Kolay olacağını kim söyledi ki? Hayat tüm canlılar için zordur. Bu acımasız gezegende çiçeklerin bile düşmanları var.
Bir ip ne kadar dolaşırsa dolaşsın, iki uçtan ibarettir. Düğümler aksini haykırsa da onların kudreti bu gerçeği gizlemeye yetmez. Yaşam da ip gibi dolaşmış, yer yer düğümlenmiştir. Ve her insan, ömrünün bir bölümünde, yaşamın kaçınılmaz gerçeğiyle yüzleşir. O yüzleşme anı, yaşam yolunun ikiye ayrıldığı andır ve zaman, insanın tercih yapma zamanıdır. Hak ve batılın yol ayrımında, insana hangi yolda yürümek istediği sorulur. Sonra insan düşünerek ya da düşünmeden bir tercih yapar ve yürür. Bir saniye sonra yol yine ikiye ayrılır ve insana tekrar sorulur: Hak mı, batıl mı? İnsan yine bir tercih yapar ve bir saniye sonra da aynı şey olur… Bu kısır döngü insanın iç savaşını tasvir eder. Aklı baliğ olan değil, aklı kâmil olan insanın savaşıdır bu. Çünkü insanların bir kısmı, her an savaş halinde olduklarını idrak edemezler. Onlar ülkemizdeki tabiriyle, yaş kemale erince Allah’ ın emirlerini yerine getirme düşüncesindedirler, bazıları bunu da düşünmez… Oysa son nefesini vereceği o son ana kadar her insan, her an sınanacaktır. Bu yüzden ne alnı secdede olan garantidedir ne de günah bataklığına savrulan dönülmez bir yoldadır. “Dünya müminin zindanıdır.” Bu mahpusluk hali, her an maruz kaldığımız tercih yapma durumu; diğer bir deyişle iç savaş halidir ve yaşamın özündeki gerçek de budur. An’ ı yaşamak: Bilindiğinin aksine, her an bu yol ayrımının farkında olmaktır ve ömür dediğimiz şey, tamamen bu temel (an) üzerine kurulmuştur.
Dünya’ ya tertemiz geldik. Ne bedenlerimizde ne de ruhlarımızda hayatın derin izlerinden eser yoktu. Yaşadıkça bedenler çizgilerle, ruhlar derin yaralarla tanıştı. Kolay olacağını kim söyledi ki? Hayat tüm canlılar için zordur, bu acımasız gezegende çiçeklerin bile düşmanları var. İnsan da kendi benliğinin düşmanıdır: Başımıza gelen her şey için başkalarını suçlamaya meyilli olsak da içten içe bildiğimiz ama kendimize itiraf edemediğimiz bir gerçek bu. İnsanı Dünya’ ya hükümdar yapan taç (irade) gün oldu da sahibini tahttan indirip, derin zindanlara hapsetti ve bir zamanlar baş üstünde ihtişamla duruyorken; ruhu sıkıp, bunaltan bir prangaya dönüşüverdi. İnsan böylece vicdanına mahkûm edilir, o ne yaman zehirdir: Öyle bir anda değil, bazen yıllarca kıvrandırır da ne öldürür ne de bırakır. İşte bu yüzden günah işlemek, bir nevi intihar etmek gibidir.
Bilesin ki bedene kıyarak bir, ruha kıyarak binlerce kez günah işlenir.
Kimileri için küçük bir tümsek olan günahlar, kimileri için kudretli dağlar gibidir. Sen günah üstüne günah koyma ki her biri kuvvetini aşan zirvelerde mahsur kalmayasın; verimli iman vadisinden çıkıp da günah bataklığına düşmeyesin. Oldu da düştüysen, bu kalkamayacaksın demek değildir, hala nefes alıyorken tövbe nimetinden rızkını ara! Yıllar önce bir kitabın yaşlı yapraklarında şu güzel sözü okumuştum.
“Bataklıkta açan çiçek güzel kokar.”
Dünya, insanı çırpındıkça yutan bir bataklıktır; insan da bu azgın bataklığın çiçeği… Aynı karları savurup açan kardelen gibi, dünya bataklığının yükünü savur gönlünden! Affedilmemek korkun olabilir, Allah’a hüsn-ü zan et ki O da sana ikramda bulunup, aşk bağışlasın. Hidayet beratı, kulluğu kabul edenlere verilir. Sen Allah’ a köle misin, yoksa hür müsün? Günahında ısrar edenlerden olma! Rahmet dile ki, rahmet bulasın. Allah (c.c), kulu ne isterse misliyle verendir: İsteyerek günah işleyip, fenalık edenleri günahlarında boğan da sabredenleri cennet ile müjdeleyen de O’ dur.
Günah da bir çeşit iç kanamasıdır. Nefse müdahale edip, müşahede altında tutmadıkça, kanama durmaz ve bunun sonucunda ruh ölümü gerçekleşir.
Nefsine uyupta günah işlemekten kork; eğer korkmuyorsan, korku nimetinden rızkını ara! Ümitlerine sarıl ve dua et; dilin duaya varmıyorsa, gönlünü seferber et: Allah (c.c) kalpleri hakkıyla bilendir. Bil ki sen, çamura saplanmış bir elmassın: İman suyuyla temizlen ki yeniden parlayabilesin ve unutma!
[quote]Dağlar kadar eyvah’ ın olsa da aşkıyla dağlar sarsılan bir ilah vardır. Var git, aşk nimetinden rızkını ara![/quote]