Birçok insanın hayalidir Avrupa’ya gitmek. İster eğitim için olsun, ister gezmek için, iş için, hatta ömrünün sonuna kadar yaşamak için… Her ne amaç için olursa olsun ömründe bir kez de olsa görmek ister insan Paris’i, Berlin’i, Brüksel’i, Amsterdam’ı…
İmkanı varsa insan gelip görmeli de zaten; sistemi, yasaları, özgürlüğü, hatta görgü kurallarının nasıl işlediğini… Belçika’da yaşayan biri olarak birkaç ayım Türkiye’de geçti. Kendimce analizlerim oldu Belçika ve Türkiye arasındaki farklılıklar nedir diye. Her ne kadar İstanbul büyüklüğünde bir ülkeyi son günlerde okuduğum haberlerin doğrultusunda 78 milyon nüfuslu bir ülkeyle kıyaslamak çok doğru olmasa da!
“Yeni yasa çıkmış bundan sonra böyle olacakmış, yok artık böyle işlem görülecekmiş” diyenlere, “Bu Avrupa’da yıllardır var, size yeni mi geliyor bu yenilikler?” dedim her seferinde. Düzenli sistem Avrupa’da olup Türkiye’de neden olmaz diye düşündüm defalarca. Sistemi kuran mı yok, uygulayan mı yok, yoksa takip eden mi yok dedim. Aslında cevap belliydi, bu saydıklarımın hiçbiri yoktu…
Türkiye’yi aslında “Türk insanı”nı bir Avrupalı’dan ayrı kılan birçok özellik var. En basiti trafik konusunda baştan sınıfta kalmış bir millet olmamız. Hangi şehrimizde olursa olsun yeşil ışık daha yanmadan arkadaki arabanın kornasıyla irkiliyor insan “Haydi kardeşim yürüsene!!!” diye. Halbuki Avrupa’da gereksiz korna çalmak yasak ve bu sebeple trafikte korna sesi duymak mümkün değil. Dikkat ettim bulunduğum şehirdeki Türklerde de bu sabırsızlık var mı diye. İnanır mısınız herkes sabırlı bir şekilde öndeki arabanın ilerlemesini bekliyor. Peki, bu sabırlı tavır ceza yememek için mi, yoksa ortamın sakinliğinin insanda bırakmış olduğu etki mi?
Varsayalım; evet ortama ayak uyduruyorlar ve sabırla bekliyorlar, peki Türkiye’deki kardeşim neden sabırsız ve öfkeli trafikte? Yoksa o da mı ortamın onda bırakmış olduğu asabiliğin kurbanı? Yaya geçitlerinden geçerken yayaya yol vermeyen şöförlerimizi hesaba hiç katmıyorum bile. Bu yüzden kendim bile Türkiye’de çok kavga ediyorum “Yol hakkı benim, dursana!” diye. Tabii, bu zamana kadar uyulmamış bir kuralı biz ne şekilde değiştirebiliriz hiç bilmiyorum.
Hem Türkiye’nin Avrupa’dan hem de Avrupa’nın Türkiye’den öğreneceği çok ama çok şey var. Bunu hepimiz biliyoruz… Bilmeyenler için herhangi bir ülkenin konsolosluğu tavsiyem, zira vizeniz olmadan bu farklılıkları görmeniz güç olacaktır.
Hollanda, Almanya, Belçika ve diğer Avrupa ülkeleri gelip görülecek yerler. Hollanda’nın peyniri, bisikletlerle dolu olan sokakları, Almanya’nın trafikte birbiriyle yarış yaparcasına ama sürekli kurallara uyarak ilerleyen Audi’leri, BMWleri, yollarının güzelliği, Belçika’nın o meşhur çikolataları, soslu patates kızartması, waffle’ı…
Belçika’yı gezmek isteyenler için önerebileceğim, yolunuz düşerse muhakkak görün diyebileceğim iki şehir var. Ilki yaşadığım şehir Gent ve diğeri tabii ki Brugge. Şehrin içinden geçen kanal ve gemiler göreceksiniz. Bir çok kişi bilmez ancak turistlerin çok sıklıkta akın ettiği şehir bu ikisi. Trenle yarım saat süren bu iki şehri bir günde gezmeniz bile mümkün.
Haydi, vize işlemleri başlasın. Belçika sizi bekler. Ancak, dikkatli olun IŞID’in saldırıyla tehdit ettiği ülkeler arasında Belçika’da var… Kim vurduya gitmeyin sakın.