Sağınıza baktığınızda masmavi bir deniz, solunuza baktığınızda da yemyeşil vadiler… Sadece gezmek görmek değil, aynı zamanda bir medeniyeti yaşamak gibi Likya Yolu’nda yürümek…
Milattan önceden kalma her kral yolunun sonu, başka bir Likya kentine çıkıyor. Bir süre sonra insan her şeyi unutup kendini Likyalı gibi hissediyor.
Sizi medeniyetin bilinen ilk özgür ülkesine götürecek bu yol; Fethiye ile Antalya arasında, tüm Teke Yarımadası’nı kapsayan, 509 km’lik, macera dolu bir yürüyüş yolu. Her yıl birçok yerli ve yabancı turistin sırt çantalarını alıp yürümeye geldiği bu yol, İngiliz arkeolog Kate Clow tarafından, belli başlı kral yolları ve Likya şehirlerinin birleştirilmesiyle oluşmuş. Garanti Bankası’nın sponsorluğunda her yıl bakımı yapılan bu yolla ilgili, Kate Clow’un Türkçe ve İngilizce kitabı başta olmak üzere, birden çok rehber kaynak bulunmaktadır. Eğer siz de Likya Yolu’nun büyüsüne kendinizi kaptırdıysanız ve yürümeye karar verdiyseniz, her ne kadar yollarda işaretler belirgin olsa da, yürüyüş planlaması ve güvenlik açısından haritaları da içeren bu rehberlerden en azından birini edinmenizde fayda var.
Kayaköy
Yollar rahatlıkla parça parça yürünebilir ve istenilen rotadan başlanılabilir. Fakat varsayılan başlangıcı Fethiye Ölüdeniz’i tepeden rahatça görebileceğiniz, yamaç paraşütü yapanların uğrak yeri olan Babadağ. Ama benim önerim bu yola direk Fethiye’den başlamanız. Fethiye’den direk Hisarönü’ne hatta isterseniz direk Ölüdeniz’e çıkan, Kayaköy’den geçen yol, yürümeye değer. Fethiye limandan tersaneye, oradan da Fethiye’yi kuşbakışı göreceğiniz tepeye tırmanan orman yollarından kısa bir süre gittikten sonra, turistik Kayaköy’e çıkılır. Türk Rum mübadelesinden sonra tamamen terkedilen Rum evleriyle bölge adeta hayalet kent haline gelmiş.
Ölüdeniz
Bundan sonraki yol, direk harabelerin içinden geçiyor. Yol buradan ikiye ayrılıyor. İster direk Ölüdeniz’e, ister Hisarönü’ne çıkabilirsiniz. Devam ettiğinizde orman yollarına ve dik yamaçlara ve bununlarla beraber harika manzaralardan geçiyorsunuz. Ölüdeniz’e çıkıyorsanız Hisarönü’ne gitmek için dolmuş kullanabilirsiniz. Likya yolu başlangıç levhasını gördükten bir süre sonra bol bol arı kovanı göreceksiniz. Çok geçmeden muhteşem Ölüdeniz manzarasıyla karşılaşacaksınız.
Faralya’dan Kelebekler Vadisi
Sonra sizi 2-2,5 saatlik bir tırmanış bekliyor. Ölüdeniz’den uzaklaştıkça manzara açısının genişlediğini göreceksiniz. Tepeye vardığınızda yolun bittiğine sevineceksiniz. Tepede, ulaşımı kara yolundan imkansız olan terk edilmiş villalar göreceksiniz. Biraz aşağıya inince sizi dinlenmeniz için Kozağaç Köyü çeşmesi karşılayacak. Köyün içinden geçtikten sonra Kirme Köyüne gelene kadar düz orman yollarından yürüyeceksiniz. Köy boyunca ve köyü de geçtikten sonra, Faralya’daki eski değirmene gelene kadar uzun bir iniş sizi bekliyor. Aşağıda Kelebekler Vadisi’ne inen macera dolu bir yol var. Yüksekten korkanlar için ideal değil. Yine de o kadar yolu indiğinize değecek.
