Hayatın sürprizlerine karşı her zaman açık olmamız gerektiği söylenir hep… Bazen hiç ummadığımız anda hiç ummadığımız olaylar karşısında kendimizi kaybediyoruz.
Ajitasyonlarımızı kendimize yediremeden başkalarına aktarıyoruz. Kusuyoruz nefreti içimizdeki… Doğmayan güne küsüyoruz, olmayan her şeye…
Peşini bırakmadıklarımızı düşlüyoruz inatla. Devam eden hayatın sadece ufak bir parçası olduğumuzu unutarak kendi senaryomuzu kendimiz yazmak istiyoruz. Verilen rolleri oynamayı reddederek adeta! Keşkelerimiz sığmıyor ruhumuza bi yerden sonra… Olmuyor düşlediklerimiz. ‘Tam da evet şimdi hayattayım!’ dediğimiz anda çıkan bir terslik alt üst ediyor hayatımızı… Saniyelik mutsuzluğumuzu, yıllık hüzünlerimize değişiyoruz.
İstediğimiz hayatı yaşayamadan ölebileceğimizi dahi getiriyoruz aklımıza. Hep ya sonra’sını kurma hayaliyle an’ımızı kaçırıyoruz.
Karamsarlık duygumuzu bastırmak için ne yapacağımızı şaşırmış vaziyette yaşıyoruz. An yaşıyoruz. Saniyelik bir an. Ömrümüze sığdıramayacağımızı hayal ettiğimiz tarifsiz bir an! Ötesinin dahi olmadığını bilerek belki de… Bizi biz yapan herhangi bir parça mutluluk…
Bir parça mutluluk değil midir zaten bizi hayattayım moduna iten?
O kısacık anı, bazen ömür saydığın, paha biçemediğin, en’lerinden biri değil mi? Fazla söze gerek yok. İyi hissettirdi mi? Mutlu etti mi saniyelik de olsa? Olumsuz yanlarını düşünmeye gerek yok! Evet belki çok çok kısa gelen mutluluğa dahi açız! Ve bunun farkında bile değiliz. Herkesin ufacık anlık bir mutluluğu hakettiğine inanıyorum. Sen ya da bir başkası… Elindeki o bir parça mutluluğu benimle paylaşacak kadar güzel misin? Buna şükredecek kadar değerini bilen misin? Kısacası; elinizdeki bir parça dahi mutluluğu başkalarıyla paylaşmaktan çekinmeyin. Zira sizin ufacık mutluluğunuz bazı insanlara ”ömürlük mutluluk” değeri bile verebilir.