İspanyolca bağrışmalar, kapılar çarpılıyor, camlar kırılıyor. Dehşetle uyanıyoruz. Başımızın üstündeki vantilatör çıktı ve senaryo gerçekleşti sanıyorum. Ancak şanslıydık ki bizi es geçti ve yan odadaki İspanyolları kesti, biçti ve paramparça etti gibi bir ses geliyor…
Mexico City’den yola çıkıp gece vakti varıyoruz Merida’ya. İşte gerçek Meksika,üstümüze yapışan sıcak ve Maun ağaçlarının kokusu karşılıyor bizi dışarıda. Burun deliklerimiz yanıyor, beynimize giden fazla oksijenden başımız dönüyor. Nilay bir taksiciyle yön bulma çalışmalarına başlamış bile yine.
Merkez diyor Centro, kaç peso bayım ?
20 dolar diyor taksici ve ekliyor buradan çok uzak yürüyemezsiniz. Hıım bu cümleler pek tanıdık geliyor kulağımıza.Kesin yürürüz o halde. Taksiciler dünyanın her yerinde aynı özelliğe sahip, caydırıcı cümleler tıpkı birbirinin benzeri, kendisini tercih etmemiz için yapılan akıl oyunları farklı dillerde oynanan aynı senaryo. Hadi çıkalım hava limanından ciğerlerim yanacak. Sanki dünyanın en ağır sigarasını içer gibiyiz ikimizde çünkü çekilen hava hava değil yoğun bir şey, tropikal kokunun okyanus tuzuyla birleşmesi.Düşer gibi oluyorum çok yüksekten.
Çantalar yüklü, hava limanından ana caddeye 20 dakikada yürüyoruz. Yol üstünde iki Fransız sırt çantalı kızla karşılaşıyoruz. Otostop vari bir kaç el hareketi hafif çekimser, akşamın getirdiği ürkeklik ama yola çıkmanın cesareti ve dayanılmaz hafifliği ile yanı başımızda duran minik dolmuşa doluşuyoruz 1,5 peso karşılığında 10 dakika sürmeden sarı ışıklarla donatılmış, küçük evlerle dolu, balık etli rengarenk şortlu kadınların kahkahalarıyla karşılıyor bizi Merida. İniyoruz…
Sokakta yürümenin keyfi anlatılmaz çünkü burası Yucatan’ın kalbi Maya dilinde Beş tepe daha öncelerde ise ICHCAANZİHO adıyla bilinen şehir. 1542 ‘de sömürgen İspanyollar tarafından keşfedilerek yine yerlerinden yurtlarından edilen Mayaların Evi. Bugün ise Yucatan’a girmeden soluklanılan bir güzel şehir sadece. Etrafı Mayaların kentlerini ve dinsel merkezlerini inşa ettiği mağaralar ve doğal kuyular ile dolu. Şehirde bunca yılın gizemini hala hissetmek mümkün.
Mükemmel hostelimizi buluyoruz. Odaya girmeden merdivenlerin labirentler oluşturduğu, oda kapılarının açık olduğu yollardan geçiyoruz. Odamız küçük ve tavanda tipik Meksika usulü dev bir vantilatör var. Hapishaneden bozma çizgili pijama desenli bu odayı hızla terketmek istiyorum. Çünkü aklıma gelen ilk senaryo bu vantilatörün yerinden çıkarak bizi kaç parçaya ayırabileceği. Çantaları bıraktığımız gibi çıkıyoruz Merida sokaklarına, çünkü burası sadece bir durak ve hızla şehri gezmeliyiz. Sokaklara atılmış masa ve sandalyeler, kapı önlerinde oturanlar, faytonlar, sokaklarda gitar çalan amcalar, amcalar çünkü hiçbiri Desperado filmindeki El Mariachi ‘ye benzemiyordu. Zaman aşımı olarak nitelendirdiğimiz bu gerçek ile sadece müziği dinleyerek yürüyoruz sokakta ve meydana geliyoruz Plaza Grande’ ye ve Maya uygarlığına ait kıyafetlerle ateş dansı yapan bir grup genç çocuğun gösterisine tanık oluyoruz. Onların ataları Maya ve kendileri bazı sembolllerle hala bu yok edilmeye yüz tutmuş uygarlığa bir küçük ışık tutmak istiyorlar, tek çabaları gelen yabancılara atalarımız değerliydi diyebilmek.
Orta Amerika’nın sömürülmeden önceki sahipleri olan yerli Kızılderili halktır Mayalar. Bizim sırrına yıllar sonra eriştiğimiz bilgilere o zamandan sahip olan bir rivayete göre kayıp kıta Mu uygarlığının torunlarıdır. Çünkü Dünya tarihini uzun zaman döngülerinden oluşan, çağlar aracılığıyla bölümlere ayırma mantığı, sanıldığından çok daha eski bir uygarlığın Mayalara bıraktığı mirastır. Mayalar gökyüzüyle ilgili hassas hesapların matematikçileri ve bir uyanış için bizleri haberdar eden toplumdur. Bizlerden çok ileri gittiklerinin su götürmez bir gerçek olduğuna inandığım bu kadim uygarlığa ait bazı bilgileri Adı “zamanların kitabı” ya da “olayların kitabı” anlamına gelen Popol Vuh ‘un çözümlemesinde bulabilirsiniz. Kitap İspanyolca ‘ya çevrilmiş ve Mayalarda kadim zamanlardan beri aktarılagelmiş sözlü geleneğin yazıya geçirilmesiyle oluşmuştur.