Karadere Plajı (Patara)
Kelebekler vadisine inmezseniz yol, Kabak Koyu’na devam ediyor. Kabak’ın gece sadece yıldızların ışığında uzanabileceğiniz, doğayı bizzat hissedebileceğiniz büyülü bir havası var. Bu yolda da arıcılık yapan köylülerle karşılaşmanız çok olası. Kabak’tan sonra dikey bir çıkışla Likya Yolu’nun müthiş manzaralarından birini görebileceğiniz Alınca Köyü’ne doğru çıkılıyor. Alınca’dan bir süre sonra yol Sdyma Antik Kentine giden yol ve Gey Köyü’ne giden yol olarak ikiye ayrılıyor. Denize yakın olan yol Kabak Köyünden de görebildiğiniz Yediburunlar Feneri’ne gidiyor. Hangi yoldan gideceğiniz sizin seçiminize kalmış. Bu iki yol Gavurağılı Köyünde birleşiyor. Gavurağılı Köyü’ne varmak için keskin bir inişi takip ediyorsunuz. Burada tekrar denizi görebilirsiniz. Yola devam ederken Karadere’ye varmadan önce Pydnai adı verilen eski bir askeri üsse ait kalıntılarına geleceksiniz. Karadere’ye vardığınızda bir tarafında Özlen Çayı diğer tarafta Patara Plajının büyüsüne kapılıyorsunuz.
Kaş
Burası Patara Plajı’nın en batı ucu. Bundan sonraki genellikle düz olan yol, Letoon ve eski Likya başkenti Xantos gibi büyük Likya şehirlerine uğruyor. Üzümlü, İnpınarı gibi köylere de uğradıktan sonra Patara’nın olduğu Gedelme Köyü’ne varıyor ve burada da Patara antik kentine uğruyor. Patara Kalkan yolundan açıkçası korktum. Kitapta eşyayla gitmek tehlikeli olabilir yazdığı için bu yolu yürümemeyi tercih ettim. Belki çok deneyimi olmayan bir yürüyüşçü için bu yol zor olabilir. Devam eden yol sırasıyla Bezirgan ve Gökçeören köylerinden geçiyor. Bezirgan’da Osmanlı döneminden kalma buğday ambarları var. Gökçeören Çukurbağ arasındaki tepede Phellos antik kentinin kalıntıları bulunmakta. Çukurbağ Kaş arasındaki 2 saatlik inişte, mükemmel bir manzara sizi karşılıyor. Ayrıca bu tepe yamaç paraşütçülerinin de atladığı bir nokta. Ve yolun sonunda mütevazi şirin Kaş’a varıyorsunuz.
Çoban Plajı
Kaş, toplam Likya Yolu’nu ikiye bölüyor. Tüm yolu yürümeye vakti olmayanlar genelde ya yürüyüşü Kaş’ta bitiriyor ya da Kaş’tan başlatıyor. Kaş’tan sonraki durak Limanağzı. Buraya Kaş’tan direk teknelerle de gidilebilir. Kaşta da bir antik Likya Kenti olan Antiphellosun kalıntıları mevcut. Likya yolu tam Kaş’ın merkezinden geçiyor. Önce Büyük Çakıl, Küçük Çakıl gibi halk plajlarına uğruyor, oradan kısa bir süre sonra Limanağzı’na varıyorsunuz. Yolda antik Likya mezarlarına da rastlamak mümkün. Limanağzından sonra sizi Kılıçlı’ya kadar düz arazilerden geçitlere, deniz kenarındaki büyük taşlardan koylara kadar uzun maceralı bir yol bekliyor. İlk batık şehir kalıntılarına Çoban Plajı’nda rastlayacaksınız.
Üçağız
Bir süre denizden uzaklaştıktan sonra tekrar tepeye tırmanmadan önce bir süre Üzümlü Plajı boyunca yürüyeceksiniz. Kılıçlı köyüne varmadan önce çıktığınız son tepede de kalıntılar mevcut. Kılınçlı köyünden sonra antik kentler devam ediyor. Önce Apollonia sonra da, artık Kekova bölgesinin içine girdiğinizi hissettirecek batık kent manzaralarıyla Aperlai’ye varacaksınız. Burası tarihte ilk mor rengin elde edildiği süngerleriyle ünlü. Bir süre sonra Üçağız’a varacaksınız.
Andriake
Burası birinci dereceden sit alanı ve genellikle turistler buralara tekne ile geliyorlar. Bu bölgede çok fazla kalıntı var. Meşhur Simena Kale’si buraya yakın, normalde yol bu kaleden geçmiyor fakat yakın olduğu için uğranılabilir. Bundan sonra yol muhteşem Gökova Koyu’ndan geçip kısa bir tırmanıştan sonra Çakıl Plajı’na varıyor. Yine bir saatlik deniz kenarı bir yürüyüşten sonra Andriake bölgesine varıyorsunuz.
Gelidonya Feneri
Burası Demre’ye çok yakın. Buradan yol Noel Babanın şehri olan Myra antik kentine gidiyor. Buradan sonraki yol Finike’ye kadar tecrübe gerektiren, iki ya da üç gün sürebilen ve arada Demre ve Finikeye yakın birkaç köy dışında yerleşim yeri bulunmayan bir yol. Fakat başka yerde göremeyeceğiniz Cebrail Kilisesi bu yol üzerinde. Bu yol üzerinde de bir de Beymelek Lagün’ü manzarası var.
