Bir varmış bir yokmuşlar, biri var olmuş, biri varmış, biri mâl olmuş; hepsi birleşmiş bir cacık olamamışlar…
İnsanlar, düşünce nimetini keşfetti edeli, bu meret hayatı zorlaştırmaktan başka bir naneye yaramadı. Hani çizgi filmlerin korkutucu kötü karakterleri vardır ya ve filmlerin… Bir de onların eline geçmesi aşırı tehlikeli olan şeyler vardır ya, işte düşünce de o şeylerden biridir.
Ve maalesef tarih boyunca her düşüncenin ya alıcısı ya da satıcısı bahsettiğimiz kötü karakterli ya da malum şeyin eline geçmesi tehlike arz edecek şahıslardı. Daha fazla bilmece üslubuna takılmadan sadede gel Bahattin dediğinizi duyar gibiyim. Tarihin düzenli aksında dünya, bölgesel ya da küresel birçok ideolojiye ev sahipliği yapmıştır. Biz bugün sadece bizi ilgilendiren kısmını çekiştireceğiz.
Varsayalım ki burası benim evim ve siz de benim konuğumsunuz. -Ev sahibi olmanın rahatlığını yabana atmam- Bu sıra dışı girişimimde bana eşlik etmeden önce, lütfen ön yargılarınızı ayakkabılarınızla birlikte çıkarın ve evime öyle girin. Aklın bir taşınmaz gibi, el değiştirdiği ve cahillerin sözüm ona tükenmez akıllarıyla hüküm sürdükleri bu devirde, deli olmayı yeğ tutarım. Bundan ötürü, bu delinin evine hoş geldiniz demek istiyorum, şöyle buyurun; zihninizde bir başköşe var edin ve kurulun.
Düşünce ve İdeoloji Fıkraları
En çok hangi simgeleri ve renkleri seversiniz? Eğer bir ülkücüyseniz… Yo hayır hayır, ben önyargılı bir insan değilim. Şimdi sizi topa tutmayacağım, içiniz ferah olsun. Bir zamanlar ben de bir ülkü ocaklıydım, şimdi sadece ülkücüyüm. Ülkücülük: İslamiyet ve Türklüğün sentezidir, öyle değil mi? Bu durumda İslam dinini benimseyen ilk Türkler de ülkücü olmalılar doğru mudur? Art niyetle ve mantıksızca, ideolojik fanatizm yapanlar öküzün altında buzağı arar gibi ülkücülüğü dallandırıp, budaklandırdılar.
Ülkücülük: Başı İslam, sonu Türklük olan bir alfabedir. Hepsi hepsi bu, haliyle her Müslüman Türk’ün doğal yaşam biçimidir. Bunu atla deve yapmanın, dillendirip ayyuka çıkarmanın lüzumu yok. Müslüman gibi, Türk gibi yaşayın gitsin efendim. Ben bir ülkücüyüm, bu yüzden üç hilali ve milli duygularımdaki yoğun kıpraşımdan ötürü Türk bayrağındaki kırmızıyı, ay ve yıldızı seviyorum; Eğer bu kısma kadar sinirlenmeden ya da önyargılarınıza yenilmeden gelebildiyseniz, birlikte sonra ki kısma geçebiliriz…
Ben, sosyalistim. Atalarım gibi, devletin ancak toplum için var olması gerektiğini düşünüyorum ve öz toplumuna yabancı bir devletin, sahip olduğu yasal zeminde sadece toplumun aleyhinde varlığını sürdürebileceği, dolayısıyla toplumun değil ancak toplumun bir bölümünün meşru hamisi olabileceği görüşündeyim. Tüm vatandaşların eşit olduğu ve tüm sosyal haklardan ayrıcalıksız, eşit şekilde faydalanabildiği bir devlet düşüncesinin taraftarıyım. Bu da ancak sosyalizm ve Atatürk’ün devletçilik ilkesi doğrultusunda mümkündür. Çünkü devlet her yönüyle güçlü olmalı ki, bu güç halka da yansıyabilsin. (Halk da güçlensin.) Bu yüzden kırmızıyı sevdiğim kadar, kızılı da severim. Kızıl, asil devrimlerin; asil rengidir. Sevgili okuyucu! Hala burada, benimle misin? “Senin de ne olduğun belli değil, karar ver!” dediğini duyar gibiyim. Sadece sabırlı ol ve hayalen şuan önündeki sehpaya bıraktığım, acı kahvemi yudumla ve devam edelim.
