Miras hukukunda saklı pay ve tenkis davası

Yargıtay 1993 tarihli bir kararında saklı payı şöyle tanımlamıştır: Yakın kan hısımlığı ve aile münasebetlerinden doğan bağlar, kanun koyucuları, bazı kanuni mirasçılara hisselerin belirli kısmı zerinde, murisin iradesiyle bertaraf edilmeyen bir hak tanınmaya zorlanmıştır.

hukuk-kan bağı-miras tenkis davası

Zaman zaman çevremizden duymuşuzdur, bütün mal varlığımı şu kişiye veya kuruma bağışlayacağım, ya da ben öldüğümde bütün mal varlığım şunun olsun. Ya da kişi daha sağlığında mal varlığının bir kısmını veya tamamını en sevdiği evladının üstüne geçirmekte ya da hibe etmektedir. Kişi bu özgürlüğe sahip midir?

Yani kişi malını istediği kişiye veya yere bağışlayabilir mi? Ya da çocukları arasında ayrım yaparak mal varlığını bir evladının üstüne geçirebilir mi? İşte yasa, miras bırakanın (murisin) bu eylemlerini kanuni mirasçılar (çocuk, torun, evlatlık, anne-baba, eş) lehine sınırlandırılmıştır. Muris, kanuni mirasçılarına rağmen bütün mal varlığı (tereke) üzerinde tasarrufta bulunamaz. Terekenin belli bir kısmı üzerinde mirasçıların yani çocuk ve torunların, anne ve baba ile eşin hakkı bulunmaktadır. Bu hak hukukumuzda saklı pay ya da diğer bir deyişle mahfuz hisse olarak adlandırılmaktadır.


Miras Hukukunda Saklı Pay ve Tenkis Davası

Yargıtay 1993 tarihli bir kararında saklı payı şöyle tanımlamıştır: “Yakın kan hısımlığı ve aile münasebetlerinden doğan bağlar, kanun koyucuları, bazı kanuni mirasçılara miras hisselerinin belirli kısmı zerinde, murisin iradesiyle bertaraf edilmeyen bir hak tanınmaya zorlanmıştır. Kanunun öngördüğü istisnalar dışında murisin iradesi ile bertaraf edilmeyen bu hakka mahfuz hisse (saklı pay) kendilerine böyle bir hak tanınan kimselere de saklı pay (mahfuz hisse) sahibi adı verilir” [1].  Yasa ile murisin, malvarlığının tamamını dilediği kişiye veya kuruma miras olarak bırakma hakkı kısıtlanmıştır.

Yani muris, gerek sağlığında (hibe, bağış vs gibi) gerekse vasiyetname ile başkasına devredilmesi kanuni mirasçılar lehine sınırlandırılan mirasın bir bölümüne saklı pay denir. Saklı pay kanunda belirtilen kanuni mirasçılara özgülenmiştir. Medeni kanunun 505.maddesine göre: Mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu mirasçılardan hiç biri yoksa miras bırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir. Medeni kanunun 506.maddesine göre: Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir:

  • Altsoy (Çocuklar, torunlar, evlatlıklar) için yasal miras payının yarısı,
  • Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,
  • Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı,
  • Diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü.”
  • 04.05.2007 tarihinde Medeni Kanunda yapılan bir değişiklik ile kardeşlerin saklı payı kaldırılmıştır.

Miras bırakan, kanuni mirasçıların saklı payları dışında kalan malvarlığı üzerinde, dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Miras bırakan, saklı pay sahibi mirasçısı var ise yapacağı tasarruflarda yukarıdaki oranları aştığı takdirde mirasçının dava açma hakkı bulunmaktadır.  Bu davalara tenkis davası denmektedir. İsviçre Türk “Medeni kanununda saklı pay kanuni bir miras hakkı olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. “Böylece saklı payına tecavüz edilen kişinin bir alacaklı değil, miras hakkı ihlal edilen kişi olarak değerlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkar. Tenkis davası bir miras payının tamamlanması davasıdır. [2]

miras hukuku tenkis davası

Yargıtay 2012 tarihli bir kararında, tenkis (indirim) davasının, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (teberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) dava olarak tanımlamıştır. Devamla tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul, murisin ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olması gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke, miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki (mal varlığı) kıymetler ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır.


Bunlar, terekenin aktifini oluşturur. Murisin borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 3 aylık iaşe bedeli, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tespit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir. Medeni Kanun’un 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip edilmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse, kazandırma işleminde saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif ve sübjektif unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez. [3]. [4]

Kaynakça:

[1] Yargıtay 2.Hukuk D.29.03.1993 T, 1993/1852 E- 1993/2937 K

[2] Yargıtay 2.Hukuk D.29.03.1993 T, 1993/1852 E- 1993/2937 K

[3] Yargıtay 16.Hukuk D.13.02.2012 T,2012/727 E-2012/1165 K


[4] Yargıtay 1.Hukuk D.05.11.2012 T,2012/8080 E-2012/12215 K


Metin Kurşat
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2001 yılında mezun oldum. Kadir Has Üniversitesinde özel hukuk alanında yüksek lisans eğitimi, Oxford'a kısa bir süre dil eğitimi aldım. Şu an İstanbul'da avukatlık hizmeti vermekteyim.