Türkiye, kritik bir seçimin ve yeni bir dönemecin arifesinde bulunuyor. Ülkemiz bugüne kadar her biri zorlu olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden birisine daha sahne olacak ve bu seçimde bir ilk yaşanacak. Ülkemizde cumhurbaşkanını ilk defa doğrudan halk seçecek…
Üç adayın yarışacağı ve 10 Ağustos 2014 tarihinde ilk tur oylaması yapılacak olan bu seçimler, ülkemizin geleceği ve siyaset sahnesinin şekillenmesi için de çok önemli sonuçlar doğuracak.
Cumhurbaşkanlığına aday olacağı çok önceden tahmin edilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan…
17 Aralık sürecine rağmen 30 Mart yerel seçimlerinden başarıyla çıkan İktidar partisi’nin cumhurbaşkanı adayının Erdoğan olması bekleniyordu ve nitekim öyle oldu. Ancak Erdoğan’ın gönlünde uzun zamandır Başkanlık Sistemi’nin bulunması ve bu seçimin doğrudan doğruya halk tarafından yapılacak olması, başkanlık tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
Oysa sadece seçim yöntemine ilişkin esaslar değişti, cumhurbaşkanının görev ve yetkileri değil.
Cumhurbaşkanının yasama, yürütme ve yargı ile ilgili görev ve yetkileri Anayasa’da gayet açık şekilde düzenlenmiştir. Bunlardan bazılarını ifade edecek olursak;
- Yasaları onaylamak veya yeniden görüşülmek üzere TBMM’ye göndermek,
- Anayasa değişikliklerine ilişkin yasaları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak,
- Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek,
- Başbakanın önerisi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son vermek,
- Gerekli gördüğünde Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek,
- TBMM adına Başkomutanlığı temsil etmek,
- Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılmasına karar vermek,
- Genelkurmay Başkanı’nı atamak, MGK’ya başkanlık etmek…
Anayasa’daki bu görev ve yetkiler, seçim halk tarafından yapılıyor diye değişmeyeceğine göre Erdoğan’ın söylemlerinde bu yetkileri belki de sınırlarını zorlayarak, sonuna kadar kullanacağının işaretleri açıkça görülüyor. Yol yapmaktan icrai birçok faaliyetin takibine kadar aktif bir cumhurbaşkanı olacağını vaat ediyor. Örneğin, gerekli görüldüğünde Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme maddesini rutin bir hale sokup, her Kabine toplantısına katılmayı isteyebilecek. Bu durumda bizzat yürütmenin içinde olacak ve Çankaya Köşkü’nü bir tür emeklilik yeri gibi görmediğini gösterecek. İktidar partisinin görevde olduğu bir ortamda bile böyle bir işleyişte çeşitli sorunlar çıkması muhtemelken 2015 genel seçimlerinde ise iktidarın değişmesi durumunda tam bir kaos yaşanabilir…
Erdoğan’ın Artıları ve Eksileri…
Uzun bir süredir hükümet etme, siyasal istikrarın mimarı olarak görülme, muhafazakar kitleleri merkeze çekme, çözüm sürecinin başlatılması ve güçlü bir parti teşkilatının desteği ile başbakanlığı da bırakmadığına göre devlet imkanlarının elinde olması, Erdoğan’ın çok önemli artıları olarak gözüküyor ve muhtemelen bu artılar seçimi kazanmasına yetecek. Oysa Gezi ve 17 Aralık süreçlerinde takındığı toplumu ayrıştıran söylemlerden cumhurbaşkanlığı adaylığında dahi kaçınmaktan vazgeçmemesi ve klasik bir cumhurbaşkanı yerine yetkilerini sonuna kadar kullanacağını söylemesi birçok kesim tarafından hoş karşılanmadı. Hatta Abdullah Gül’ün bu siyasi denklemde olmak istemediğini açıkça beyan etmesi, belli ki İktidar partisinin tabanında da bazı sancıları doğurabilir. Zira Erdoğan’ın olası cumhurbaşkanlığı sonrası ne partiden ne de hükümetten elini, eteğini çekmeyeceği açıkça görülüyor.
Erdoğan’ın Seçim Sloganı : “Milli İrade, Milli Güç”
Erdoğan, seçim söylemini “Devletin değil, milletin tarafında olmak” üzerine kurdu. Oysa cumhurbaşkanlığı makamı, tüm devlet kurumlarının ahenkli çalışmasını sağlamayı amaçlayan ve devleti en üst noktada temsil eden bir makamdır. Devletin tarafında olmamak veya devlet ile milleti karşı iki kutupmuş gibi göstermek, bu makamın temsiline ve “devletin başı” sıfatına pek uygun bir ifade olmasa gerek. Bunun yanı sıra rakibi konumundaki bir aday için saksı ve vazo gibi benzetmelerin bu makama aday olan hiçbir kimse için yakışık almayacağını kabul etmeliyiz. Erdoğan, siyaset dışından olan ve elinden geldiğince nazik bir üslup sergileyen bir rakibi karşısında bile siyaset dilini yumuşatmıyor.
