Özbenlikten benliğe öğütler (3)

Neden ölmekten bu kadar çok korkuyorsun? Hiç düşündün mü? Her ne kadar insanlar en çok ölmekten korktuklarını söylese de aslında dünyadaki en büyük korku ölüm korkusu değil kaybetme korkusudur.

Özbenlikten benliğe öğütler (3)

Bütün korkuların temelinde kaybetme korkusu yatar. Cüzdanını kaybetmekten korkuyorsun. İşini kaybetmekten korkuyorsun. Evini, aileni, paranı, sağlığını kaybetmekten çok korkuyorsun. Sahip olduğun herhangi birşeyi kaybetmek seni çok korkutuyor. İşte bu yüzden ölüm senin en büyük korkundur.

Çünkü öldüğün zaman herşeyini de beraberinde kaybedersin. Dünyada sahip olduğun herşey toprağın karanlığında yok olur gider. Ancak belki biraz şanslıysan ismin bir masal gibi dilden dile dolaşan bir efsane olarak yeryüzünde kalır bir süre! O da öldükten sonra bir işine yaramaz.


Kaybetmekten korkmayı bıraktığında ise ölümden de korkmazsın artık çünkü hiçbir şeyin bir önemi kalmamıştır. Pek çok öğretide kaybetmekten korkmayı bırakmak aşılanır. Mesela Kabbaladaki ilk derslerinden biri kaybetmekten korkmayı bırakmaktır.

Kabbala öğretisinde kişinin olgunlaşma yolundaki ilk derslerinden biri kendisi için önemli olan herhangi bir alacağından vazgeçmesidir. Kabalaya göre Tanrı, almak ve vermek üzere kurgulamıştır hayatı. Veren el, alan elden üstündür. Vermek yani vazgeçmek tanrıya ulaşmak için en ideal yoldur. Herhangi birine beklentisizce verdiğinde aslında insana can veren tanrının vasıflarından birini de kendinde canlandırmış oluyorsun.

Tasavvufda da ilk ders kaybetmekten korkmayı bırakmaktır. Kaybetmenin dışında yeni bir şey de istenmemelidir. Ermek istiyorsan eğer herşeyden önce istememeyi öğrenmelisin. Hatta öyle ki bu yolda istememeyi öğrenmek bile yetmez. İstememeyi istemekten de vazgeçmelisin. Vazgeçmelisin ki açılsın bütün kapılar.

Quantum öğretilerinde ise istemenin gücü anlatılır hep ama vazgeçmenin gücü anlatılmaz pek. Halbuki vazgeçmek çok güçlüdür. Bir hikayemiz var:

Vazgeçmenin Gücü… korkularımız-indigodergisi

Dört psikolog arkadaş bir gün bir deney yapmaya karar verirler. Amaçları düşünce gücüyle mum ışığını söndürmektir. Bir mum yakarak masanın üzerine koyarlar ve masanın etrafına otururlar. Olanca güçleriyle muma yoğunlaşırlar. Mumun ışığında bir hareket yoktur. Yoğunlaşmaya devam ederler ama mum ışığında en ufak bir titreme bile olmaz.

Bir saati henüz devirmişlerdir ki tam o sırada sokaktan gürültüyle bir kamyon geçer. Dışarıdan gelen bu gürültüyle birlikte dört psikolog da irkilir ve muma yoğunlaşmayı bırakırlar. O anda mumun ışığı sönüverir. Evrenin kuralı bellidir: İste ve serbest bırak. Serbest bıraktığında her ne istedi isen o sana geliyor. Ama önce istemek zorundasın.

Newton kafasına elma düşünce yer çekimini buldu. Halbuki o güne kadar pek çok insanın kafasına ağaç altında uyurken elma düşmüştü. Peki neden Newton yer çekimini buldu da diğerleri bulamadı? Çünkü Newton kafasına elma düşmeden önce binlerce saatlik bir uğraş vermişti. Yine birgün çalışmaktan yorgun düştüğü bir sırada uyuyakaldı yani serbest bıraktı ve bilgi kafasına düştü.


Doktor iğne yaparken bile fazla kasmayın kendinizi diyor. Neden? Çünkü kendini kasarsan iğne vücutta rahatça kılcal damarlara ulaşamaz. Kendini serbest bırakmadığın zaman akamazsın. Akış ancak rahat ortamda gerçekleşir.

İşte bütün bunlar aslında vazgeçmenin gücüdür. Hayatın sırrı vazgeçmekte saklı. Ölmeden önce ölenler kendilerinden vazgeçenlerdi. Herşeyden vazgeçtiğinde ise geriye korku da kalmıyor. Ölmekten de korkmuyorsun çünkü kaybedecek birşeyin kalmıyor.

Hani derler ya en tehlikeli kişi kaybedecek hiçbirşeyi olmayandır. Ölümden dahi korkmadığı için herşeyi göze alabilir. Halbuki onun bile vazgeçemediği egosu kalmıştır. En son egodan vazgeçersin ve böylece tüm kaybetme korkuları sona erer. Öyleyse biraz da korkudan bahsedelim:

Korku…

Sahiplendiğin korkular çoğu zaman anın tadını çıkarmanı engeller. Halbuki korku anın kendisine ait değildir, geleceğe aittir. Anın içinde korku yoktur. Mesela elinde bıçak olan birisi sana saldırdığında korkarsın ama bıçağı batırdığı anda korku kalmaz. O anda sadece bıçağın sıcaklığını vücudunda hissedersin.

Çünkü bıçak artık batmıştır ve korkman için bir sebep kalmamıştır. Evet belki yerine yeni korkular gelmiş olabilir. Ölüm korkusu gibi. Ama o da yine geleceğe ait bir korkudur. Henüz ölmemişsindir çünkü. Anın içinde korku yoktur.

Tüm korkular tamamen geleceğe aittir ve aslında geleceğin olmadığını, zamanın sadece içinde bulunduğun an olduğunu anladığında bütün korkular ve kaygılar yok olur gider. Böylece korkmaktan vazgeçtiğinde daha özgür olursun. Bu durum seni korkusuz da yapmasın. Korkmaktan vazgeçmek ve korkusuz olmak farklı şeylerdir. Birisi bilinçli bir tercihtir, bir diğeriyse öngörü eksikliğidir. Ancak bilinçli olarak korkmaktan vazgeçenler kendilerini terbiye edebilirler.

Özbenlikten Benliğe ‘Öğütler’ (1)


Özbenlikten Benliğe ‘Öğütler’ (2)


Cem Özüak
1978, İstanbul doğumlu. 1998'de Kocaeli Üniversitesi Fotoğraf bölümünden, 2002'de Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünden mezun oldu. 2011'de Marmara Üniversitesi Halkla İlişkiler Anabilim Dalı Kişilerarası İletişim bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Uzun yıllar bankacı olarak çalıştı. Kişilerarası İletişim Uzmanı, Mentör, Yaşam ve Yönetici Koçu, Stratejik Pazarlama ve Yönetim Danışmanı olarak çalışmalarına devam ediyor. Kişi ve kurumlara iletişim eğitimleri veriyor.