Hayallere Uzanan Yolculuk: Ahmet Uluçay

Hayallerinin peşinden koşan, hayallerimizin peşinden koşmayı bize öğreten Ahmet Uluçay’ın kısa hayat hikayesi… Kemerlerinizi bağlayın, Ahmet Uluçay’la tanışmaya götürüyoruz sizi!

a-ulucay

Geçen gün, devam eden kısa film yarışmalarından biri için arkadaşım arıyor. Kısa film hikayesi yazmamı istiyor. Kısa film deyince, ikimiz Tavşanlılı olunca, laf dönüp dolaşıp Ahmet Uluçay’a geliyor. Yürüdüğümüz yollarda yürüyen bir kahraman, mahallemizde film çeken yönetmen. Gözümüzde kahraman… Saygıyla anıyoruz, özlüyoruz. Görmesi gereken değeri göremediğinden dem vuruyoruz. O sırada aklıma, sizlerle Uluçay’ı tanıştırmak geliyor. Bayanlar baylar, kemerlerinizi sıkı bağlayın Ahmet Uluçay ile tanışmaya gidiyoruz!

Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinin minik ve sevimli bir köyüdür Tepecik. İşte bu şirin köyde, 1954’ün 2 Aralık günü dünyaya geldi Ahmet Uluçay. Babası İsmail Bey, annesi Hatice Hanım, Kamil ve Sebahat adında da iki kardeşi vardı. Hayat, ona yaşamı boyunca çelmeler takacak olduğunu, küçük yaşta sara hastalığını üzerine savururken gösterdi belki de… Henüz küçük yaşlarında sık sık bayılma nöbetleri geçiren Uluçay, çocukluk çağlarında diğer akranlarından bir hayli farklıydı.


Küçük yaşlarda markaların amblemlerini tersten çizerdi, kelimeleri tersten okur, heykeller yapardı. Hatta bir gün köydeki evlerinin bahçesinde yaptığı heykeli babası görünce sert bir tepki vermiş. Zaten babasından bir türlü beklediği desteği göremedi Ahmet Uluçay. Onun bu sanatkar yönünü bir türlü kabullenemedi babası İsmail Bey. Köy yerinde böyle saçmalıklarla uğraşacağına, derslerine çalışmalıydı ona göre…

Gölgelerle de bir alıp veremediği vardı çocukluk çağlarından Uluçay’ın. Ellerini kullanarak duvarda gölgeler oluşturur, bu da onun çok hoşuna giderdi. Ona gölgeler kadar keyif veren bir başka şey de şiirlerdi. Şiirler okurdu, şiirler yazardı. Hatta bu özelliğinden dolayı köyde ona ‘Şair Ahmet’ lakabı bile takılmıştı. O dönemde çizdiği resimler de bilinen Uluçay’ın ne kadar yönlü bir sanatçı olduğu da böylece gözler önüne daha o yaşlarda serilmeye başlanmıştı.

Sinemayla, 1960’lı yıllarda tanıştı Ahmet Uluçay. İlkokul sıralarındayken okullarına gelen seyyar sinemayı bir hayli özenen Uluçay, sinemacı olmaya, filmler çekmeye o gün karar verir. O günden sonra uykularını kaçırdı sinema fikri. Bir film çekmek istiyordu ama ne bütçe vardı ne de elinden tutacak biri. Çaresizlikler arasındaydı. Resimler çizer demiştik, onun için. O resimlere bakıp yöresel bir şiveyle: ‘’Ah bir de gımıldeyvese, ah bi de gımıldatıvesem’’ diyerek sinema hayallerini korlaştırmıştır Uluçay.


Nihayetinde üç arkadaş Tepecik Köyü Sinema Grubu’nu oluşturdu. Kendisiyle aynı hayalleri olan arkadaşları İsmail Mutlu ve Şerif Akarsu ile 1992’de ilk kısa filmleri Optik Düşler filmini çektiler. Bu filmi çekmek öyle kolay olmadı tabi. Almanya’da yaşayan bir gurbetçiden aldıkları VHS kamerayla, zorluklar içinde çekilebildi. Kameranın aküsü olmadığı için sadece elektrik olan yerlerde çekim yapabildi üç arkadaş. Hatta mezarlık olan bir sahnede mezarlıkta çekim yapamayacakları için mezarlık maketini kullandılar.ahmet uluçay-indigodergisi

Bu filmleri ile Ankara Uluslar Arası Film Festivaline giderler. Uluçay’a ‘Köylü Yönetmen’ yaftası da o festivalde yapıştı. Bu filmin hikayesini anlatınca Uluçay, ilgi konusu olur festivalde. Herkes maddi imkansızlıklar içinde çekilen filme de hayran kalır, Uluçay’ın azmine de… Uluçay ve arkadaşları ödüllerini de alıp köylerine dönerler.

O dönemlerde kamyonculuk ve kooperatifte işçilik de yaptı. Sırtında yem çuvalları, ellerinde kitaplarıyla onu görmek mümkündü. Çok okurdu, Dostoyevski ve Tolstoy gibi yazaları okumaktan keyif aldığını da sürekli dile getirirdi. Ayrıca Tavşanlı Gazetesinde köşe yazarlığı da yaptı bir süre Uluçay. Bunun yanı sıra ‘Türkümüz’ adlı bir dergiyi, arkadaşı Şerif Uslu ile birlikte çıkarttılar. Ne yazık ki maddi imkânsızlıklardan dolayı derginin ikinci sayısı basılamadı. Bir de kitap yazmayı planlıyordu Uluçay… Aslında yayımlanmamış Küller ve Kemikler adında bir romanı bulunmaktaydı. Yazmaya ömrünün yetmediği romanın adı ise Kuzey Masalı’ydı.

13 Kısa filmle, sayısız ödüller aldı Uluçay. Hem Türkiye’de, hem de yurtdışında. Uzun metrajlı tek filmi olan Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ta kendi hayat hikayesini anlattı senarist Uluçay. Maddi imkansızlar içinde çekilen bu film, bir çocuğun hayallerini anlatıyordu. Bu filminde Nihal karakteriyle Boncuk Yılmaz’ı da beyaz perdeye kazandırmayı başardı Uluçay. Uluçay’a göre istemek yeterdi. ‘’”Karpuz kabuğunda gemi değil Titanic bile yaparsın. Para değil yürek meselesi.”’’ Sözleri Uluçay’dan başkasına ait değildir. İmkansızlığı lügatimizden silip attı Uluçay. Zor başarılara, zor şartlarda ulaştı. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak adlı filmiyle de birçok ödüle ulaştı, yurtdışındakiler de dahil olmak üzere. TBMM Üstün Hizmet Madalyası’nı da bu filmiyle aldı.


2004 yılında Uluçay’ın beyninde tümör olduğu tanısına varıldı. Rahatsızlığından dolayı 4 kez ameliyat geçirdi. 30 Kasım 2009’da Uluçay, gözlerini bu dünyaya kapadı. Hasta yatağında, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde aramızdan göçüp gitti Uluçay. Bize kalanlar ise, onun başarıları, gözü karalığı oldu. O bize, hayal kurmayı öğretti. Hayallerimizin peşinden yürümeyi öğretti. Bu yüzeysel hayat hikayesiyle Ahmet Uluçay’ı sizlere biraz olsun tanıtabildiysek ne ala… Bu satırların daha fazlasıydı Uluçay, aldığı ödüllerin çok daha fazlasıydı hakkı.