı rolde izlediğimiz Jack Nicholson’ın ise oldukça başarılı olduğunu söylemek gerek. Nicholson, canlandırdığı George Hanson karakteriyle “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında Oscar, Altın Küre ve Bafta’ya aday gösterildi. Filmin bir diğer Oscar adaylığı da “En İyi Senaryo” dalındaydı. Filmin kazandığı tek kayda değer ödül, Cannes Film Festivali’nde kazanılan “En İyi İlk Film” ödülü.

Film çekimlerine dair en ilginç detay, Peter Fonda, Dennis Hopper ve Jack Nicholson’ın marihuana içtikleri sahnede gerçekten marihuana içip kafayı bulmuş olmaları.


Easy Rider’ın en başarılı tarafı, film çekileli 45 yıl olmasına karşın güncelliğini koruyan devletlerin ve toplumların kendileri gibi olmayanları ya da istediği kalıplara sokamadığı kişi veya grupları ötekileştirmeye çalışıp baskı kurmasını ve amacında başarılı olamadığı yerde de onları yok etmeye kalkışmasını gerçekçi bir şekilde işlemiş olması. Yönetmenin ilk filminde toplumsal kaygıları bu denli başarılı şekilde yansıtabilmesi övgüye değer. Amerikan Film Enstitüsü’ndeki genel kanı da böyle olacak ki, 2007 yılında yayınladığı “Tüm Zamanların En Büyük Filmleri” listesinde Easy Rider’a 84. sırada yer verdi. Filmi izlediğinizde günümüz dünyasının bağnazlıklarıyla bir dolu paralellik kuracaksınız.


Çağrı Gırlangıç
14.03.1985 tarihinde Kadıköy'de dünyaya geldim. Kadıköy'de doğdum, Kadıköy'de büyüdüm. Yazma sevdası içime düşünce önce 2 roman yazdım, sonra da sinemaya dair yazılar yazmaya başladım. 2011'in başından beri bloğum cagrigirlangic.blogspot.com da 500'ü aşkın filme dair yazdım. Hala da devam ediyorum. Sonra metin yazarlığı yapmaya başladım ve yazarlık mesleğim haline geldi. Yazımına devam ettiğim Türk Sinema Tarihi Ansiklopedisi, emek ve zaman isteyen bir proje. Sabırla yazımına devam ediyorum. Bir sinema yazarı olarak yazmaya başladığım, sonrasında ise deneme, gündem, kritik, yaşam ve kişisel gelişim yazıları yazmaya başladığım İndigo Dergisi ise hem beni geliştiren, hem de bir parçası olmaktan haz aldığım yer.