Hiç durup düşündünüz mü yaşadığımız dünyanın evrende sadece bir nokta olduğunu? Veya bir ömrün kainat içinde sadece bir saniye olabileceğini…
Makro ve mikro kozmos penceresinden hayatımız
Bir tarafta beyin hücrelerinin mikrometrelerle ölçülebilen görüntüsü, bir tarafta milyarlarca ışık yılı boyunca evrenin nasıl genişlediğinin simülasyonunun görüntüsü…
Benzerlik şaşırtıcı değil mi? Belki bu görüntülerin benzemesinin tesadüf olduğunu düşünebilirsiniz ama dünyamız da elektronun protonun etrafında döndüğü gibi güneşin etrafında dönmez mi? İçinde yaşadığımız yıldız sistemi başlı başına bir atom modeli değil midir? Peki bir taraftan hücrenin yapısını bir taraftan bir galaksiyi düşünsenize. Biri çekirdek etrafında yine sıvı içinde yüzen atomlardan oluşan organellerle dolu yapı taşı, diğeri ise bir kara delik etrafında boşluk içinde yüzen yıldız sistemleri…
Birinin canlıyı oluşturan yapı taşı olduğunu biliyoruz. Peki uzay-zaman içindeki limitli yaşam süremizi aşmanın yolunu bulup daha makro düzeyde keşifler yapılsaydı ve galaksinin de tıpkı bir hücre gibi kompleks bir varlığın en küçük yapı taşı olduğu keşfedilseydi…
İçinde bulunduğumuz evren sonsuz olmayabilir mi?
Önceleri maddenin en küçük yapı taşının atom olduğu düşünülüyordu ancak sonra atomu da oluşturan atomaltı parçacıklar keşfedildi. Halen atomaltı parçacıklarının fiziği araştırılmaya devam ediliyor. Bazı bilim insanlarına göre içinde bulunduğumuz evren sonsuz değil. Tüm galaksileri kapsayan bir baloncuk içinde yaşıyoruz. Evrenin sonunu göremememizin sebebi bulunduğumuz yerin ve yıldızların yansımasını görmemiz bu yüzden evreni sonsuz gibi görmekteyiz. Bu düşünceye göre kim bilir kaç tane bu şekilde baloncuk var.
Evrenimiz de bu baloncuk içinde genişlemeye devam ediyor.
Halen hakkında çok şey bilinmeyen kütlesiz karadeliklerin etrafında dönen yıldız sistemlerinden oluşuyor bir çok galaksi… Ve birbirlerini iterek uzaklaşmaya ve evreni genişletmeye devam ediyorlar. Aslında büyük patlamadan itibaren maddeler birbirinden uzaklaşarak evreni oluşturmuş ve oluşturmaya devam ediyor. Yani büyük patlama olup biten bir şey değil, içinde bulunduğumuz zaman diliminde yaşamaya devam ediyoruz.
Ben büyük patlamayı mayoz bölünmeden sonra canlı organizmaların oluşumuna benzetiyorum. Bizim yaşantımız bu döngü içinde bir kelebeğin kanat çırpışı kadar kısa. Kabul etmemiz gerekir ki henüz bilmediğimiz çok fazla şey ve öğrenmemiz gereken bir sonsuzluk var.
‘Tanrı insanı kendi suretinden yarattı’ (Tekvin), ‘Allah insana kendi nurundan nur vermiş, ruhundan ruh üflemiştir’ (Hicr Suresi 29. Ayet)
Bu gibi ayetleri, bizi oluşturan maddelerin yapıtaşları nasılsa yaşadığımız gezegenin de bulunduğumuz kainatın yapı taşı olduğunu düşündüğümüzde daha iyi anlıyoruz. Tüm kainatta her şey inanılmaz bir uyum içinde. Bir atom altı parçacığın içindeki enerji bizim bedenimizde ne kadarsa kainatta da biz o kadarız aslında. Böyle baktığımızda, dünya yaşantımızda gelip geçici olan her şey, konumlarımız, mal ve mülk çok anlamsız geliyor.
Kafanızın içinde ne dert olursa olsun kendinizi makro kozmosun içinde hayal ettiğiniz zaman üzülmenize ve kısacık hayatınızı mahvettiğinize değmeyeceğinin farkına varacaksınız. Beyninizin içinde olan, canınızı yakan herhangi bir düşünce beynimiz öldüğünde uçup gidecek. Bugün canınızı sıkan ne varsa o şeyin varlığı, hatta yaşamınızda ne konuma yükseldiğiniz, ne kadar mal mülk biriktirdiğinizin hiç bir önemi kalmayacak. Şu anın tek bir anlamı var o da var olmamız.
Çevrenize bakın. Güneşin ilk ışıklarının dünyaya nasıl düşüp gözünüze ulaştığına, arının nasıl bal yaptığına, çiçeğin nasıl açtığına hayret edin. Bunlar gün içinde canınızı sıkan her şeyden daha gerçektir. Keşfedilmesi ve farkına varılması gereken en önemli gerçeklerden biri içimizdeki hiç sönmeyen ışığın varlığıdır.