Tayyip Erdoğan, kendi deyimiyle siyasetteki ustalık dönemini cumhurbaşkanlığı ile taçlandırmak istiyor. Kampanyası boyunca karşısına çatı aday olarak çıkartılan rakibi yerine ekseriyetle muhalefet partisi liderleriyle uğraştığını, cemaatle hesaplaşmayı sıcak tuttuğunu ve hala bugünkü Türkiye’yi geçmişle karşılaştırmaya devam ettiğini gördük. Bunun yanı sıra konuşmalarında “Yeni Türkiye” söylemini ön plana çıkartıyor. Yani halka aslında bir seçim vaadinde bulunuyor, bir yenilik vaat ediyor… Bunun da halkta karşılık bulduğunu kabul etmek gerekir.
Çatı Adayı : Ekmeleddin İhsanoğlu…
CHP ve MHP’nin mutabakatı ile aday gösterilen Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı kimi çevrelerce ve özellikle CHP tabanı tarafından başta oldukça yadırganmıştı. Ancak toplum kendisini tanıdıkça bu önyargıların çoğunun önemli ölçüde kırıldığını söylemek mümkün. İhsanoğlu’nun dokuz siyasi partinin mutabakatına rağmen en önemli handikapıysa parti teşkilatlarının yeteri kadar güçlü çalışmamasıdır. CHP il örgütlerinin yeterli desteği vermemesi nedeniyle bazı illerdeki mitinglerin dahi iptal olduğu öne sürüldü.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun uluslararası arenada iyi tanınan, donanımlı ve birikimli bir kişi olduğu açık ve söylemlerinde de oldukça birleştirici ve nazik bir üslup kullanması, çoğu çevreler tarafından takdir topladı. Ancak toplumun büyük kesimi ve özellikle kırsal bölgeler tarafından yeterince tanınmaması ve sol kesimin Erdoğan’a rağmen İhsanoğlu’na mesafeli bakması önemli dezavantajları olacaktır. Kendisi siyaset içinden gelmediği için siyasi eleştirilere fazla maruz kalmadı. Tabii Başbakan Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bu toprakların insanı olmadığına atıfta bulundu ve Kahire doğumlu olduğunu söyleyerek, buradan eleştirdi. Ayrıca CHP seçmenlerinin bir kısmının yaz tatilinden feragat etmek istemeyeceklerine dair öngörüler de İhsanoğlu’nun işini daha da zorlaştıracak gibi gözüküyor.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Ramazan ayında vatandaşları yormamak için olduğunu ileri sürse de miting yapmaması ve meydanları doldurmaması geniş kitlelere boy gösterme anlamında iyi olmadı. Aynı şekilde Kılıçdaroğlu ile Bahçeli’nin de, destek mitinglerine gereken önemi verdiklerini göremedik. Hatta MHP, sahaya inme ve İhsanoğlu’nu sahiplenme konusunda CHP’nin de gerisinde kaldı. MHP’nin sahadaki bu kötü performansı, kendi seçmeninden Erdoğan’a oy devşirmesine neden olacak. Meydanlara inmeden seçim kampanyası yürütülemez. Güreş tutabilmek için mindere çıkmak gereklidir…
Çatı ortaklığının seçimi sadece Tayyip Erdoğan karşıtlığı olarak görme algısı, yanlış bir seçim taktiği olmuştur. Belki de, İktidar partisi tabanına da hitap edecek ortak bir aday çıkartma üzerine kurulan iddialı seçim stratejisi, bu taktik planla kendi kendini sekteye uğramıştır.
[quote]Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli, Tayyip Erdoğan’ı Çankaya Köşkü’ne uğurlamayı göze alıp, meydanın kendilerine mi kalmasını bekliyorlar?[/quote]
Ayrıca olası seçim yenilgisinde bu başarısızlığı sahiplenmeyip, kabahati çatının kendisine mi atacaklar? Bu seçimde belki doğrudan siyasi partiler yarışmıyorlar, ama cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının siyasi partilerde de değişime neden olabileceğini görmek gerek…
İhsanoğlu’nun Seçim Sloganı : “Ekmek İçin Ekmeleddin”
İlk duyulduğunda sosyal medyada alay konusu oldu ve bu sloganın hemen komik versiyonları türetildi. Ancak fiil olarak, bunun sevgi ekmek ve birlik ekmek gibi mesajları amaçlaması aslında toplumun şu an ihtiyaç duyduğu birlik ve huzur ortamının doğru bir tespitiydi. Başbakan’ın Gezi olayları ile 17 Aralık sürecinde toplumda ayrışmalara yol açan bir tutum sergilediği yadsınamaz. Erdoğan, cumhurbaşkanı olsa dahi bu tutumundan vazgeçecek gibi görünmüyor.