Yol, Beymelek Kasabası’nı tepeden görebileceğiniz bir yoldan geçiyor. Beymelek Kasabası taşevleriyle ünlü şirin bir kasaba. Sakinlerinin çok misafirperver olduğu bu kasabanın belediyesi, Likya Yolu’nun geliştirilmesi ve yürüyüşçülere kalacak yer sağlanması konusunda çok hevesli. Finike ile Finike’den sonra gelen Mavikent arasının yürünmesi pek tavsiye edilmiyor. Çünkü yolun neredeyse tamamı asfalt yol.
Mavikent Karaöz arasındaki yol sanırım önceden toprak yolmuş. Ancak şu an bu yol da asfalt yol ve malesef yaya yürüyenler için pek uygun değil. Ancak Karaöze de haftada birkaç minibus dışında ulaşım yok. Otostop iyi bir alternatif olabilir. Yol üzerinde yüzebileceğiniz Papaz Koyu var. Karaöz’ün de küçük bir plajı var. Karaöz’den yaklaşık bir saat sonra kamp alanı için de ideal olan Korsan Koyu’nda yüzülebilir. Buradan sonraki durağınız inanılmaz manzarasıyla ünlü Gelidonya Feneri.
Musa Dağı
Bu alanda fırtınalardan dolayı çok fazla gemi kazası olmuş tarihte. Burada da kamp yapabileceğiniz bir yer var. Ancak yürüyüşçülerin çoğunluğu buranın kamp yapmak için fazla rüzgarlı olabileceğini söylüyorlar. Buradan inişli çıkışlı yollarla Adrasan’a varıyorsunuz. Adrasan’dan Olimpos’a varmak için Musa Dağı’nı geçmeniz gerekiyor.
Fazla çam iğneli bu yol sizi direk Olimpos kalıntılarına çıkarıyor. Olimpos Plajı denizle buluşan tatlı suyu ve sahilden başlayan antik mezarlarla harika bir yer.
Olimpos
Olipos’ta yol ikiye ayrılıyor. Birincisi ve en çok tercih edileni meşhur Yanartaş’tan geçen, muhtemelen tepesinde kar görebileceğiniz Tahtalı Dağı’na zirve yapan bir yol. Fakat bu yol Likya Yolu’nun en yüksek noktalarını içeriyor o yüzden de çok iyi bir kondisyon ve deneyim gerektiriyor. Ben o kadar deneyimli olmadığım için daha kolay olan Tekirova yolunu seçtim. Bu yolu seçecekseniz yine de bir akşam Yanartaş’ı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Olympos Plajı’nı boylu boyunca geçince Çıralı’ya varıyorsunuz.
Önce Maden Plajı olmak üzere irili ufaklı bir çok plaj çıkıyor karşınıza. Tekirova’dan bir süre sonra karşınıza çıkacak Sundance kamp alanının sahilinden dümdüz gidip önünüzdeki kayalıkları geçtiğiniz anda direk Phaselis’e çıkarsınız ki kesinlikle bu antik kente uğramalısınız. Malesef sizi Phaselis’ten sonra tekrar bir orman yoluna çıkana kadar bir otoyol yürüyüşü bekliyor. Fakat Tahtalı Dağı’nı merak ediyorsanız, yol üzerinden Tathtalı’ya teleferiğe binebileceğiniz bir yola da girebilirsiniz. Bundan sonraki orman yolunun sonu, Roma döneminden kalma bir köprüyle sona eriyor ve bu bölgede Göynük’e kadar yerleşim yeri yok.
Az önce bahsettiğim Tahtalı Dağı’na çıkan yol Göynük’te birleşiyor ve Göynük Milli Parkından yine zorlu bir yol tırmanarak Hisarçandır’a varıyor ve buradan Antalya’ya gitmek için taksi ya da otobüs öneriliyor. Fakat ben bu yola değil ters istikamette giderek Beydağları yoluna girip, bir süre aşağı inip, Aslanbucak Köyüne sonra tepeden gayet net görünen şeytan kayaları geçip, Kemer Merkez’de yürüyüşümü noktaladım.
Bu doğal ve tarihi güzelliklere sahip bir ülkede yaşadığımız için çok şanslıyız. Yürüyüşe ilgisi olan herkes, bu yolda yürüme deneyimini yaşamalı. Bu yolda yürürken hem kendinizle hem de doğayla başbaşa kalacaksınız. Gezegenin güzelliklerinin daha çok farkına varacak, sonraki hayatınıza dinginleşmiş olarak devam edeceksiniz.