Beyaz Tanrı, her ne kadar insan hayvan ilişkisi ya da haksızlığa uğramış bir köpeğin intikam hikâyesi gibi görünse de filmin alt metni ırkçılık ve Avrupa’daki yabancı düşmanlığı üzerine kurulu.
[divider]
FEHÉR ISTEN / WHITE GOD / BEYAZ TANRI
YÖNETMEN: Kornél Mundruczó
SENARYO: Kornél Mundruczó, Viktória Petrányi, Kata Wéber
YAPIMCI: Viktória Petrányi, Eszter Gyárfás
GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ: Marcell Rév
MÜZİK: Asher Goldschmidt
YAPIM YILI: 2014
ÜLKE: Macaristan
OYUNCULAR: Zsófia Psotta, Sándor Zsótér, Lili Horváth, Szabolcs Thuróczy, Lili Monori, Gergely Bánki, Tamás Polgár
[divider]
Annesi ve üvey babası yurt dışına çıkan Lili, babasının yanında kalmak zorundadır. Melez olan köpeği Hagen’i de yanına alır. Babası köpeği istemez. Komşuları da Hagen’den rahatsızdır.
Macaristan’da yeni çıkan yasaya göre melez köpekler ya barınaklarda yaşamak zorundadır ya da belli bir ücret karşılığı evde bakılabilmektedir. Komşuları evde melez bir köpek olduğunu polise ihbar eder. Bu durum atlatılsa da çeşitli olaylardan sonra babası Lili’yi cezalandırmak adına Hagen’i yol kenarında bırakır.

Film, şair Rainer Maria Rilke’den alıntı yaparak açılıyor: “Kötü olan her şey sevgiye muhtaçtır.”
Fragmanda yer alan görkemli sahneyle film başlıyor. Hatta fragmanda Alfred Hitchcock’un The Birds (1963) filmine atıfta bulunulması beklentileri yükseltiyor. Hagen, barınaktan kaçtıktan sonra Kornél Mundruczó o etkiyi yaratıyor da. Ama oraya kadar hikâyeyi ele alış şeklini tam belirleyememiş.
Robert Bresson’un bir eşeği başrole koyduğu Au Hasard Balthazar (1966) filmindeki gibi Hagen’i başrole koyup eşeğe herkesin kötü davranması gibi Hagen’e de herkes kötü davranıyor. Film bu tonda giderken birden Lassie Come Home (1943) filmindeki duygusallığın benzeriyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Ayrıca Dardenne kardeşlerin filmlerinden fırlamış ergen kız karakteri ya da göçmen sorununu ele aldıkları filmler ister istemez akla geliyor. Araya Maymunlar Cehennemi serisindeki Caesar da sıkıştırılıyor. Bunlara rağmen Mundruczó’nun başarılı olduğu söylenebilir. Çünkü mesajını seyirciye geçiriyor. Gerçekçiliği sağlamanın zor olduğu sahneler (Özellikle köpeklerin olduğu sahneler) son derece gerçekçi çekilince ortaya farklı ve etkileyici sahneler çıkıyor.

Fareli Köyün Kavalcısı’na gönderme yapılan muazzam finaliyle Mundruczó’nun verdiği mesaj daha anlamlı hale geliyor. Tom ve Jerry çizgi filminin Franz Liszt’in 2 nolu Macar Rapsodisi’ni kullandığı bölüm filmle örtüşüyor.
Hagen iki köpek tarafından canlandırılıyor. Hagen’in geçirdiği dönüşümün her evresi başarıyla canlandırılmış. Sadece Hagen değil, diğer köpeklerin yer aldığı sahneler de çok iyi çekilmiş. Köpeklerden bu kadar iyi performans alınınca görüntü yönetmeni Marcell Rév’in, insanın hafızasına çakılan fotoğraf misali karelerini anmamak olmaz.
Bu kadar iyi köpek performansı aklıma Bir Zamanlar Anadolu’da (2011) filmini getirdi. Filmin başında köpeğin görünmesinin bir dakikayı bile bulmadığı o sahne hakkında Nuri Bilge Ceylan filmin kurgu günlüğüne şunları yazar:
[quote]Lastikçi Yaşar dışarı çıkıp havlayan köpeğine yiyecek götürür. Bu sahnede köpek istediğim gibi oynayamadı ama ne yapacaksın. Epey masraf yapıp eğitimli bir köpek kullandık, ama nafile.[/quote]
Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Film ödülünü kazanan Beyaz Tanrı, ilk sahnesi ve Hagen’in barınaktan kaçtıktan itibaren ki sahnelerinde yakaladığı ritmi bütün filme yayamasa da sırf bu sahneler için bile görülmeyi hak ediyor.
Fragman



