Türkiye kamuoyu, Cumhurbaşkanlığı Seçimi için adaylarının seçim sürecinde miting yaptığı, siyasi görüşleri ve ülke sorunları hakkında çözüm demeçleri verdiği bir dönemi ilk defa yaşamaktadır. Seçim sonucunda Türkiye’nin otoriterlikten, diktatörlüğe kayacağını söyleyen muhalif görüşe göre ülke sahiden ‘Yangın’ yerine mi dönecektir? Yoksa, yeni bir ‘Vizyon’ haritası ile çağ mı atlayacaktır?
Cumhurbaşkanı sıfatı ile Devletin varlığı ve bağımsızlığını, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğünü, Milletin kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma, anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, Milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma, büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim!‘
10 Ağustos 2014 sonrası, Anayasanın 103. maddesine göre, seçilen Cumhurbaşkanı, görevine başlamadan önce TBMM önünde, yukarıdaki yemini etmek zorundadır; bu yeminin anlamı üzerinden gelişen bir seçim dönemi değildir şu an yaşananlar! Türkiye kamuoyu, ülkenin içinde bulunduğu rejim değişimini ve eski-yeni çelişkisini de yeterince sorgulamamıştır!
[quote] 29 Ekim 1923 tarihi itibari ile Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin başıdır; Cumhuriyeti ve Ulusun birliğini temsil eder! [/quote]
Bu makam, anayasa maddelerinin uygulanmasını, devlet organlarının organize edilmesini ve uyumlu çalışmasını sağlar! 10 Ağustos 2014 Cumhurbakanlığı seçimlerine kadar, Anayasamızın 102’inci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilirdi. Anayasaya göre İktidar’ın istediği adayı göstermesi ve meclis tarafından yeterli-geçerli oy çoğunluğu ile oylanması durumunda, Cumhurbaşkanı’nın meşru seçimi yapılmaktaydı.
[quote] 2014 tarih itibari ile kırk yaşını dolduran, yüksek öğrenim mezunu ve ilgili yasada bulunan şuçları işlemeyen her Türk vatandaşı, halk oylaması ile Cumhurbaşkanı seçilebilir. TBMM üyeleri, kendi içinden veya Meclis dışından aday gösterebilmeleri için, yirmi milletvekilinin yazılı teklif vermesi gerekmektedir. Cumhurbaşkanlığı görev süresi beş yıl ve iki dönem olmak üzere yasallaştırılmıştır! [/quote]
Türkiye kamuoyu, Cumhurbaşkanı adaylarının seçim sürecinde miting yaptığı, siyasi görüşleri ve ülke sorunları hakkında çözüm demeçleri verdiği bir dönemi ilk defa yaşamaktadır.
[quote]Seçim sonucunda Türkiye’nin otoriterlikten, diktatörlüğe kayacağını söyleyen muhalif görüşe göre ülke sahiden ‘Yangın’ yerine mi dönecektir? Yoksa, yeni bir ‘Vizyon’ haritası ile çağ mı atlayacaktır?[/quote]
Türkiye’nin Cumhurbaşkanları:
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan gelen devlet modelini, yeni dünya düzeninde ayakta tutabilecek, sahip olduğu ‘Vizyon’ ile ülkeyi ve devleti çağa uydurabilecek ve oluşacak iyi- kötü şartlar doğrultusunda sistemi yenileyebilecek; siyasi, inanç, köken ayrımı gözetmeden tüm kesimleri birleştirebilecek bir devlet adamına gerçekten ihtiyaç var mıdır?
Emperyalist projeler ile Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihten silineceğinin veya köle durumuna düşürüleceğinin korkusu, bu coğrafyada yaşayan halkların kodlarına tarih boyunca yazıldı; korkunun gardiyanlığında gelecek harcandı! Türkiye halklarının ulusal, merkezi, üniter, laik, demokratik ve sosyal hukuk yapısından oluşan çemberin daraltılması ya da genişlemesi bu seçimlerin sonucunda görülecektir.
29 Ekim 1923- 10 Kasım 1938 Mustafa Kemal Atatürk; 11 Kasım 1938- 22 Mayıs 1950 İsmet İnönü; 22 Mayıs 1950- 27 Mayıs 1960 Celal Bayar; 9 Kasım 1989 – 17 Nisan 1993 Turgut Özal; Ülkenin bu dört Cumhurbaşkanı, dünya görüşleri ve kendilerine özgü vizyonları ile tarihte olumlu veya olumsuz yerlerini aldı; tabu sayılan gelenekleri devrimci bir anlayışla revize etti! Atatürk dönemi, muasır medeniyetler seviyesine çıkmak için gerçekleştirilen inkilapların içselleştirilmesi; İsmet İnönü’nün 2. Dünya savaşına direnerek, ülkede kan ve gözyaşını engellemesi, batılı-modern toplumun yaşam tarzı hedef gözetilerek, bir burjuvazi sınıfın yaratılması, çok partili demokratik seçim sistemine geçilmesi; Celal Bayar, Adnan Menderes döneminde, Devletçi anlayışın dışında gelişen siyasetin ilk Cumhurbaşkanı olması ve temsil ettiği siyasi görüşün aktörleri ile tam bir uyum içinde çalışması; Turgut Özal, Cumhurbaşkanlığı tarihinde belki de ilk defa ‘Başkanlık- Yarı Başkanlık’ siyasetini uygulayan devlet adamları oldu!
