‘Sanat bir dışavurumsa, bu sanatı izleyenlerin sizin duygu ve düşünce dünyanızdan esinlenmesi, etkilenmesi arzu edilen bir şeydir.’ Oya Şener
Bu yazımı, sizlerin de yakından tanıdığı çok değerli dostumuz, moda ve tasarımda kendini kanıtlamış olan Oya Şener Hanıma ayırmak, onunla keyifli hoş bir röportaj yapıp, sizlerle paylaşmak istedim.
Röportaj | Oya Şener
Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1955 Marmaris doğumluyum. 1974 yılında Üsküdar kız kolejinden mezun olduktan sonra 1980 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi dekoratif resim bölümünü bitirdim. Türk keselerinin yapımını içeren sergi ile 1978 yılında ilk sergimi açtım. Birçok yağlıboya ve suluboya resim sergilerim oldu. En son sergim Ankara Rahmi Koç müzesinde; kitabımın resimlerinden oluşan bir sergi gerçekleştirdim. Bunun yanında mimarlık, mobilya tasarım ve dekorasyon işlerinde işletmeci oldum. 2013 yılında Paris’te “Who’s Next” moda fuarına tasarım eşarplarımla katıldım. Aynı yıl Almanya’da “Kadının Dört Mevsimi” isimli sergi ile 8 Mart Kadınlar günü etkinliklerinin açılış programında yer aldım.
Hobileriniz ve kendinizi tanımlayacak özellikleriniz nelerdir?
Mimariden tekstile uzanan uzun ve kapsamlı bir işim olduğu için mesleğim dışında uğraşı yapabileceğim başka bir alana yönelmek mümkün olmuyor. Boş saatlerimde şiir yazıyorum. İkinci kitabım büyük olasılıkla resimli bir şiir kitabı olacak. İlk kitabım da “Antik Oyunların Çocukları” adı ile antik çağdan beri oynanan bütün çocuk oyunlarının şiirsel bir anlatımla resimli hikâyesidir. Duygusal ve kırılgan bir yapım var ve bu da benim mesleğimin neredeyse olmazsa olmaz bir özelliği diye düşünüyorum. O yoğun duyguları yaşamadan üretemiyorsunuz.
Bir Sanatçının hayalleri hiç bitmez…
Hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz projeler hakkında bilgi verebilir misiniz?
Hayalim kendime bir ait bir müze yapmaktı. Bunu İspanya, Figueras’ta Dali’nin kendisine hediye edilen tiyatro binasında gerçekleştirdiğini gördüm. Ben de kendim için böyle bir şey istedim. Marmaris’te Tozak Mimarlık binasında resimlerimden ve eski Türk iğne oyalarından oluşan koleksiyonumu da sergileyen bir konsept gerçekleştirdim. Giriş katında resimlerimin reprodüksiyonlarını ve tekstil ürünlerinden oluşan bir satış mağazam var. Hayalinizdeki yerde misiniz diye bir soru için; ‘bir sanatçının hayalleri hiç bitmez’ diye düşünüyorum.
Başka bir düşünseydiniz, ne iş yapmak isterdiniz?
Başka bir iş hayal etmedim. Ama bir gezgin olmak isteyebilirdim. Çünkü seyahat etmeyi çok seviyorum.
Yaşayamadığınız için pişmanlık duyduğunuz şeyler nelerdir?
Güzel sanatlar okulunu Paris’te okumak isterdim. Nedense Paris her zaman cezbedici olmuştur bütün sanatçılar için.
Ulaşamadığınız kim var, ne öğrenmek isterdiniz?
Claude Monet. Işığı resmederken ne hissettiğini öğrenmek isterdim ve ayrıca o yaşarken Giverny’deki evini ziyaret etmeyi çok isterdim.
Gizli kalmış özellikleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?
Bütün özelliklerimi hayatım boyunca ortaya çıkarmaya ve sanatımın her dalında da uğraş verirken bu özelliklerimi yansıtmaya çalıştım ki en değerli ayrıcalık sahip olduğumuz güzel duygular ve düşüncelerdir. Bu sahip olduğum naif düşler de benim sanatçılığımı ortaya koyan önemli bir özellik diye düşünüyorum. Zaten sanat bir dışavurumsa, bu sanatı izleyenlerin sizin duygu ve düşünce dünyanızdan esinlenmesi, etkilenmesi arzu edilen bir şeydir.
İşiniz, hayatınızın neresinde?
Bitmeyen bir iş heyecanı ile sürekli üretmekteyim. Fakat hayal edilen ile gerçek olan bazen örtüşmeyebiliyor. Sanat ticari olmaya başladığında başka gerçekler ile yüzleşiyorsunuz.
