Osmanlıca’dan Geçen Yol Arapça’ya Gider mi?

Alfabe reformu şu anda insanımızın öğrenme hızını yavaşlatır ve bir neslin gelişimini engeller.

Türkiye’de gündem takip edebilmek artık zor. Biri sindirilmeden diğeri yaratılan gündem konuları sayesinde yapılan algı yönetimi oldukça başarılı. İnsanlar sıkılıp, ’Kimin ne hali varsa görsün’ noktasına geliyor ve gündemin yoğun enerjisi bu sayede hafifliyor. Yapılmak istenenlere boşluk yaratılıyor.

_mg_6349

Operasyonlar, yolsuzluk haftası gibi gündem konularının arasından üzeri örtülmek üzere olan ‘Osmanlıca’yı seçtim. Sıradan bir vatandaş gözüyle değerlendireceğim konuyu. Hiç teknik, tarihi, dil bilimi detaylarıyla uğraşmaya gerek yok. Bence bu mesele çok açık, net ve basit.


Osmanlıca’nın ders olarak okutulması iki farklı pencereden değerlendirilebilir. Toplumun bir kesimi bu durumu tarihi ve kültürel değerlerimize sahip çıkmak olarak algılayıp, tepkileri Osmanlı tarihini ve dilini dışlamak olarak değerlendiriyor. Dolayısıyla da değneğin bir ucundan asılarak Osmanlı’ca eğitimi destekliyor.

Diğer bir kesim bunu gericilik yolunda bir adım olarak algılayıp telaşlanıyor ve altında başka bir şeyler arıyor. Altında art niyet aramasının sebebi de mevcut hükümetin yapmak istediklerini kabul ettirmeye çalışırken bu zamana kadar izlediği fütursuz tutum. Olmaz diye düşünülen bir çok şey yavaş yavaş oldurulduğu için ‘Şimdi ne oldurulmaya çalışılıyor’ diye düşünülüyor.

Osmanlıca eğitimi ile Arap alfabesine bir dönüş mü düşünülüyor?

Yoksa bu durum sadece çocuklarımız Osmanlıca eserleri orjinalinden okuyup anlayabilsinler diye atılmış kültürel bir adım mı?
Eğer ikinci ihtimalse buna Orhun kitabelerini okuyacak donanımı çocuklarımıza vermek de dahil olmalı ki maalesef hükümetimiz hiç o yoldan gitmiyor gibi görünüyor.

Arap alfabesine dönsek ne olur diyebilirsiniz? Alfabe reformu şu anda insanımızın öğrenme hızını yavaşlatır ve bir neslin gelişimini engeller. Çünkü ilme harcanacak enerji, okuma yazmayı yeniden öğrenerek harcanacak ve yeni bir alfabede kendini ifade etmeye çalışan insanımızın ifade gücünü zayıflatacaktır.


‘Kuranı anlayarak okumak gerek’ diye Arap alfabesine bir yol açmaya çalışanlar, Kuran’ın orjinalinden anlaşılması için Arapça dilini de öğrenmemiz gerektiğini göz ardı ediyorlar. İslam dinine mensup olmakla Arap olmayı aynı kefeye koyma hastalığı bir türlü iyileşmeyen kronik bir yanılgı olmaya devam ediyor.

Oysa ki bir insan dinini en iyi kendi dilinde öğrenebilir. İşi Kuran Arapçasını Türkçe’ye çevirmek olanlar çevirir. Biz de kendi dilimizde okuyup anlarız. Bu işin yolu budur. Ki okunup anlaşılması için gönderildiği ayetlerle sabit olan ve değiştirilemeyeceğine dair ilahi bir garantisi olan kutsal kitaptan bahsediyoruz.

Kutsal olan Kuran mı? Arapça mı?

‘Osmanlıca’dan girdin, Arapça’dan çıktın. Ne alaka?’ dediğinizi duyar gibiyim. E milletçe paranoyak olduk. Artık hiçbir şeye ‘olmaz’ diyemiyoruz. Meselelerin nerelerden nerelere geldiğini düşünerek yakın tarihimizi bir gözden geçirirseniz bu durumu çok görmezsiniz.


Diliyorum bu Osmanlıca meselesindeki ısrar, sadece kültürel değerlerimizi koruma ve gelecek nesillere aktarma kaygısındandır. Ve tüm kültürel, milli değerlerimiz için aynı hassasiyet korunur.
Yıllar sonra düşünüp;
Neredeeen Nereye? Demeyiz.


Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...