26 Ekim 1961- 28 Mart 1966 Cemal Gürsel; 28 Mart 1966- 28 Mart 1973 Cevdet Sunay; 9 Kasım 1982- 9 Kasım 1989 Kenan Evren yapılan Askeri Darbeler sonrası göreve gelen sözde Cumhurbaşkanları! Ülkenin on yıllık zaman dilimlerinde, siyasetin yeniden dizayn edilmesi için başa getirilen Generaller! Yaşattıkları travma ve korkunun izleri, halkların üzerinden asla silinmedi; kaybettikleri insanlar için halen Galatasaray Lisesi önünde bekleyen Cumartesi Anneleri için asla yeterli açıklama yapılmadı!
6 Nisan 1973- 6 Nisan 1980 tarihlerinde görev yapan Türkiye’nin altıncı Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk: Anayasa’nın kendisine tanımış olduğu yetkilerin dışına asla çıkmayarak, siyasetin tamamen dışında kalarak, sembolik bir Cumhurbaşkanlığı yaptı ki günümüzde muhalefetin istediği, uygun gördüğü görev tanımı da budur!
1993- 2000 Süleyman Demirel; 2007- 2014 Abdullah Gül, partili Cumhurbaşkanları olmalarına rağmen, siyasete yön vermenin dışında, ait oldukları siyasi akımların keskin taraflarını yumuşatmak ve toplumsal bir uyum yaratmak için ortak bir platform oluşturma çabasına girdiler! Hükümetlerinin, makamlarına sundukları her yasayı onaylamalarından dolayı sonuçta her ikisi de Çankaya Noteri olmakla suçlandı!
2000- 2007 tarihleri arasında Cumhurbaşkanlığı yapan Ahmet Necdet Sezer, hukuku siyasetin üstünde tutarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın dışına çıkmadan görevini sürdürmüş ama 2001 ekonomik krizin faturası da kendisine çıkartılmış bir bürokrattı.
Türkiye, değişen dünyayı yakalamak ve bu dönüşüm sürecinde (Irak’ın üçe bölünmesi, Kürt Devletinin kurulma süreci, Ukrayna ve Suriye’deki belirsizlik, Arap Baharı ile İslam Coğrafyasının radikalizme kayması, Emperyalizmin dünya üzerindeki yeni paylaşım senaryoları) devletin ilerlemesini sağlama aşamasında yeni bir dönemeçte bulunmaktadır. Parlamenter demokrasi ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti’nin gündemine, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiyle beraber Başkanlık- Yarı Başkanlık tartışmaları girdi.
Yarı Başkanlık: Cumhurbaşkanı ve Hükümet Başkanı arasında, yürütme yetkilerinin paylaşıldığı; yasama ve yürütmenin işbirliği içinde çalışdığı, kesin kuvvetler ayrılığının olmadığı hükümet sistemidir. Yarı Başkanlık düzeninde Cumhurbaşkanı, genel oy ile halk tarafından seçilir; hükümet ve meclis önünde icraatlarından sorumludur. Parlamenter rejime göre Cumhurbaşkanı’nın sembolik görevlerinin dışında, yetki alanı daha geniştir; Mesclisi dağıtabilme, referandum, anayasa konsey üyelerini atayabilme ve olağanüstü durum ilan ederek yasama, yürütme, hatta yargıyı elinde toplayabilmektedir. Cumhurbaşkanı, vatana ihanetin dışında herhangi bir sorumluluk taşımamaktadır. Yasaları onaylayan parlamento, hükümeti denetleme ve düşürme yetkisini elinde bulundurmasına rağmen, Cumhurbaşkanı’na karşı hiçbir yetkisi yoktur.
Başkanlık: Yasama, yargı ve yürütme erklerinin birbirinden kalın çizgilerle ayrıldığı; federal bütçenin onaylanması ve bürokratların atanması, yürütmeden sorumlu olanların belirli koşullarla kongre tarafından azli, yüksek mahkeme yargıçlarının Başkan tarafından atanması gibi mekanizmalarla yürütülen bir karşılıklı dengeleme ve denetlemenin bulunduğu sistemdir. Yürütme erki, yasama organından bağımsız olarak yönetimin başındadır. Bu sistemde, yasamanın yürütmeyi fesh etme gibi yetkisi bulunmamaktadır. Fakat, yasama ve yargı organlarının demokratik denetimi içinde, yürütmenin iktidar olanakları geniştir.
