Kentin ve kentleşmenin sembolü, alanlar kadar aynı zamanda tren garlarıdır; AVM inadı alanları kentten kopartmaya uğraşırken, ‘Hızlı Tren Projesi’ de kentli kimliğini hükümlü olarak insanlara kaybettirmek istemekte! Silüeti bozulan tarihi yarımada, rantçının ördüğü duvarlardan görünmez olduğunda, İstanbul’a meydan okuyan jönlerin repliği çoktandır yarım kaldı!
Seneca: ‘… tasarladığın gibi geçen bir avuç günü hatırla, kendine sahip çıktığın zamanları hatırla… Böylesine uzun bir yaşam boyunca neleri başardın; kaç kişi sen ne yitirdiğini anlamadan yaşamını çaldı; önemsiz bir üzüntü, aptalca bir sevinç, içini kemiren bir utku, çıkara dayalı bir ahbaplık, sana ne kadar zamana mal oldu; sana ait olanlardan geriye ne kadar az şey kaldığını hatırla; zamanından önce öldüğünü hatırlayacaksın.’
Zamanından önce öldürülmek istenilen Kalkedonya! Tren Garı’na, kayıkçılarına, iskelelerine, Hıristiyan mimarisine, Validebağ Korusu’na yapılan ve yapılacak olan tüm saldırılara direnen Kalkedonya!
Mitolojiye göre, göç eden kavimlerden biri kendilerine uygun yerleşim yerlerine nasıl ulaşacaklarını öğrenmek için ‘Kahine’ danışır. Kahin, kavmin liderlerine körlerin ülkesinin karşısına yerleşmelerini söyler. Körler Ülkesi’nden geçerek tarihi yarımadaya ulaşan göçmenler, geldikleri yöne baktıklarında, yaşadıkları yerin güzelliğinin farkında olmayan karşı kıyıdaki insanlara ‘Körlerin Yeri’ anlamına gelen Kalkedonya dediler.
Kalkedonya neden teslim alınmaya çalışılıyor?
Aşka inanç olmadan kabul görülmek için kendini ve yaşadığın kenti ne kadar yadsıyabilirsin? Kent binlerce kabileye bölündü ve oluşturulan kutuplaşmanın mutluluk getireceği öngörüldü.
Okyanusun önemsiz birer damlası olmayı benimseyen geniş kitleler, çıkar ilişkilerinden dolayı mutsuzluklarını ve korkularını asla sorgulamadı! Bu sistem değişecektir, en azından değiştirilmeye çalışılacaktır; kendimizi bu sistemin yürümesi üzerine kurgulasak da sorgulamadan kabullendiğimiz görevleri yerine getirmek için gönüllü olarak körleşsek de; kentleşmenin buzdolapları, televizyonlar, bilgisayarlar, kredi kartları, uzun vadeli ev borçlarımız ve AVM’ler olmadığını bir gün anımsayacağız.
Yaşadığı yerin avantaj ve güzelliğinin farkında olan Kadıköy, Kalkedonlaşmaya tarihinin her döneminde direndi. Neden teslim alınmaya çalışılıyor peki? Kadıköylü ‘Beyaz Türk’ olarak sınıflandırılıp, neden ötekileştirilip, marjinalleştiriliyor?
Kadıköy ile neden uğraşıldı?
Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘Ezansız Semtler’ yazısı, Kadıköy ile neden uğraşıldığının şifrelerinin bir kısmını çözümlemektedir.’Kendi kendime diyorum ki Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam anlamıyla nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, Ramazan ve Kandil günleri hissedilmez. Çocuklar, Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler? Ah! Büyük cedlerimiz! Onlar da Galata, Beyoğlu gibi Frenk semtlerine yerleşirlerdi, fakat yerleştikleri mahallede Müslümanlığın nuru belirir, beş vakitte ezan işitilir, asmalı minare, gölgeli mescid peyda olur; sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır, hasılı o toprağın o köşesi imana gelirdi.’ Üstad bu anlatısında, dönülmez akşamın ufkunda Kadıköy ile ilgili nasıl bir halüsilasyon görüyor ve yaşıyordu? Bilinmez! Ama günümüzün ‘Yeni Türkiye’ siyasetçilerinin Kadıköy ‘ü nasıl şekillendirmek istediklerinin ipuçlarını veriyor.
Kadıköy, en büyük ölümcül darbeyi nasıl aldı?
1980’li yılların İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin ‘Şehircilik’ anlayışı ‘Yıkım’ üzerine kuruldu. Otomobillere geniş asfalt yollar, plazalar, Araplara satılan Yedi Tepe’nin bakir doğası; denizlerin temizlenme projesi adı altında kıyıların insanlara kapatılması ilk o dönemde başladı ve bu gün zirveye ulaştı! Fener, Balat, Ayvansaray gibi yerleşim alanlarındaki tarihi ve kültür mirasın üzerinden dozerler geçerken, İstanbul rant aşkına körleşmeyi kabullendi!
