Önceliği, insan canına vermeyen para avcılarının sebep olduğu felaketlere son vermek için, her alanda insan odaklı olmaktan ve bunun mücadelesini vermekten başka çaremiz yoktur.
Türkiye’de çiftçilikle uğraşanlar için, üretim ve hayat şartları giderek zorlaşmaktadır. Onlarca yıldır IMF ve AB kontrolünde oluşturulan tarım politikalarının yarattığı olumsuz etki, günümüzde iklim şartlarının getirdiği sonuçlarla birlikte krize dönüşme sürecine girmiştir.
Bu yıl yaşanılan kuraklık ve don olaylarının etkisini şu anda sadece çiftçiler haykırmaktadır. Yaşanılacak olan rekolte kayıplarının hepsini hasat döneminde hepimiz tecrübe edeceğiz. 2014 yılında buğday, arpa, çeltik, mısır ve nohutta yaşanan ve yaşanacak olan üretim azalmaları bunu göstermektedir.
Mesela, her geçen yıl azalmakta olan buğday ekimi, yaşanılan kuraklık ve don olayları ile birlikte rekolte azalmasını hızlandırmıştır. Ekimin azalmasında maliyetlerin de etkisi büyük olmaktadır. Çiftçiler, kullanılan girdi maliyetlerinin dünya ortalamasının çok üstünde olması ve gerçekleştiğinde rekolte kayıplarına sebep olan riskler ile birlikte, kazanç sağlamayan üretim faaliyetlerinden zoraki ayrılmak durumunda kalmaktadır.
Ayrıca, çiftçiler ürünlerinin pazarlama ve satışını direk yapamadıkları için aracılara muhtaç kalmaktadır. Bu durumu fırsat bilen para avcıları, çiftçilerden düşük fiyatla ürünlerini almaktadır. Aldıklarını, şehirlerdeki tüketicilere de yüksek fiyatla satarak oturdukları yerden herkesten çok para kazanmaktadırlar.
Girdi maliyetlerinin yüksekliği, ürün fiyatlarının düşüklüğü ve iklime bağlı risklerin gerçekleşmesine bağlı olarak sömürülen çiftçiler üretim yapamamaktadır. Yapsa da emeğinin karşılığını alamamaktadır. Dolayısıyla, borçlanmaktadır. Borcunu ödeyememektedir. Yaşam standartlarını yükseltememektedir.
Ve en sonunda bıkıp üretimden çıkmaktadır. Üretimden çıkan çiftçi için ise çok fazla alternatif yoktur. Ya şehre göç edecek ya da yaşadığı yerde bir çalışma alanı varsa üç kuruşa çalışmak zorunda kalacaktır. Seçecek alternatifi yoktur. Çalıştığı yerde mevcut olan eksikleri birilerine şikayet etme hakkı yoktur. Korkutulur. İşini kaybederse başına gelecekleri, her gün birileri onlara anlattığı için susar. Çiftçilik, köylülük kültürü ile yaşamış insan gittiği yerde, bu kültürden çok farklı bir hayatın içine girer. Çaresizlik madden ve manen yaşadıklarını, kendisi ile birlikte önemsizleştirir, küçültür.
Tarım ve hayvancılıkta bu duruma gelmemizde AB ve IMF talimatları ile oluşturulan politikalar, dünyada en pahalı girdi maliyetlerinin Türk çiftçiler tarafından kullanılması, aracıların elinde oyuncak olan ve onların belirledikleri düşük fiyatlarla ürünlerin satın alınması, çiftçilere yapılan devlet desteklerin çok yetersiz olması, tarım ve hayvancılık alanında AR-GE faaliyetlerinin yok denecek kadar az olması, çiftçilere yönelik eğitim ve bilinçlendirme programlarının çok yetersiz olması gibi bir çok faktörün etkisi vardır.
Yaşadığımız ve acısını hep hatırlayacağımız Soma cinayeti de geldiğimiz noktayı göstermektedir. Köyünü, tarlasını, hayvanını bırakmak zorunda kalan çiftçiler, çaresizlikten ve mecburiyetten bu ölüm ocağında çalışmaya başlamışlardır. Çare, kurtuluş olarak gördükleri bu ocak onların ölümü olmuştur.
Para avcıları yine paraya insandan daha fazla önem vermişler ve her bir kaybedilen canın arkasında kıyameti yaşayan bir ailenin kalmasına, tüm Türkiye’nin bu acıyı yaşamasına sebep olmuşlardır. Köyünden, tarlasından, hayvanından koparılan insanlar, bunlar tarafından hayattan koparılmıştır.
Sözde yasaklanmış olan kölelik düzenin, modern hale getirilmiş sisteminin bir parçası olarak yaşıyoruz. Biz üretiyoruz, biz satın alıyoruz. İster maden de olsun, ister fabrikada, ister tersanede, isterse takım elbiseler içinde yüksek kulelerde… Üretirken ölenlerin acısını yaşıyoruz. Ama yine satın alıyoruz. Çünkü mecburuz. Mecbur bırakıldık. Arabanın, evin, telefonun kölesi yapıldık. Satın alınca mutlu olduğumuzu sanıyoruz. Aslında, aldıkça ölenlerle birlikte biz de ölüyoruz!
Önceliği, insan canına vermeyen para avcılarının sebep olduğu felaketlere son vermek için, her alanda insan odaklı olmaktan ve bunun mücadelesini vermekten başka çaremiz yoktur. Önceliği sermayeye veren, çitfcisini para avcısı maden sahibine mecbur eden devlet anlayışıyla, onun orada ölmesine sebep olan faktörleri yok edecek önlemi almayan sermaye sahibiyle ve olaya sebep olan ilgili diğer her kişi ve kurumla mücadele etmekten başka çaremiz yoktur. Hiç bir şey yapamasak da günlük hayatımızda basit yaşamayı, daha az tüketmeyi, sokakta, evde, işte, parkta, her yerde insana öncelik vermeyi yapabiliriz diye düşünüyorum.