[quote] Başkanlık sisteminde en önemli nokta, Devlet Başkanı’nın Bakanlar Kurulu için önerdiği adaylar ve hakimlerin yasama organı tarafından onaylanmasıdır. [/quote]
Başkanlık sisteminin olumsuzlukları ve demokrasi dışı uygulamaları için Latin Amerika ülkelerine bakmak yeterli olacaktır: Ekvator, Bolivya, Honduras, Guatemala ve Dominik Cumhuriyetleri’nde başkanlık sisteminin başarısızlığına ekonomik durgunluk, eşitsizlikler ve sosyo- kültürel geçmiş etkili oldu. Bu devletlerde seçilen Başkanların, demokratik kurumların güçleri hiçbir zaman ordunun siyasal yapısının üstüne çıkamadı. Demokrasiyi halk tabanına yayamayan sistem, sonuçta diktatörlüğe kayarak muhalefete ve sivil toplum kuruluşlarına yaşam şansı tanımadı.
ABD (Amerika Birleşik Devletleri) Başkanlık sisteminde, iktidarın tek elde toplanmasına engel olan bir çoğulcu yapı bulunmaktadır. Yerel ve Yerinde Yönetimler: Amerika’yı oluşturan devletlerin, kendi özerk yönetimleri, parlamentoları, bürokratları, anayasaları vardır. Bu devletler kendi içlerinde başka yerel yönetimlere, kent yönetimlerine hatta okul yönetimlerine kadar ayrılarak sağlıklı bir bütünü oluşturmaktadırlar.
Başkan’ın, Parlamenter Sistem İçindeki Cumhurbaşkanı’ndan ayrıldığı Yetkiler:
1- Başkan kendi politikalarını uygulayacak kadroları bürokratik kademelere atayabilir. Yüksek dereceli memurların atamalarında senatonun onayı aranır, ancak genelde senato adayları onaylar.
2- Silahlı kuvvetlerin Başkomutanı olan Başkan; silahlı kuvvetlerin nasıl, nerede, ne zaman hangi biçimde kullanılacağını belirler; en küçük rütbeli subaydan generale kadar tüm atamalara tek başına karar verebilir.
3- Yüksek Mahkeme Yargıçları Başkan tarafından atanır.
Türkiye Parlamenter sisteminde Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına hareket eder ve oradan aldığı yetkileri kullanabilir; Devlet Denetleme Kurumları’nın çalıştırılmasını sağlar; yürütmenin çıkardığı yasaları veto etme yetkisi bulunmasına rağmen, genelde imzalar ve itirazlarını Anayasa Mahkemesine götürebilir. Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı ve vekilini, Askeri Yüksek İdari Mahkemesi üyelerini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçer.
[quote] Görüldüğü gibi Cumhurbaşkanı, salt devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasından sorumludur ve Türk Milleti’nin birliğini temsil eder. [/quote]
Başkanlık sistemine geçildiğinde, Millet Meclisi’nin tüm yetkileri tek elde toplanacak ve Meclis üyeleri şu an Cumhurbaşkanı’nın görev tanımındaki sembolik görevleri yapabileceklerdir.
Türkiye’nin siyasi rejimini oylayıp, belirleyeceği seçimin oluşturduğu çelişkiler halkların ikilemde kalmasına neden olmakta: Küresel emperyalizmin yandaşı olmakla suçlanmak; etnik, bölgesel dar siyasetin cenderesinden çıkamayıp, genele yayılamamak; ilke olarak 1923 tarihini çıkış noktası belirleyip, ısrarla en ılımlı islamcı olduğunu kanıtlamaya çalışmak, ülkenin içinde bulunduğu dairenin içinde yer alan benzemez elemanlardır.
Türkiye’nin ulus devlet olmaktan çıkacağı; Türk kimliğinin diğer etnik kökenlerin içinde asimile edileceği; emperyalizmin sömürgesi olunacağı ve ‘Arap Baas’ tarzı bir diktatörün çizmeleri altında ezilme olasılığını; ülkenin federal bölgelere ayrılıp, parçalanacağını ve müebbet cezaya çarptırılan terörist liderin tahliye edilmesini; türbanın özgür bırakılması ya da yasaklanması; heykellerin yıkılıp, sanatçıların sürülmesi, özgür düşüncenin yasaklanması; medeni kanunun iptal edilmesi, çocuk gelinlerin ve kadın cinayetlerinin çoğalması; Cumhuriyetin kuruluşundaki ilke ve inkılapların içinin boşaltılması ve bilimsellikten uzaklaşılması; katı seküler devlet anlayışının özgürlükleri kısıtlaması!