Bize biraz şu anki işinizden bahsedecek olursanız neler anlatırsınız?
Şu anda hayalimdeki bütün güzel enstantaneleri ve antik dünyayı tekstil üzerine geçirmeye çalışıyorum. Taşınır sanat dedikleri de bu olsa gerek. Sadece duvara asılan ya da dekorasyonda kullanılan durağan bir obje değil, üzerimizde dokusuyla, renkleriyle ve güzel enerjisiyle taşıyacağımız kullanılabilir tekstil ürünleri yapıyorum. Yani şu anda resimlerimi eşarplar üzerine uyguluyorum ve her resimin taşıdığı değer ile renklerini, tüm hikâyelerini insanlara sunuyorum. Bu bir Efes antik dönemden agorada yürüyen bir Efesli kızın özgür mavisi olabilir ya da badem çiçeklerinin muhteşem beyazlarıyla sizi saran öyküsü olabilir.
Yazarlık, ilham veren durumlar, yazarken zorlandığınız anlar?
Duygularınızın size söylediği her şey yazıya dökülebilir. Çocuklar, kuşlar, deniz, antik kentler, yeni coğrafyalar ve hayal ettiğiniz her şey. Dolayısıyla tüm evren benim hayal gücümü yansıtırken bana ilham olur.
Tasarımcı olma fikri aklınıza nereden geldi?
Çocukluğumdan beri bitmeyen bir yaratma, var etme isteğim var. Bu serüven bebekler yapmak ve onlara kıyafet dikmek ile başladı. Kağıt bebekler ve onların elbiselerini boyamak da çok eğlenceliydi. Teyzem ve annemin tabi ki çok konuda önemli katkıları vardır. Tüm el işlerini onlardan öğrendim. Çocukluğumdan getirdiğim tüm yaratıcı anılarımı her geçen zaman daha da ileriye götürerek devam ettim. Orta okulda Claude Monet’in resimlerinin yağlı boya kopyalarını yapıyordum ve renkler benim için her zaman çok özel farkındalıktı.
Moda hakkındaki fikirleriniz?
Moda, birilerinin yapacaklarımız konusunda yönlendirme yaptığı ve bizlerin bu durumu neredeyse koşulsuz kabul etme eğiliminde olduğumuz ticari bir ortamdır. Tabi ki bu piyasa da çok güzel işler de yapılıyor. Önemli olan insanın kendini iyi tanıması ve ne istediğini bilmesidir. Yoksa herkes güzel olmak, güzel görünmek ister. Çoğu zaman insanlar öğretilen bu genel biçimin içinde olmak isterler çünkü dışarda olmak marjinal olmak ile özdeşleştirilir. Benim ürünlerim “unique”tir. Üzerindeki resimlerin konuları bir birlerine benzemez. Mitolojik bir yolculuk, bir hayal, bir şiirdir… Herkes bu eşarplar içerisinden kendine uygun bir hikaye seçebilir.
Ürünlerinizden bahseder misiniz?
Ben bir sanatçıyım. Resimler benim için önce güzel hisler ve yarattığı renklerin coşkusu ile ortaya çıkan birbirinden güzel tablolardır. Daha sonra bu resimlerin uygulanacak objeye göre değişen digital baskı yöntemleri ile yaşayan objelere dönüşüne tanık oluyoruz. Benim için bazen gördüğüm şey bilinçaltındaki çok şeyi etkiliyor. Anılar ve o anıları yaşarken soyut olarak dokunduğum ne varsa büyük bir heyecanla su yüzüne çıkıyor. O an ben resim oluyorum, etrafımdaki kırmızı, mavi soyutlanmış deniz kabukları, bir kadına sarılmış kumaşlar, antik bir objenin kıvrımları ile ben o resmin içindeyim. Resmeden yerine o kadını giydiren, tarihe dokunan, ya da suda yüzen deniz kabuğuyum. Bu güzelliklerin tekstile olan yansıması da şahane oluyor.
Eklemek istedikleriniz var mı?
Bir ressamın fırçası duyguları aktarmak için tüm zamanların en güzel aracıdır. Bütün empresyonistler ışığın ve dokunun içinde yaratacağı anlar için çalıştılar. Bende Akdeniz renklerini ipeğin uçucu dokusuyla sizi sarması için eşarplarımda canlandırdım. Çiçekler, uçurtmalar, mavi sular, tekneler, bu güzel renklerle kendinizi o anın içinde hissedeceksiniz. Bu yüzden her tasarımımda duygular ayrıdır. Ve bu yüzden her tasarım tektir. Bu renklerin güzel enerjisi ile besleneceksiniz. Aşk, sevgi, neşe, çoşku bu tasarımların içinde harmanlanıyor.
[divider]