Bu yol ve yolculuk uğruna harcanan canlar, verilmiş emekler ve tüm bunlara inat alınmış karşılıklar, insanı belki de en derinden etkileyen hayat algısı oluyor. Tıpkı ucunda ölüm olduğunu bilerek yaşamak, ona karşı çıkamayacağımızı bilmek gibi.
İnsanoğlu olarak hepimiz doğanın küçük birer parçasıyız. Doğaya bizi salan; yaratmış, imkan sağlamış ve bu imkanlar içinde varoluş sürecimizi tamamlamış. Varoluş sürecini bizler şekillendirmiş ve ardından buna alna yazılan yazı kader demişiz. İçinden çıkılmayan düşünceler…
Seçimler, hayallerimiz, seçtiklerimiz hepsi bu yazı altında birleşmiş, adete bir yol, uçsuz bucaksız bir nehir gibi, nefes aldığımız sürece devam eden.
Bu yol ve yolculuk uğruna harcanan canlar, verilmiş emekler ve tüm bunlara inat alınmış karşılıklar, insanı belki de en derinden etkileyen hayat algısı oluyor. Tıpkı ucunda ölüm olduğunu bilerek yaşamak, ona karşı çıkamayacağımızı bilmek gibi.
Sonunu bildiğimiz birçok yola, birçok defa gireriz.
İş dönüşü ev yolu, akşam yemeği için güzel bir restoran yada ihtiyaç molası vermek için durduğumuz yakıt istasyonu. Hepsinin sonunu ve oradaki misyonumuzu biliriz. Asıl bilmediğimiz insanlar ve insanların hayatlarında olan misyonumuzdur, sonuç gayet belli olsa da.
Sevdiğim bir arkadaşımdan önceki gün bir mesaj aldım; anlamlı olduğunu vurguladığım ve içinden çıkılmayan sorularıma cevap olacak nitelikte olanlardan. Hani sonunu bildiğiniz ama asla oyunu kuralına göre oynamak istemediğiniz ilişkilerden. Taktik yapmak istemediğiniz, basiretinizin bağlandığı anlardan.
Mesaj diyordu ki
“Vefalı insan; birçok zararını da görse bir iyiliğini unutmaz, nankör yada eli,yüreği bağlı insan; bir tek zararını görse bütün iyiliklerini unutur. Hayat, bu iyilikleri sorgulayan oldukça güzeldir, yüreğini ferah tut. Sana yakışan çekip gitmektir kimi zaman, kimi zamansa yine her zaman destek olmaktır.”
Kaderinizde vardır, görmek, görülmek, dokunmak, hissetmek, duymak ve en acısı yanlış anlaşılmak. Tüm bunların yanında yanlış yer ve zamanda bulunmak, bir film karesi gibi yaşananları hatırlamak ama o filmi geri saramamak, sizi dinlememek uğruna kulaklarını sonsuzluğa doğru tıkamak… Aynı kaderde derman olmak, nefes olmak, el tutmak… Adı üstünde kader, silemez, düzeltemez ama içinde bulunmaya güzelliğe doğru adımlar atmaya devam edersiniz. Adı üstünde insanız hepimiz, hatalar, kayıplar ve sözler hep bizlerden çıkar.
İşte bu yüzden:
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”
İçinden çıkılmayan düşüncelere sizler de sarmadan, çok geç olmadan, iyilik üzerine yazılanları okuyun ve af dileyin.
Unutmayın; hayat ne birini kıracak kadar uzun ne de kırık bir kalple ölmek kadar kolay…