Toplumların kaderini hiç şüphesiz, en başta tercih ettikleri yönetim biçimleri ve siyasi rejimleri belirliyor. Bunun belirlenmesi ise tarih boyunca hiçbir zaman kolay olmadı. Siyasi mücadeleler, savaşlar ve halk hareketleri başrolü oynadı. Ülkemiz de İstiklal Savaşı sonrası Gazi Mustafa Kemal önderliğinde Cumhuriyet rejimine geçti ve Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Tarih boyunca devletlerin Monarşi veya Oligarşi ile de yönetildiği oldu, günümüzde bile bu rejimlerin devam ettiği örnekler mevcut. Cumhuriyet kelimesi, 18. yüzyılda “bir araya toplanma, topluluk oluşturma” anlamına gelen ve Arapça kökten türeyen cumhur kelimesinden gelmiştir. Cumhuriyet rejimi, devletin başındaki kişinin ırsi olarak belirlenmediği, yani babadan oğula geçmediği anlamını taşır.
Cumhuriyet, egemenlik kaynağının millete ait olduğunu esas alan devlet şekli demektir, dolayısıyla devletin temel organlarının seçimle belirlendiği bir yönetim biçimidir. İstiklal mücadelemiz sonrası 29 Ekim 1923’de ülkemizde Cumhuriyet ilan edilerek, saltanatın yönettiği ülke insanlarımız seçme ve seçilme hakkı olan bireylere dönüşmüşlerdir. Padişah iradesinin yerini millet iradesi almıştır.
Cumhuriyet’e Sahip Çıkalım
Cumhuriyet rejiminde tüm vatandaşlar kanunlar önünde eşittir ve hiç kimseye hiçbir ayrıcalık tanınamaz. Çünkü hukukun üstünlüğü ilkesi, Cumhuriyet’in en önemli değerlerinden birisidir. Bugünlerde hukuka olan güven zedelenmiş ve hukuk oldukça yıpratılmış olsa da, herkese elbet bir gün lazım olacaktır. Ayrıca bu rejim, hiçbir kişi ve zümre yararını değil, öncelikle kamu yararını ön planda tutmaktadır.
Bunun yanı sıra demokrasinin yaşaması ve gelişmesi için de, Cumhuriyet rejiminin varlığı gereklidir. İngiltere ve Danimarka gibi halen anayasal monarşi ile yönetilip, aynı zamanda demokrasinin olduğu ülkeleri emsal göstermek, doğru olmaz. Demokrasi ile Cumhuriyet’i birbirinin alternatifi gibi görenler ile sığ bir şekilde demokrasiyi her şeyin üzerinde tutanlar bilmelidirler ki, sağlıklı bir demokrasi ancak Cumhuriyet’in üzerinde inşa edilebilir.
Cumhuriyet, ülkemiz için sadece rejim değişikliği demek değildir, yeniden doğuştur.
Cumhuriyet’e büyük bir mücadele sonrası zor şartlar altında sahip olan ülkemiz, bunun kıvancını yaşamalı ve değerini anlamalıdır. Onun ülkemiz için yaşamsal önemi nedeniyle Anayasa’da idare şeklinin Cumhuriyet olduğu hükmünün değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği ayrı bir Anayasa maddesiyle teminat altına alınmıştır. Buna rağmen hepimizin Cumhuriyet’i daha çok anlaması, daha çok özümsemesi ve onu geliştirmek için daha çok çalışması kaçınılmaz bir sorumluluktur. Mustafa Kemal Atatürk, aşağıdaki sözünü sarf ettiğinde aslında gelecek nesillerin bu sorumluluğu taşıyacaklarına olan inancını ifade etmiştir.
“Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.” – Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Cumhuriyet’in ülkemizin tüm insanları için birleştirici ve ortak bir değer olduğunu bilmeli, onu sahiplenmeli, bununla da kalmayıp, yirmi birinci yüzyılın gereklerine göre geliştirmeliyiz.
Cumhuriyet, Türkiye için sadece Cumhuriyet değildir.
Türkiye için Cumhuriyet, sadece cumhuriyet değildir, çok daha fazlasıdır. Bağımsızlıktır, özgürlüktür, ulus egemenliğidir, demokrasidir, barış toplumudur, uygarlıktır ve kültür birlikteliğidir.
Mustafa Kemal Atatürk, 4 Aralık 1923’te yaptığı bir konuşmasında Cumhuriyet’i şöyle değerlendirmiştir: “Cumhuriyetimiz öyle sanıldığı gibi zayıf değildir. Cumhuriyet, bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için bolca kan döktük. Her yana kırmızı kanımızı akıttık. Gerektiğinde kuruluşlarımızı savunmak için gerekeni yapmaya hazırız. Cumhuriyet, özgür düşünce yanlısıdır. Samimi ve yasal olmak koşulu ile her düşünceye saygımız vardır. Her anlayış bizce saygındır. Yalnız bize karşı çıkanların insaflı olması gerekir.”
Cumhuriyetimiz’in 91. yılı kutlu olsun…