Düşünce gücünün madde ve evren üzerindeki etkisini biz 90’lar gençliği en iyi Matrix ile anladık. Neo kahinin evinde, elindeki kaşığı düşünce gücüyle büken ufak çocuğu görünce o da bizim kadar şaşırmıştı. Hangimiz mutfağa koşup en ince saplı kaşığı bulup bükmeye çalışmadı ki?
Nice gençlerimiz annesinin gümüş kaşığını şiddet yardımıyla büktüğü için ne azarlar işitti. Fakat tabii ki düşünce gücünün sınırları bir kaşık bükmeyle kalmıyor. Düşüncenin fiziksel gücü etkileyip etkilemeyeceği konusu Noetik bilimciler tarafından araştırılıyor.
Noetik bazılarımızın ilk kez duyduğu bazılarımızın da yeni yeni öğrendiği bir bilim dalı. Noetik Eski Yunanca’ da ‘algılamak’ ya da ‘kavramak’ anlamına gelen Noetikos kelimesinden türemiştir. Yunan felsefesinde bu kelime duyular veya akılla değil sadece akıl yoluyla kavranılan bilgi türünü anlatmak için kullanılır. Noetik bilimin çalışma alanları genel olarak insan bilincinin potansiyeli üstüne. Bilinç ve vücudun potansiyeli, zihnin bedensel iyileşmeye etkisi, duygular ve ruh gibi alanlarda çalışmalar yürütüyorlar. Bu araştırmaları yapan meslek grupları da farklılıklar gösteriyor. Alternatif tıp uzmanları, kuantum fizikçileri, parçaçık fizikçileri, terapistler, psikologlar ve pek çok farklı daldan bilim insanları Noetik üzerine çalışıyorlar.
Noetik Bilimler Enstitüsü
Noetik aslında çok eski zamanlardan günümüze gelen bir düşünceyi araştırıyor. Son on yıldır bu bilimin adını duymaya başlamış olsak da düşüncenin fiziksel gerçekliğe etkisi asında hep merak edilen ve araştırılan bir alan olmuştur.
Bu alandaki ilgisini daha ilerilere götüren eski astronot Edgar Mitchel ve sanayici Paul. N.Temple 1973 yılında Noetik Bilimler Enstitüsü’nü kurdular. İnsan potansiyelinin sınırlarını araştırmak için kurulan enstitünün amacı, insan kapasitesinin geliştirilmesi ve sağlık alanında önemli ilerlemeler yapılması.
California’da 80 dönümlük dev bir arazi üzerine kurulan enstitünün kampüsü içerisinde ofisler, kütüphaneler ve donanımlı araştırma laboratuarları vardır. Enstitü 3 ayda bir Shift adı verilen bir dergi yayınlıyor. Derginin 35.000 abonesi olduğu da web sayfasındaki bilgiler arasında.
Su Kristallerinin Duyguları
Noetik Bilimler Enstitüsü Haziran 2009’da zihnin fiziksel etkisini kanıtlayan önemli bulgular bulduklarını açıklayarak herkesi şaşırttılar. Sözlerin suya etkisini inceleyen Japon bilim adamı Masaru Emoto, dünyanın çeşitli yerlerinden, farklı durumlarda alınan su kristalleri ile büyüleyici bir araştırmaya imza atmıştı.
Deney şu şekilde yapılmış. Suların bulunduğu şişelerin üzerine farklı kelimeler yazılıp bir süre bekletildikten sonra Bay Emoto, su damlacıklarını dondurup fotoğraf çekme kapasitesi olan bir karanlık alan mikroskobu ile su kristallerini inceledi. Su kristallerinin kelimelerinin anlamlarının enerjisini kopyalayıp, görüntü olarak verdiği bu resimlerin gerçekliği gerçekten etkileyici. Masaru Emoto ‘Suyun Gizli Mesajı’ adını verdiği kitabında da su kristali fotoğraflarını yayınlamıştır.
Masaru Emoto çalışmasını kısaca şu şekilde açıklıyor:
“İçinde su olan şişenin üstüne yazılmış veya sözel olarak söylenmiş sözcükler, düşünceler, suya çalınmış olan müzik veya oynatılmış film ile suyun yapısal özelliği değişir.”
Yapılan bu deneyler sırasında akarsu ve kaynaklardan alınan su kristallerinin çok düzgün geometrik şekillere sahip olduğu fakat buna kıyasla kirli ve toksik su borularından alınan su kristallerin şekillerinin bozuk olduğu gözlenmiş.
Benzer bir çalışma da Japonya’da ilkokul öğrencileri tarafından yapılmış. Eşit şartlar altındaki iki kavanoza bir miktar pirinç konulmuş. Kavanozlardan birinin üstüne ‘Teşekkür ederim’, diğerine de ‘Seni aptal’ yazıldıktan sonra bir süre beklemeye bırakılmış. Üzerinde olumsuz yazı bulunan kavanozdaki pirinçler siyah bir renk almış ve kötü kokulu bir şekilde çürümüş. Olumlu şeyler yazan kavanozdaki pirinçler ise daha düzgün kalmış, sadece sarı bir renk almışlar.