Komünistim ben! En az, Şeyh Bedreddin kadar komünistim, servet düşmanıyım servet Ne acı ve çok zekice: Zaten benlik mücadelesi veren, ben deyip sen ya da biz diyemeyen insanı ‘benim’ kavramıyla buluşturmak. -Benim evim, benim arabam, benim param; kısacası, benim malım- Oysa komünizm ne de güzel bir dava! Mesela, otoparklarda park halinde duran arabaları ihtiyacı olanlar kullansa ve işlerini gördükten sonra yerine bıraksalardı ne hoş olurdu ya da bankalarda yatan servetlerin sadece 100 Lira kadarı, iki gün önce parası olmadığı için bebeğine mama alamayan ve bu yüzden bebek maması çalan adama verilseydi, ne güzel olurdu… Önce suçu var ettiler, sonra da suç işlediği için insanları cezalandırdılar ve bunun adını adalet koydular. İşte, bence asıl enteresan olan şey bu. Bu yüzden, orak-çekici seviyorum. Alındaki teri ve emeği simgeliyorlar. Sevgili okuyucu! Yoksa sen de bu komünisti sevmeye mi başladın? Hadi konumuzu dağıtmadan devam edelim.
Ben çok fena namaz kılarım ha! Sakın şeriatçı olmayayım? Cumhuriyete kastım mı var yoksa aman! Üzülüyorum, hem de çok. Nedenini söyleyeyim: Atatürk harf devrimini yaptığında eminim, karşısında kendisi kadar güvendiği bir millet vardı. –Laf aramızda hem şeriatçı hem de Atatürkçü olabilirim- Ancak Atatürk’ ün dahi ileri görüşlü olmasına rağmen göremediği bir şey var. Gençliğe hitabesinde bahsettiği, dahili ve harici bedbahtlar derslerine çok iyi çalıştılar. Harf devrimi bu yüzden geçmiş ve bugün arasında kalmış, adeta kaybolmuş bir nesil var etti. Yüzlerce yıllık Osmanlı kültür ve ilim hazinesi Osmanlıcayla birlikte tarihe gömülürken, şanlı tarihte onların yanına gömüldü. O hainler işte bunu çok çok iyi kullandı.
Kurtuluş yıllarında aydınlarını kaybeden toplum, cehaletin kollarında kolay kurbandı. Zira o şanlı tarih kaybolmamış olsaydı, bugün şeriatın bağrında doğan bu toplum şeriattan bu kadar korkmaz ve bir haber olmazdı. Anadolu’ nun güzel bir deyimi vardır “Karga muhtar olmuş, köyü beğenmemiş.” Öte yandan geçmişi elinden alınan millet, elinde kalan kurtuluş mücadelesinin yadigarlarına ve özellikle Atatürk’ e sımsıkı sarıldı. Ancak yine aynı hainler bunu da kullanmayı çok iyi becerdiler. Bunun birçok örneğine, günümüzde de rastlamak mümkün… Dolayısıyla on yıllarca, geçmişine, bugününe ve en önemlisi birbirine düşman nesiller yetişti. Ben, yüzlerce yıl İslam’ın nuru ve şeriatıyla aleme nizam vermiş ve kurtuluş mücadelesiyle destanlar yazmış kahraman bir neslin evladıyım. Üç hilal, Osmanlı sancağıdır onu da seviyorum. Müslüman’ım, yeşil tevhit sancağını seviyorum. Osman Bey’i de seviyorum, Atatürk’ü de…
Velhasıl sevgili okuyucum, özünde insan için çok faydalı olan bu ideolojiler, aynı zamanda her insanın özünde toplaması gereken insani özellikleri de barındıran, eşsiz düşünce sistemleri ve yaşam biçimleridir. Maalesef ya yanlışa yönlendiren satılmışların ya da yanlış anlamaya meyilli zihinlerin tekelinde faydadan çok zarara dönüşmüşlerdir. 1944 yılında yapılan, döneminin en gelişmiş uçaklarının üretilmesini ve ihraç edilmesini engelledikten sonra; yurt dışından aldığı uçaklara kendi armasını yapıştırarak uçak sahibi olmakla övünen bir zihniyet vardı. İşte bu ideoloji simsarları da dışarıdan ithal ettikleri ideolojilere çeşitli kılıflar uydurarak, halkın önüne koydular. Daha doğrusu, bu canım düşünce sistemlerini çarklarının döndüğü yöne doğru çevirdiler. Bundan dolayı yakın tarihimiz, saydığımız ideolojilerin çatıştırılmasından doğan üzücü sonuçlar ve bunların verdiği derslerle doludur. Oysa ne iyi olurdu bütün bunların saf halleriyle, çıkar değmeden bir arada yaşanmaları ve yaşatılmaları. Sanıyorum ki ülkemiz işte o zaman muasır medeniyetler seviyesinde hatta bugünün muasır medeniyetlerinden çok daha üst seviyelerde olurdu…
Bir varmış bir yokmuşlar, biri var olmuş, biri varmış, biri mâl olmuş ama insan olmayı unutmuşlar!
İdeoloji fıkraları… Bütün bunları başımıza musallat edenler ve sebepleri ayrı bir makale konusu olduğu için burada bırakıyorum ve yalın bir şekilde, yeterince incelediğimizi düşünüyorum. Eğer hala oradaysan, şimdi sen söyle sevgili okuyucu; sen nesin, necisin? Önce kendine sor, kendine söyle. Ondan sonra aklın ve kalbinle cevap ver, en sonunda yakınlarına da anlat ki, akışını kontrol edemedikleri sularda boğulmasınlar…