Prof. İhsanoğlu’nun ibreyi biraz kendisine çevirebilmek için “bir şey” yapması gerekiyordu. Ses getirecek, dikkat çekecek, ilgi görecek bir farklılık, bir hamle, bir çaba… Seçime on gün kala o “bir şey” olmadı…
HDP Adayı Selahattin Demirtaş…
Genel seçimde baraja takılmamak için bağımsız aday stratejisi yürüten ve yerel seçimlerdeyse adı üzerinde zaten yerel başarı sağlayan Kürt siyasetinin genel başarı ve oy oranının nereye geldiğine dair önemli bir sınav olacak bu cumhurbaşkanlığı seçimleri…
Selahattin Demirtaş’ın %10 oy oranını zorlaması hatta aşması sadece kendisi adına değil, partisi ve tabanı adına da önemli bir eşik olacaktır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgeleri dışında yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın tercihlerinin ilk kez böylesine kendilerine yansıma fırsatı doğmuş oldu. Hatta cumhurbaşkanlığı seçiminin Selahattin Demirtaş’ın alacağı oy ile ikinci tura kalması durumunda HDP’nin çözüm sürecindeki elini de güçlendireceği aşikar. Bunun devletle olan müzakerelerde hangi tavizleri doğuracağıysa ayrı bir muamma…
Kendi tabanının yanı sıra bilhassa İhsanoğlu’nun adaylığını içine sindiremeyen bazı kesimlerden de oy alabilme potansiyeli bulunuyor. Demirtaş’ın seçim kampanyasında en rahat ve hatta en esprili aday olduğunu da dile getirmek gerekir.
Demirtaş’ın Seçim Sloganı: “Bir Cumhurbaşkanı Düşünün”
“Bir cumhurbaşkanı düşünün” diye başlayan Demirtaş sloganları, “Demokratik Değişim, Barışçı Türkiye” ve “Bağlamadan Başka Bir Şey Çalmıyor” gibi versiyonları ile çeşitlilik gösteriyor.
Selahattin Demirtaş’ın performansı, yıllardır süren siyasi mücadelelerinin bölgesel kalmaya mahkum olmak veya artık kabuğunu kırıp, ülke partisi olmak sonuçlarından birisini doğuracaktır. Ancak her Kürt vatandaşının oyunu çantada keklik görme hatasına düşmemeleri gerekiyor. Zira çözüm sürecinin yapıcı taşlarından birisini Erdoğan olarak gören kesimlerin oylarını almakta zorlanacaklardır.
Seçim Sonucunda Neler Olur?
‘Seçim sonucu ne olur?’ kadar ‘Bu seçimin sonucunda neler olur?’ sorusunun cevabını aramak da çok önem taşıyor. Çünkü ülkemiz, içte ve dışta birçok önemli gelişmenin olduğu bir konjonktürden geçiyor.
Bir gerçek var ki bu seçimin sonucunu İktidar partisi seçmenleri belirleyecektir. Gönülden bağlı oldukları ve bunca yıldır oy verdikleri Tayyip Erdoğan’ın başbakan olarak kalmasını ve icraatlarına devam etmesini mi istiyorlar? Yoksa Çankaya’ya çıkıp ve bununla yetinmeyip, iki koltuğu birden idare etmesini mi?
Erdoğan seçilecekse onun ilk turda mı, yoksa ikinci turda mı seçileceği bile siyaset taşlarının yerinden farklı oynamasına neden olacaktır. İhsanoğlu’nun CHP ve MHP seçmenlerinin tamamının oyunu alıp alamayacağı ve hatta Ak Parti seçmenlerinden de oy alabilecek bir performans gösterebilmesi, seçim sonucunda bir sürpriz arayanların temel argümanları olacaktır.
[quote]Bu seçimler sonucunda klasik bir cumhurbaşkanımız mı olacak, yoksa Türkiye bir Yarı Başkan mı seçmiş olacak? [/quote]
Yarı Başkanlık Sistemi’nden kısaca bahsetmek gerekirse…
Başkanlık Sistemi ile Parlamenter Sistem’in bir bakıma karışımı gibi olup; yürütme gücü, halk tarafından seçilen Devlet Başkanı ile Parlamento güvenine dayanan Hükümet Başkanı arasında paylaştırılır. Bu sistemi uygulayan Fransa gibi ülkelerde ise yürütme yetkilerinin Hükümet Başkanı ve Cumhurbaşkanı arasında paylaşıldığı ve yasama ile yürütmenin işbirliği içerisinde çalıştığı bir sistem görülmektedir.
Hangi partiden veya hangi adaydan yana olursak olalım, güzel ülkemiz ile ilgili kabul etmemiz gereken bazı şeyler var. Bunların başında hukuk sisteminin çok yara alması ve itibarının zedelenmiş olması geliyor. Toplumdaki ayrışma ile basının tarafgirliğini de gözardı etmemek gerek. Yani yargının ve basının siyasallaştığı bir ortamda ileri demokrasiden bahsetmek, mümkün olamaz.
Her seçimden neredeyse daha güçlenerek çıkan Erdoğan’ın kariyerindeki en önemli seçim sınavına çıkarken çok favori olduğu ortada… Artık söz, sandık başına gidecek olan seçmenlerde olacak, şezlong yanında olanlarda değil…