Araştırmalar bitmiyor. Bir diğer önemli araştırma da Fransız bilim adamı Dr. Jacques Benveniste tarafından yapılmış. 1980’lerde başladığı çalışmaları sonucunda suyun hafızası olduğu sonucuna varmış kendisi.
Şöyle ki; Dr. Benveniste suya bir madde eklemiş ve daha sonra da suyu 1 milyon kez sulandırmış. Özel bir alet de aşırı derecede karıştırdıktan sonra maddenin yok olacağını düşünmüş. Fakat maddenin hala suda olduğunu görünce milyonlarca kez daha sulandırarak aynı işleme devam etmesinin sonucunda madde yine de yok olmamış O zaman suyun yüklenen bir maddeyi hafızasına kaydettiğini anlamış.
Benveniste’nin bir başka deneyinin sonucu ise biraz daha ürkütücü. Bilim-kurgu senaryolarını aratmayacak bir sonuca ulaşan Benveniste gelecek hakkında fazlasıyla düşünmemize neden oluyor. Suya bir zehir yerine sadece o zehrin frekansını yüklemiş ve aynen zehrin kendisi gibi içine konulan sinekleri öldürdüğünü gözlemlemiş.
Benveniste’nin deney sonundaki tespiti şu şekilde “Biyokimyevi maddelerin yaydığı sinyal kaydedilip internet aracılığı ile dünyaya yayılabilir ve bu sinyal biyolojik hücreleri sanki gerçekte o madde varmış gibi etkileyebilir.
Benveniste’nin araştırmaları bazı kişilerce şüphe ile karşılanmış haliyle. Queens Belfast Üniversitesi Profesörü Madeleine Ennis, Avrupa ülkelerinde Prof. M.Roberfroid tarafından koordine edilen bir araştırma grubuna katılmış.
Araştırma grubunda Benveniste’nin orijinal deneyinin çok daha ayrıntılısı yapılmış. Hatta tarafsızlığı kesin olarak sağlayabilmek için, deneyi yapan bilim adamlarının hangi şişede hangi solüsyon olduğunu bilmemeleri sağlanmış. Deneyin sonucu yine Benveniste’nin araştırmalarını doğrulamış. Tabii Benveniste’nin cevabı da gecikmemiş; ’12 yıl önce bizim başladığımız noktaya gittiler.’
Bir Nostradamus değil ama…
Asıl adı Michel de Nostradame olan ünlü hekim, kahin, astrolog Nostaradamus. Bazı kehanetlerinin gerçekleşmiş olması ile ününe ün katmış kendileri. Küresel Bilinç Projesini de bir nevi teknolojik olarak düşünebiliriz. Küresel Bilinç Projesi, Princeton Üniversitesi’nden Dr. Nelson ve ekibinin 1998’de dünyanın pek çok farklı yerine EGG (ElektroGaiaGram) koymaları ile başladı.
EGG ya da yumurta denilen bu cihazlardan 100 adet var ve bu cihazlar toplu bilincin elektronik sinyallerini kayda alıyor. Bu 100 yumurta Princeton’daki ana bilgisayara sürekli olarak kayıtları gönderiyor. Bir örnek ile daha da kolay açıklayabiliriz. 1999 Marmara Depremi, 11 Eylül saldırısı, Güney Asya’daki tsunami felaketi gibi küresel olaylardan önce cihazlardaki oynamaların değerlerine bakarak bu felaketleri önceden algıladığı anlaşıldı. Olağandışı durumlar yaşandığında insanların duygularındaki dalgalanmaları tespit eden bu yumurtalar, pek çok olay daha gerçekleşmeden önce algılamışlar.
Ne kadar sıra dışı gözükse de Amsterdam Üniversite’sinden Prof. Bierman şu şekilde açıklama getirmiş. Zamanın sadece ileri değil geriye doğru da akabileceği hakkında pek çok kanıt olduğunu belirten Bierman, zamanın denizde dört bir yana doğru alçalıp yükselen dalgalar olarak görülebileceğini söylüyor.
Mevlana yumurtası
Küresel Bilinç Projesi kapsamındaki yumurtalardan 83’üncüsü de Türkiye’de bulunuyor. İzmir Alsancak’ta bulunan yumurtaya verilen isim ise ‘Mevlana Yumurtası’. Princeton Üniversitesi Noetik Bilimler resmi sayfasından yumurtaların 5 dakikada bir güncellenen verilerini de izleyebiliyorsunuz.
Düşündüm de şu evrene iyi mesaj gönderme konusunu daha da ciddiye almalıyız bence. Güzel bir su kristali olabilmek varken neden bozuk şekilli olalım ki? Ne demiş Hz. Mevlana; “Gül düşünürsen güllük, diken düşünürsen dikenlik olursun.”