Multiple Sclerosis İle Yaşamak

Henüz yirmi altı yaşındaydı hastalandığında. Hayatının en can alıcı zamanında tanımıştı onu…

ms hastalığı-indigodergisi

Bulanık görmeye başlayan gözünü ovalayıp ‘ çok çalışıyorum bugünlerde ‘ diye düşündü. Kontrole gittiği göz doktorunun, gözlük tavsiye edeceğini düşünüp ‘ bana hiç yakışmaz ‘ diye geçirdi aklından. Keşke bu kadar masum olsaydı yaşadığı. Keşke, yakışmayan bir gözlükle geçirebilseydi hayatını. Böylesi; daha kolay olacaktı çünkü. İleride yaşayacaklarını bilseydi; yakışmayan bir gözlüğü kullanmayı yeğlerdi.

Doktor, gerekli incelemeleri yaptıktan sonra; bulanık görmesindeki nedenin farklı bir hekim tarafından incelenmesi gerektiğini söyledi. Hayatının dönüm noktalarından birine adım attığını bilmeden; önerilen Nöroloji Hekimi’ne gitti. Gittiği hekim; birçok tahlil ve tetkik istedi ondan. Tahlillerin ivedilikle yapılmasını ve sonuçları hemen kendisine getirmesini söyledi.


Gerekli incelemelerin sonucunu, ancak ertesi gün alabildi. Gözünde beliren bulanıklık, daha da artmıştı. Sonuçlarla birlikte doktorun yanına geldiğinde; hala bir tedirginlik yoktu içinde. ‘Ne olabilir ki’ diye düşündü. Belki bir izin almalı ve tatile gidip dinlenmeliydi.

Sonuçlara bakan doktorun, bir an asistanı ile göz göze gelmesi; heyecanlandırmıştı onu. Asistanın dudaklarından dökülen ilk cümle ile bir tokat yemişti sanki suratına. ‘Üzülme’ dedi asistan. ‘Hemen, Üniversite Hastanesine sevk edeceğiz seni’. Demek ki ortada; üzülmesi gereken bir durum vardı. Üniversite Hastanesi’ne gitmesi gerekiyorsa; muhtemelen kötü giden bir şeyler olmalıydı.

‘Neyim var’ diye sorabildi yalnızca; merakını ve endişesini gizleyemeden. Doktorun anlatmak istediği, ancak açıkça söyleyemediği bir şeyler olduğunu seziyordu. Ama bilmeliydi. ‘Radyoloji Hekimleri Multiple Sclerosis şüphesi görmüş’ dediğinde doktor; adını ilk kez duyduğu bu hastalığın ne olduğunu düşündü. Zihnini taradı kısacık bir zamanda. Ancak; bu hastalığın ismini ilk kez duymuştu. Sağlık Koleji mezunu olan kendine kızdı bir anda. Nasıl olur da; bilmezdi. Demek ki; çok da önemli bir hastalık değildi. Birçok karmaşık duyguyu bir arada hissederek ayrıldı doktorun yanından…

Üniversite Hastanesi’nden ancak iki gün sonraya randevu alabildi. Bulunduğu şehirden başka bir şehre giderken; yalnızca tek gözü ile görebiliyordu artık çevreyi. Gözünün birinde görme sıfırlanmış, diğeri ile görmeye çalışıyordu. Yüreğine bir yumruk yerleştirmişti bu durum. Bir bilinmeze gidiyordu. Ve iki akşamdır, bu hastalıkla ilgili neredeyse tüm bilgileri incelemişti. Bu bilgiler, hiç de kabul edilesi şeyler değildi…

Üniversite Hastanesi’nde yapılan kontroller sonrası, kesin tanı konuldu: Multiple Sclerosis. Doktorun eli, önündeki reçetede hızla gidip gelirken; ağzından çıkan ve hiç de adil bulmadığı kelimeler, içinde fırtınalara neden olmuştu. ‘Bir daha kırmızıyı kırmızı, yeşili yeşil olarak göremeyebilirsin ve ileriki dönemlerde hareket kabiliyetin sınırlanabilir’ demişti doktor. Bundan sonraki hayatım hep kış olacak diye düşündü. Hep kış, hep donuk,  hep gri…

Gerekli tedaviyi alıp eve döndüğünde, baş başa kaldı kendiyle. Ruhunda bir sızı vardı; daha önce hiç yaşamadığı. Oğlu geldi aklına; bu sızı daha da arttı.