Bir fizikçi olan Doç.Dr.Haluk Berkmen ‘in ön Türk Tarihi ve konu üstündeki çalışmaları Türkiye’de reklam kaygısı, ünlü olma hevesi ve uydurma içermeyen uzun yıllar üstünde çalışılmış dilden yola çıkarak hazırlanmış yararlanılabilecek kaynaklardır.
Derken şirin mi şirin bir yol üstü restoranında Margarita içerken buluyoruz kendimizi Nilay’la Büyük İspanyol Katedralinin ışıkları altında kiliseden çıkan gelin ve damadı izliyoruz. Karnımızı kocaman Tacoslarla doyuruyoruz.Yarın heyecanlı bir gün olacak çünkü etrafımızdaki doğa cap canlı tarih henüz tarih olmamış diyecek kadar ayakta yarının yol planını yapıyoruz. Öyle heyecanlı ki yol üstünde Chitchen Itza , sayısız Cenote ve batıklar, Xkeken, Sacred cenote, İk kil, El caracol, Uxmal, Cuzama, Valladolid, Dzitnup ve bu daha Cancun’a gitmek üzere cıktığımız yolun yarısında görülecek yerler. Margaritalarda bitmiş. Uyku vakti gelmiş.
“Gece. Bir erkek çığlığı! İspanyolca bağrışmalar, kapılar çarpılıyor, camlar kırılıyor. Dehşetle uyanıyoruz. Başımızın üstündeki vantilatör çıktı ve senaryo gerçekleşti sanıyorum. Ancak şanslıydık bizi es geçti yan odadaki İspanyolları kesti, biçti ve paramparça etti gibi bir ses geliyor.”
Gözlerimi ovuşturuyorum, hayır vantilatör yerinde. Kalkıp hemen kapıya koşuyorum, yatakta elini ağzına götürmüş gözleri kocaman olmuş Nilay’la göz göze geliyoruz. Nilay’ın o naif ve korkmuş halini hayatım boyunca unutmayacagım. Evet O ‘nu korumam gerek. Planı yapıyorum çantadan biber gazını alıyorum. Planı açıklıyorum. Koşuşturma sesleri, çığlıklar, kovalamacalar. Her an odanın yarı açık duran enteresan kilidi kırılıp biri içeri girecek gibi.
Nilay kapının soluna ben sağına pozisyon alıyoruz. Şimdi ‘içeri girerlerse tekmeyle adamı yatağa itip biber gazını boşaltıyoruz odaya sen kaç, dur dur burda sandalye var onu da kafaya atalım kalkamasın ya da ikinci kişi gelirse ben biber gazı sıkarken sen sandalyeyle adamın kafasını patlat, ve kaç ben hemen biber gazını diğerine de sıkıp geliyorum.
Bu esnada Meksika Polis teşkilatı sirenleri çalıyor. Polis geliyor anladığımız kadarıyla, pazarlık, güç uygulama ve teslim olma sesleri, resepsiyonda duran yaşlı amcanın sesiyle karışıyor, birilerini götürüyorlar…
Dakikalar geçiyor ve biz nefes almaya başlıyoruz.
Nilay diyor ki hala sesi kısık; ‘kesin uyuşturucu pazarlığı, ben diyorum ki hayır iki eş cinsel kavgası derken kahkahalarla yataklara geçiyoruz ve bir yolculukta tek ailen olan yol arkadaşını kendinden daha çok korumalısın bunu ikimizde adımız gibi biliyoruz. Çünkü O senin tek ailendir yolda.
Sabah oluyor.Eşyaları toplayıp iniyoruz.Kahvaltıda bizi ilginç meyveler bekliyor.Resepsiyon görevlisi değişmiş, zaten ingilizce konuşmadıkları için ne olup bittiğinin dedikodusunu yapmıyoruz.Doğru arabamızı almaya gidiyoruz.
Tahminimizden daha ucuza kiraladığımız arabamızı Belize sınırında bırakmak üzere alıyoruz ve maceranın en güzel kısmı için gaza basıyoruz. Valladoid yolunu izleyip bütün köylerde tacos yiyoruz. Bütün mağaralarda, cenotelerde yüzüyoruz, bütün tarihi ve bütün doğayı dinliyoruz. Burada engin bilgilere sahip bir uygarlık yaşamış. Kuşlar ve ağaçlar onların şarkısını söylüyor ve biz bu yolda onları dinleyip huzur buluyoruz.