Kadıköy, Bağdat Caddesine sahil yolu yapılma kararıyla en büyük ölümcül darbeyi aldı. Suadiye, İdealtepe, Süreyya Paşa, Kartal Halk Plajı’na kadar olan sahil ‘Denize Girilmez Alan!’ haline dönüştürüldüğünde, kişisel çıkarlar ‘Maviyi’ kurban seçti.
Kentin ve kentleşmenin sembolü, alanlar kadar aynı zamanda tren garlarıdır; AVM inadı alanları kentten kopartmaya uğraşırken, ‘Hızlı Tren Projesi’ de kentli kimliğini hükümlü olarak insanlara kaybettirmek istemekte! Silüeti bozulan tarihi yarımada, rantçının ördüğü duvarlardan görünmez olduğunda, İstanbul’a meydan okuyan jönlerin repliği çoktandır yarım kaldı!
Umudu ve umutsuzluğu; ayrılığı ve kavuşmayı, yani insana ait ne kadar duygu varsa anlatmaması için vurdular Haydarpaşa Garı’nı! Ne sevinçle gelen bir merhabanın kucaklaşması, ne de ardından mendil sallanan hüzünlerin vedası artık yaşanamayacak. 1906 yılında yapımına başlanan ve 1908’de hizmete giren Haydarpaşa Garı’na dört ölümcül darbe vuruldu: 1.Dünya Savaşı sırasında Gar deposunda bulunan cephanelerden kaynaklı yangın ilk darbeydi; ikincisini 1979 yılında Haydarpaşa açıklarında Romen tanker Independenta’nın infilak etmesiyle oluştu;üçüncüsü, 2010’da dikkatsizlik sonucu onarım sırasında çıkan yangınla oldu. Asıl öldürücü ve son darbe 2012’deki kapatılmaydı!
Orhan Veli Kanık ‘İstanbul’u gözleri kapalı dinlerken Haydarpaşa Garı’nın basamaklarında durup, eski İstanbul silüetini getiriyorum gözlerimin önüne. Karşımdaki mendireğin ve deniz fenerinin ardındaki Ayasofya ve Sultanahmet Camilerinin minareleri; sağ tarafta Karaköy ve sisler arasında mağrur yükselen Galata Kulesi! Solumda, çoktan masallara karışan Kadıköy İskelesi ve bulunduğum yerden oraya götürecek Çankırılı Kayıkçılar!
Denize inen merdivenlerin altında bin yaşında kayıkçılar. Kentin çarklarına katılmak için koşturma içerisindeki memur, esnaf, öğrenci, asker ve hanımefendiler, beyefendiler denizi olmayan kentten gelen kayıkçıları tevekkül içinde beklerdi.
Kadıköy İskelesinde ‘Kayıkçılık’ Rumların elindeydi
Şirket-İ Hayriye ve İdare-İ Aziziye adı ile Devlet Deniz Yolları Vapur İşletmeciliği’ne başladığı döneme kadar Kadıköy İskelesinde ‘Kayıkçılık’ Rumların elindeydi. Vapurların işletilmeye başlanması ve Boğaziçi hattı Şirket-İ Hayriye’ye; Adalar, Kadıköy, Yeşilköy ve Pendik hatları da İdare-İ Azize’ye verilince, Kadıköy – İstanbul arası kayıkçılık sıkıntılı dönemine girdi!
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde İstanbul’a göç eden Çankırılılar genelde leblebicilik yaparlardı. Sultan Aziz’in Saltanat Kayığında çalışan kürekçilerden (Hamlacı) memnun kalması üzerine, Haydarpaşa- Kadıköy arasında kendi vakıf kayıklarında çalışmaları için Çankırı Alpsarılı olan bu insanlara izin verilir. Bağdat demiryolu yapılıp, Haydarpaşa Garı başlangıç noktası olunca, bu sektör canlılık kazandı.
Kayıkçının Kadıköy iskelesine beni bırakmasıyla, O’nun 80’li yılların öncesine kürek çekerek kaybolacağını biliyordum, çocukluğuma gidiyordu. Moda, Bahariye ya da Boğa’dan Kızıltoprak-Fenerbahçe’ye çıkacak gücü, tarihe gömülen bu Kalkedonyalı Şovalye’den aldığımın farkındaydım.
Kimlerin, biz neleri yitirdiğimizin farkına varmadan yaşamımızı nasıl çaldığını hep bildik! Bu ilçede minareler görünsün, ezanlar duyulsun diye Validebağ Korusu katledilirken, inanç maskesi takanların asıl amacının rantı ilahlaştırmak olduğunu öğrendik! Körler Ülkesi’nin yenilmeyi kabullenmeyen yurttaşı olmaktan onur duyuyoruz; çünkü silüeti bozulmuş karşı yakanın çirkinliğini kabullenmiyor ve görmek istemiyoruz! Tarihi boyunca Kalkedonya’yı koruyan Şovalyelerin çocukları Kadıköy’ün kapısında beklemektedirler!