Her sabah uykudan uyandığında, kendini yokluyordu. Bir his kaybı, uyuşukluk var mı anlamaya çalışıyordu. Bu hastalığın kendinde yarattığı etkiyi düşündü. Kendinde yarattığı etkinin de sevdiklerinde yarattığını…


Günler geçmeye devam ederken, kendi kendine telkinler veriyordu. Bu hastalık; onu yenemeyecek, bu savaşın galibi o olacaktı.

Kısacık zamanda toplam beş atak geçirmişti. MS Hastalığı’nda atak; beyinde, iletimi sağlayan myelin kılıfının hasar görmesiyle ortaya çıkan ve bu hasara bağlı olarak, sinir hücreleri arasında iletimin kesintiye uğraması nedeniyle baş gösteren semptomların ortaya çıktığı durumdur. Beşi de oldukça ağır ataklardı. Ama hiç küsmemişti. Küsmenin çare olmadığını ve ruhunu tedavi etmesinin, bu hastalıkla sürdürdüğü savaşta önemli olduğunun bilincindeydi.

Yakın çevresine anlattı hastalığını. Göremediği zamanlarda, onun gözleri olmalarını rica etti, yürüyemediği zamanlarda da destekçisi. Bütün dostları yardıma hazırdı. İstemesi yeterliydi yalnızca.

Sonra, dalga geçmeye başladı hastalığıyla. Esprilerinde, bu hastalığın yeri oldukça fazlaydı. Üstelik hem kendisi hem de arkadaşları gülebiliyorlardı. Herkes hayran kalmıştı onun hastalığıyla barışıklığına.

Yıllar, bu hastalıkla kol kola geçerken; hem kendi büyümüştü hem de oğlu. Bir gün geldi; oğluna da bu hastalığı açıkça anlattı. Çünkü anlatması gerektiğine inandı. Anlatacakları bittiğinde; ‘bana kötü hiç bir şey olmayacak, söz veriyorum’ dedi ve yavrusunu kocaman kucakladı.

Bugün baktığında; sekiz koca yılı geçirmişti MS’le. Onu anlamıştı, kabullenmişti ve onunla yaşamaya alışmıştı. Üstelik Multiple Sclerosis sayesinde; birçok gerçeğin farkına varmıştı. Hayatın hızlı temposuna ayak uydurmaya çalışmak yerine; artık kendi ruhunun isteklerine cevap vermeye başlamıştı. Oğluna söz verdiği gibi; kötü bir durum yaşamadı asla. Zaman zaman atlattığı ataklar sonrasında, her zaman toparlanmış, ne hayattan ne de sevdiklerinden kopmamıştı.

[quote]MS, ondan daha güçlü değildi. Bedeninde gizlenen  ve zaman zaman kendini gösteren yaramaz bir çocuktu yalnızca. Ama, patron değildi. Bedeninin patronu, yalnızca kendisiydi…[/quote]

O yalnızca inandı… İnandı ve başardı…


Tüm MS Hastaları’na ışık olması dileğiyle…


Sibel İlgör
Yağmurlu bir Nisan gecesinde, umutla doğdu dünyaya... Bilginin asla yeterli olmayacağına inandı hep. Bir adım ötesi mutlaka vardı. Ve o; öteye geçmek için her zaman çabaladı... Gerçeğin ne olduğunu hala arıyor... Edindiği hiçbir gerçek, ona yeterli gelmiyor. Bu noktada; okuyor, yazıyor... Okur yazarlık en baş ilkesi... Ve varoluşunda; okunmadan ve üzerine düşünülmeden yazılan hiçbir cümlenin, güçlü olmayacağını düşünüyor!