İnsan Dediğin Bir Mandalina

Mandalina gibiyiz aslında… Dışardan baktığında bir insan, ama o biri oluşturan birçok parça var içeride.

mandalina

Bazen oluyor böyle, kafada rahatsız edici bir fikir ürüyor. Ben’i oluşturan parçalardan biri o konuda bir fikri savunurken, sonuna kadar destekleriyle, örnekleriyle tartışmayı bir taraftan kurgularken ben’in diğer bir parçası da tam ters tarafı tutuyor, aynısını karşı fikri savunmak için yapıyor. Günden güne, saatten saate bir başka parça hüküm kazanıyor. Biri diğerini ikna ediyor, kazanıyor gibi oluyor. Sonra roller değişiyor ruh haliyle beraber, ve hakimiyet ötekine geçiyor böylece. Bu sırada fark ediyorsun ki ikisinin de ikna etmeye çalıştığı aslında 3. bir Ben. Ve o ikisini de objektif bir şekilde dinleyip haklılıklarını ve haksızlıklarını sonuna kadar görürken, objektifliği sayesinde bunların hiçbirini umursamıyor. Bazen de hükmeden o umursamaz gözlemci oluyor. Hatta insanın tek sorunu değil de birden fazla böyle çelişkide kaldığı konu olduğunda, değişen hakimiyet zincirleme bir yönetim değişimini tetikliyor ve tüm bu tahttan inmeler çıkmalar sırasında ne huzur kalıyor, ne iş, ne güç. Hatta daha önemlisi şimdi diye bir şey kalmıyor ortada.

Bunu herkes biliyor, bunu herkes yaşıyor.



Hakimiyet Savaşı Nasıl Son Bulur?

Belki herkesin bilmediği, bu çok bilinmeyenli denklem bir eyleme kavuşup daha çok bilinen elde etmedikçe, asla doğru cevaplanamayacak. Bir taraf eninde sonunda seçilse bile, öbür taraf asla susmayacak. Çözümse afallatıcı derece de basit (tabi önüne kendi koyduğumuz engelleri saymazsak). Denklemin bir bilinmeyeni bir başkasının düşüncesi/hissettiği mi, sor! Bir risk alıp kafandaki şeyi gerçekleştirdiğinde olacaklar mı, yap ve gör! Bunun önünde ki tek engel insanın korkuları ve cesaretsizliğidir. Bu korku ki, yaşanabilecek kötü şeyleri fısıldayıp durur. Bu panikte, yaşamakta olduğu cehennemi hali fark edemez insan. Oysa olabilecek herhangi bir şey, bu bilinmezlik halinden daha çok yıpratamaz insanı. Çünkü aslında korku bize böyle hissettirse de, bu kadar kırılgan varlıklar değiliz. Değişikliğe adapte olmakta üstün bir güce sahibiz insan olarak. Üzüntünün kendisi, üzülme korkusu kadar sarsamaz bizi gerçekte. Ve işin en süprizli yanı burada zaten: Devamlı kafamızda süren monolog kavgalar hayat bulduğunda kısırdöngü sona eriyor. Dile getirmek ne kadar gereksizmiş gibi gelirse gelsin, bu gerçekleşene kadar asla susmayacak parçalar sonunda ferah bir sessizliğe gömülüyor. Ve artık bir sonraki aşamayı yaşamaya hazır hale geliyoruz. Sonuç istediğimiz gibi olsun ya da olmasın, kafamıza esir ve yenik kalmaktansa, tecrübe edip öğrenmeye, gelişmeye devam edebiliyoruz. Eğer kafamızdaki bir parça ‘keşke yapmasaydım’ diyecek olursa da onu rahatlıkla susturabiliriz. Nitekim yapmadığımız halde yaşadığımız huzur yoksunluğunu ve karmaşayı zaten tecrübe etmiştik ve işe yaramadığını biliyoruz.

Huzur Veren Ben’ler Bütünlüğü


Belki bazılarına göre şaşırtıcıdır bu ama zaten bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz durum değil bize huzur verecek olan aslında, kafadaki Ben’ler bütünlüğü. Hayatta ve evrende her zaman olduğu gibi bölünme bütünlüğe ulaştığında her şey en güzel haline erişiyor. İstediğiniz ya da istemediğiniz, hangi taraf galip gelirse gelsin gerçeğe, tekliğe dönünce sorun sandığınız sorun da sorun olmaktan çıkıyor. Ben denedim, böyle yaşıyorum. Yapınca gerçekten oluyor. Haberi olmayanlar için söylüyorum, denemesi okuyana kalmış.